Medya yoluyla kurulan mahkeme Sanık + Savcı + Hakim = AKP

Anayasa Hukuku uzmanı Prof Dr. İbrahim Kaboğlu AKP'nin Hem sanık, Hem Savcı hem de hakim olduğunu söyledi
KHK Mağduru Prof Dr. İbrahim Kaboğlu, Birgün Gazetesindeki yazısında AKP'nin kurduğu yargı düzenini anlattı..

İşte Kaboğlu'nun analizi 


İBB Başkanlığı seçimlerini iptal başvurusu; öncesi, esnası ve sonrası bakımından, bir Anayasal hakkın kullanılmasından çok, bir parti mahkemesi kurgusu; AKP, adeta şu üçlünün öznesi: sanık+savcı+hakim. 

Şöyle ki; çelişkiler ve tutarsızlıklarla dolu 44 sayfalık başvuru, bir seçim suçu işlendiğine dair iddialarını şu şekilde sonlandırmakta: “Tüm bu hata ve usulsüzlüklerin sehven ve münferiden değil, bilakis KASTEN VE ORGANİZELİ bir şekilde yapıldığını göstermektedir”.

Bu kolektif itham, öncelikli olarak yürütme ve yargı organlarına yönelik; çünkü, bütün seçim işlemleri, Anayasa ve yasalar çerçevesinde, idare-yürütme ve yargı organlarınca, siyasal partiler ile işbirliği içinde gerçekleştirildi.

Bu süreçte, AKP’nin konumu, diğer siyasal partilere göre farklı; çünkü 1. Parti olarak, idare ve yürütme organları üzerinde belirleyici, hatta bu birim ve yapılar ile özdeş. Bu nedenle, eğer iddia edildiği gibi, “kasten ve organizeli” bir suç varsa eğer baş sanık, kendisi.

Bu suça, İstanbul ilçe seçim kurulları ve İl Seçim Kurulu ile Yüksek Seçim Kurulu da dahil edilmiş.

İddianame savcısı konumundaki AKP, yaptırım olarak seçimlerin iptalini talep etmekte. 

Başvuru öncesi, esnası ve sonrasında medyayı kullanarak, seçimlerin iptali için yoğun bir algı operasyonu sürdürmekte: görsel-işitsel yayın organlarını kilitleyip, hukuki ve seçime ilişkin bilgiler ve gerçekleri altüst ederek yaptıkları sürekli organize açıklamalar, şu ikili işlevi ifşa ediyor:

-Toplumda, seçimlerin şaibeli olduğu kanaatini yaymak; 

-YSK üzerinde çapraz baskı oluşturmak: medya yoluyla, -işin içine Fetö/KHK vb sopalar eklenerek- yargıçlar üzerinde baskı kurmak ve toplumda seçimlerin iptal edilmesi gerektiği yönünde bir beklenti yaratarak, YSK üzerinde toplumsal baskı da oluşturmak.

Özetle; seçimi kazanan E. İmamoğlu’na başkanlığı engelleyerek “İBB yönetiminin el değiştirme” sürecini tıkamak. 

Başvuru metninde; YSK tarafından kesinleştirilen seçmen listeleri, seçme hakkının çekirdeğini oluşturan sandıklar, ilçe seçim kurullarına yapılan başvurular ve il seçim kurulu kararları ile, hatta YSK kararları ile geçilen aşamalar ve kesinleştirilen işlemler yok sayılmış; haftalarca süren yeniden ve yeniden sayımlar sırasında yapılan düzeltmeler de gözardı edilerek, bunlar seçim sonuçların etkilemeye yönelik usulsüzlükler şeklinde sıralanmış. Üstelik, başvuru metni sayfa sayısını şişirmek için, ilgili ilgisiz mevzuat ve mahkeme kararlarından bolca aktarımlar yapılmış.

Dahası, mükerrer seçmen ve kısıtlı seçmen kalemlerinde verilen sayılar, somut veriler ile değil, çelişkili ve tahmini şekilde yansıtılarak “toplu aşağılama” yöntemi uygulanmış; Devlet açısından ise, askeriyeden cezaevi sistemine kadar bütün resmi kurumların bir tür çürümüşlük fermanı.

Süre açısından ise; başvuru olağanüstü itiraz olarak yapıldığı halde, tam kanunsuzluk nedeniyle iptal istemiyle son bulmakta: İl Seçim Kurulu birleştirme tutanağı 1 Nisan günü düzenlendi; olağan itirazlar sonrası tutanak ise, 17 Nisan günü. Bu durumda, başvuru, ya en geç 8 Nisan günü yapılmalı idi; ya da en erken 18 Nisan günü. Kısacası, başvuru süre açısından derhal reddedilmeli.

Konu olarak açık çelişki şurada; usulsüzlük örneği olarak gösterilen olay ve sayılar, İstanbul’daki bir seçim çevresine ilişkin olmayıp çeşitli ilçelere yönelik. Dilekçenin çeşitli yerlerinde farklı sayılar verilmekle birlikte, sonuçta yaklaşık 300 bin oy pusulasının durumunun belirsiz olduğu ileri sürülmekte; buna karşın İstanbul geneline yayıldığı, üstelik sehven değil kasten ve organize bir biçimde yapıldığı ileri sürülen usulsüzlükler nedeniyle yalnızca İBB seçimlerinin yenilenmesi istenmekte. Bu iddiaların geçerli olduğu varsayımında, yalnızca İBB seçimlerinin değil, tüm ilçe belediye başkanlığı ve ilçe belediye meclisi üyeliği seçimlerinin yenilenmesi gerekir. 

Sonuç olarak; iktidar tekeli için her yolu meşru gören AKP, giderek gayri meşru bir siyasal örgüte dönüşüyor.
18 Nisan 2019 13:46
DİĞER HABERLER