Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, medyanın Ergenekon davasına ideolojik yaklaştığını söyledi.
Medyanın Ergenekon davasında demokrasi sınavından kaldığını vurgulayan Tayyar, "Sınavı geçtiğini söyleyemeyiz. Hiçbir zaman en azından medya bu konuda bir taraf haline, çok sesli hale geldi." Dedi.
Gazeteci Şamil Tayyar; Ergenekon davası, medyanın davaya yaklaşımı ve Başbakan Erdoğan-Aydın Doğan arasında yaşanan tartışma ile ilgili Cihan Haber Ajansı'nın aylık dergisi 'CİHAN'a çarpıcı açıklamalar yaptı. Tayyar, kısa sorular, uzun ve derin cevaplarla gelişen röportajda Doğan-Erdoğan tartışmasının, Ergenekon sürecine muhtemel etkilerini de değerlendirdi.
Bir şekilde yolu düşenlerin ayran ve tostunun tadına bakmadan geçmediği küçük bir Anadolu ilçesinin ismiydi Susurluk. 3 Kasım 1996 tarihinde akşam 19.30 sularında yaşanan bir kaza ile bu isim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin unutulmayacaklar listesine en tepeden girivermişti. Bir kamyonun ve bir Mercedes marka aracın karıştığı kaza fotoğrafının kadrajı ise, 73 yaşındaki genç cumhuriyetin derin devlet ve mafya ile yüzleşmesinin sembollerinden biri olmuştu. Toplumun derin devletle yüzleşme isteğinin yansımaları, bu isteği yönlendiren medyanın tutumu, bu kazadan bir yıl sonra görevi bırakmaya zorlanan Refahyol Hükümeti ve 28 Şubat; ayranı ve tostu ile ünlü küçük bir ilçede yaşanan kazanın hemen ardından meydana gelen baş döndürücü gelişmelerin ana hatları. Unutulup giden belki de birçok isim ve olayla birlikte tarihe not olarak düşülen gelişmelerin ortasında, Susurluk kazasının hemen ardından ortaya atılan bir isim ise tam 10 yıl sonra, Türkiye'nin derin devlet ve mafya ile hesaplaşmasının sembollerinden biri olarak karşımıza çıktı. Susurluk kazasının ardından, derin devlet-mafya ilişkisinin ana yapısı olarak gösterilen Ergenekon, yine bir derin devlet-mafya ağını araştıran Ümraniye Soruşturması'nın toplumsal kabul görmüş ismi olarak karşımızda. Orgenerallerden, medyanın tanınmış isimlerine kadar bir çok ismin sanık olduğu Ergenokon Soruşturması'nın davası ekim ayında içinde başladı. Soruşturmanın öne çıkardığı, soruşturma ile ilgili önemli gelişmelerin verildiği haberlerin altında ismi bulunan ve şu anda resmi koruma ile gezmek durumunda olan Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, susurluktan Ergenekon'a kadar birçok konuda Cihan'ın sorularını cevapladı. Medyanın Ergenekon soruşturmasına bakışının kodlarını ortaya koyan Tayyar, kısa sorular uzun ve derin cevaplarla gelişen röportajda Doğan-Erdoğan tartışmasının, Ergenekon sürecine muhtemel etkilerini de değerlendirdi.
Ergenekon soruşturmasında medya mensuplarından askerî yetkililere kadar uzanan gözaltına alınmalar yaşandı. Kimi köşe yazarları ve basın organlarında da soruşturmaya yönelik sert eleştiriler ortaya çıktı. Bu eleştirileri ve tepkileri nasıl görüyorsunuz?
Ergenekon, savcı iddianamesinde planlı bir terör örgütü olarak geçiyor. Ergenekon sanıklarına ve ideolojilerine baktığımızda, Ergenekon'u daha çok 12 Mart Muhtırası ile deşifre olan 9 Mart Cuntası'nın devamı gibi görmek mümkün. Hem orada olduğu gibi, hem de şimdi olduğu gibi, 9 Mart Cuntası'nın hedefi, Suriye'deki gibi Baas rejimine benzeyen yarı sosyalist, yarı totaliter bir rejim kurmaktı. Benzer esintileri görmek burada da mümkün. Başta Erol Mütercimler olmak üzere, bazı sanık ve tanıkların anlatımından hareketle Ergenekon'un, devlet içindeki ulusalcı Kemalist derin yapıyı tarif etmesidir. Sanıyorum bu ideolojik birliktelik, Ergenekon iddialarının üzerine gidilmesini engelledi. Bununla birlikte, Ergenekon'da yer alan bazı şahıslarla ilgili bir etnik dayanışma yaşandı diye gözlemliyorum. Bir üçüncü faktör de, Susurluk'tan farklı olarak, Ergenekon'da bir siyasi irade zaafı gözükmüyor. İktidar partisi sonuna kadar, ucundan ne çıkarsa çıksın, bu mücadeleyi yürüteceğini deklare etmişti ve şu ana kadar geri adım atmadı. Dolayısıyla muhalefeti ve iktidar partisini içselleştiremeyen kesimleri, Ergenekon üzerine giderek oluşacak siyasi rantın iktidar partisine yarayacağından kaygı duyuyorlar. Hatırlayacaksınız, Susurluk'ta o dönemin iktidar ortaklarının Susurluk iddialarının üzerine gidemediği ve bu konuda zaaf oluşturduğu yönünde kamuoyunda çok ciddi tartışma olmuştu. Hatta o zaman, yanlış hatırlamıyorsam 1996 idi, 11 Aralık-21 Aralık tarihlerinde gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar verildi. O ilanda, bir kamyon Mercedes'e çarptı, artık bundan sonra Türkiye eski Türkiye olmayacak, medya eski medya olmayacak, yargı eski yargı, parlamento eski parlamento olmayacak şeklindeydi. Türkiye'nin sil baştan değiştiği imajı verilmeye çalışılmıştı. Aydınlık için bir dakika karanlık eylemleri düzenlendi. Tüm bunlar Susurluk'un üzerine gidilmesi kadar siyasi iktidara yönelik psikolojik bir harekâttı. Siyasi iktidar, o dönemde kendi lehine çevirebilecekken bunu maalesef başaramadı. Dolayısıyla kendisi de bu psikolojik harekâta katkıda bulunmuş oldu. Ama şimdi durum farklı. O nedenle Ergenekon'un üzerine gidilmesi halinde bunun AK Parti'nin işine yarayacağı kanısı doğdu muhalefet ve iktidar partisini içselleştirmeyen çevrelerde. Burada belki biraz ilave olarak çok sayıda emekli askerin ismi ortaya çıktı. Sanıyorum, bazı çevrelerde bu Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik bir operasyonmuş gibi algı oluştu. Ya da böyle bir algılamayı topluma dikte ettirmeyi doğru bir yöntem olarak buldular. Çünkü sanıyorum, bu operasyonun nerede biteceğini ve nereye kadar uzanacağını kestirmekte güçlük çektiler. Bunlar da etkili olabilir. Ama bütün bu gerekçeleri üst üste topladığımızda temel karşı çıkış nedeninin ideolojik olduğunu düşünüyorum. Susurluk derin yapının belli ölçüde sağ gücüydü. Ergenekon'un biraz sol gücü olarak ortaya çıktı ve tepkilerde bunun için ortaya çıktı. Medyada, liberal sol ile karışmasın diye onu şöyle tanımlamak mümkün; tutucu sol, medyada egemen konumdadır şu anda. Ve Ergenekon ortaya çıktıktan sonra o fikri birliktelik, ister istemez bunları zaman içinde belli bir dayanışmanın içine sürükledi. Bunun dışında Taraf Gazetesi gibi liberal sol, Ergenekon'un deşifre edilmesi için inanılmaz bir mücadele sergiledi. Yani Susurluk'ta nasıl davrandılarsa, Ergenekon konusunda da öyle davrandılar, ama karakter değiştiren, daha çok ulusalcı ve Kemalist çizgiye kayan tutucu sol Susurluk'ta gösterdiği tepkiyi burada gösteremedi. Çünkü ideolojik birliktelik var burada. Susurluk'ta ortaya çıkanlar kimler di? Mehmet Ağar vardı, Abdullah Çatlı vardı. Bir de yıllarca Susurluk'tan sonra derin yapıları, üç beş ülkücünün ya da ülkücü mafya bağlantılı şahısların bir araya geldiği örgütler gibi sundular. Bu bir yerde gerçeği gizleme amacına da matuftu. Çünkü Susurluk'tan hemen sonra Erol Mütercimler gibi birçok kişi Aydınlık Dergisi'n de boy boy demeçler verdiler. Ergenekon gibi bir şey vardır ama bu Ergenekon, Susurluk'u ortaya çıkaran derin yapıdır. Orada ortaya çıkan derin yapıyı bize Ergenekon diye anlattılar. Aydınlık Dergisi'nin arşivlerinde bu var. 5 Ocak 1997 tarihinde Erol Mütercimler'in Aydınlık'a yaptığı açıklamalarda bu çok açık görülüyor. Ve o tarihe kadarki tüm faili meçhul cinayetleri o tarif ettikleri Ergenekon'a yıktılar. Ama bu gün Aydınlık Dergisi'nin patronu Ergenekon sanığı, Erol Mütercimler bu kapsamda gözaltına alınmış birisi ve bugün Aydınlık Dergisi, Ergenekon palavrası diye yayınlar yapıyor. O tarihte bize derin yapıdaki bu sağ tarafın deşifre olmasına ciddi katkıda bulundular ve bu tarafı gizlediler. Şimdi o gizli kalmış taraf, bu yeni dönemde Ergenekon ile birlikte ortaya çıktı.
Medyada bazı kesimler, bahsedilen örgütle bir birliktelikleri olduğu için mi bu konuda yazmıyor ya da soruşturmayı eleştiriyor?
Ergenekon ile ilgili iddiaları yazmayan ya da iddialardan tatmin olmadığını söyleyen herkesi Ergenekoncu gibi sunmak doğru değil. Ama şu da bir gerçek, sonuçta sizin karşınızda silahlı bir terör örgütü var. Ve bu terör örgütünün yarattığı bir korku iklimi var. Bu korku ikliminden etkilenmiş kesimler olabilir. Bu milletvekili olabilir, gazeteci olabilir. Bazen korkutuyorlar da, ya da başka sebeplerden Ergenekon'un üzerine gitmeyen birçok gazeteci, bürokrat, yargı mensubu ya da asker olabilir. O nedenle onları suçlamak da doğru olmaz. Ama bu konuda bilgisi varsa ve deşifre etmiyorsa o da sorumluluk sahibidir. O da ayrı bir konu. Mesela ben bunu AK Parti içinde söylemiştim. Abdüllatif Şener'in istifası, Turhan Çömez'in partiden ayrılması. Hepimize söyleniyor. Bana da geliyorlar bazen, işte bu işlerle neden ilgileniyorsun, yazma, işte yakında darbe olacak. Onların en önemli enstrümanlarından biri darbe olacaktı. Darbe olunca göreceksin. İktidar kalmayacak, sizler yok olacaksınız falan. Bunu siyasetçiye anlatıyorlar, askere anlatıyorlar, bir başka yerde anlatıyorlar. Bunlar bir şekilde etkileniyorlar. Sonra yeni düzende kendilerine yer edinme adına, ya da kendi üzerilerine gelinmesin diye dışarıda kalmayı tercih edebiliyorlar. Aydınlık ve Cumhuriyet'in öne çıkması iddianameye göre bunların üs haline gelmesinden kaynaklanıyor. Bu şu anlama gelmiyor, yani Hürriyet'te, Milliyet'te, Radikal'de hatta diğer gazetelerde Ergenekon ile bağlantılı şahsiyetler yok mu? Muhtemelen ki, vardır. En azından sempatizan düzeyinde vardır. Gönüllü olarak vardır. Adam görevli değildir ama gönüllüdür. O da olabilir. Demek ki, bu iddianame ile ortaya koyduğunuz çok ağır ithamlar var. Bu ithamlarla ilişkilendirebilecek çok sağlam delilleriniz varsa onları iddianameye ekleyebilirsiniz. Yoksa kovuşturmaya gerek görülmeyecek ve az şüpheli iddialar varsa onları da koymamışlardır.
Soruşturmada bahsedilen örgütün,medya ya da diğer kurumlar üzerindeki etkisi kırıldı denilebilir mi peki?
Bu kırılmadı. Ciddi bir hasar gördü ama tam olarak kırıldığını söylemek mümkün değil. Bu her kesim için geçerli. Asker bağlantısı, yargı bağlantısı, diğer meslek kuruluşları ile ilgili bağlantılar deşifre oldu ama bunların tümüyle ortadan kalktığını söylemek mümkün değil. Hani aynı o kamyon reklamında olduğu gibi ben de diyorum ki, Ergenekon'dan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yani bir emekli orgeneral, ya da bir general muvazzaf bilgisayarın başına oturup "sarı kırmızı lacivert tonlu programlar açıp Sarıkız, Ay Işığı gibi" darbe senaryoları artık yazılmayacaktır. Yazdığı zaman artık başına ne geleceğini o da artık iyi bilecektir diye düşünüyorum. Bu davanın, nasıl sonuçlarsa sonuçlansın, orta ve uzun vadede önemli etkileri olacaktır.
Medyanın bu konuda demokrasi sınavından geçtiğini düşünüyor musunuz?
Sınavı geçtiğini söyleyemeyiz. Hiçbir zaman en azından medya bu konuda bir taraf haline, çok sesli hale geldi. İddiaların üstüne giden, bilgileri Anayasa'dan kaynaklanan kamuoyunu bilgilendirmek görevi amacıyla kullananlar olduğu gibi, sulandırmak amacıyla kullananlar da oldu. Çok sesli bir yapı oldu. Eğer 28 Şubat sürecindeki gibi olsaydı bugün Ergenekon ile ilgili tek satır haber yapılmazdı.
Doğan Grubu ile hükümet arasında yaşanan ciddi bir tartışma gündemde. Tartışmanın Ergenekon Soruşturması ile ilgili olduğu yönündeki bazı iddialar ortaya atıldı. Siz, buna katılıyor musunuz?
Ergenekon ile bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Ancak şöyle bir şüphem var. Aydın Doğan Başbakan ile böyle bir savaşa girme cesaretini, o Kandıra ziyaretinden büyük ölçüde almış olabilir. Yani Aydın Doğan, Başbakan ile bir savaşa girecekse, ciddi bir mühimmat yığınağı yapması lazım. Dolayısıyla böyle bir süreçte siyasetçi-asker ilişkisi son derece önemlidir. Genelkurmay Başkanının talimatı ile bir korgeneralin Kandıra Cezaevi'ne gönderilmesini ben de insani amaçlı görüyorum ama toplumdaki yansıması, tam tersi olmuştur ve Ergenekon tayfası cesaretlendirilmiştir. Ama şimdi görüyoruz ki, sadece Ergenekoncuları değil Aydın Doğan'ı da cesaretlendirmiş. O nedenle sorumluluk taşıyan herkesin, son derece insani amaçlı olsa bile kamuoyunda farklı algılanabileceği kaygısı ile farklı davranması lazım. Keşke böyle bir ziyaret olmasaydı. Ama maalesef yaşandı. Genelkurmay Başkanı'nın, bu yaşananları gördükten sonra bundan sonra atacağı adımlarda da biraz daha dikkat edeceğini düşünüyorum. Eğer etmezse Türkiye'de çok farklı sancıları tetikleyebilir. Bu çok basit bir ziyaret gibi gözükmüyor. Kamuoyunda bu ziyaretin Ergenekon'u desteklemek için yapıldığı algısı var. Bunu güçlendirecek adımlar atılırsa önümüzdeki dönemde Türkiye'de çok hayırlı şeyler olmaz. Bu Ergenekon davasına müdahaleye dönüşür ve Ergenekon Davası'ndan kamuoyunun beklediği şeyler çıkmaz ve bundan en büyük zararı da Türkiye görür. O açıdan bu çatışmanın Ergenekon ile doğrudan bir ilişkisi olmasa da Aydın Bey'in cesaret aldığını söylemek mümkün.
Aslında AK Parti'ye açılan kapatma davası çok önemliydi. Sonucuna bağlı olarak işadamları, medya patronları ileriye dönük bir projeksiyon yapacaktı. Hatta bir medya grubu muhalif yazarlarla anlaşmıştı. AK Parti'nin kapatılacağı varsayımları ile ilgili olarak. Ama AK Parti kapatılmayınca mesela o transferleri büyük ölçüde durdurdular. Şimdi herkes kendine yeni bir pozisyon alıyor.
CİHAN