“Kim güzel ve makbul bir iş yaparsa, kendisi için yapar. Kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Sonunda Rabbinizin huzûruna götürüleceksiniz.”
MEHMET ALİ ŞENGÜL- SAMANYOLUHABER.COM
Kâinatta A’dan Z’ye ne varsa; zerreden kürelere, atomdan güneşlere, bulutlardan yıldızlara, dağlardan denizlere, hayvanlardan insanlara, cinlerden meleklere, akıl irâde ve şuurdan, göz kulak el ve ayaklara, kaşımızdan dişimize, dilimizden gırtlak ve midemize kadar, abes ve lüzumsuz hiçbir şey yaratmayan, bütün varlıkları hikmet, nizam ve adâlet üzere tertip ve düzene koyan Allah (cc); imanla şereflenen, emir ve yasakları doğrultusunda hareket eden kullarının ebedî hayatlarını, cennet nimetleriyle tebşir buyurmaktadır.
Bunun karşısında; inkâr-ı ulûhiyetle Allah’a baş kaldırıp isyan eden, mâsum insanların hayatına tuzak kurup, yakıp yıkarak nizâmı bozan, hayırdan başka hiçbir şey düşünmeyen günahsız çocuklara, kadınlara zulmeden, isnat, iftira ve yalanlarla itibar ve haysiyetleriyle oynayan, küfrü, zulmü ve nifakı temsil eden zâlimlerden; Allah (cc) onların haklarını, dünyada olmasa bile âhirette mutlaka alacaktır.
Allah, âdil-i mutlak’tır. Zerre kadar hayır ve şer zâyi olmamaktadır.“Kiramen Kâtibin”her şeyi kayda almakta ve bu şekilde büyük mahkemeye hazırlık yapılmaktadır.
Câsiye sûresi 14,15 ve 29.âyetlerde Cenâb-ı Hakk; (Habibim)
“İman edenlere söyle ki; Allah’ın ceza günlerinin gelip çatacağını beklemeyenlerin ezâlarına aldırış etmesinler, kusurlarını bağışlasınlar. Çünkü nasılsa Allah, herkese yaptıklarının karşılığını verecektir.”
“Kim güzel ve makbul bir iş yaparsa, kendisi için yapar. Kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Sonunda Rabbinizin huzûruna götürüleceksiniz.”
“İşte karşınızda sadece gerçekleri dile getiren defterimiz. Biz sizin yaptığınız her işi bir yere kaydediyorduk.” Buyurmaktadır.
Rabbimiz Ahkâf sûresi 35.âyette;
“O halde ey Resûlüm! O üstün azim sahipleri olan peygamberler nasıl sabrettilerse, sen de öyle sabret. Onlar hakkında azap gelmesi için acele etme! Onlar, tehdit edildikleri azâbı gördükleri gün, dünyada gündüzün, sadece bir saatinden daha fazla kalmadıklarını düşüneceklerdir. Bu bir duyurudur. Sözün kısası; “Allah’ın yolundan çıkmış güruhtan başkası helâk edilmez.”
Ve Muhammed sûresi 29 ve 31.âyetlerde de;
“Yoksa kalplerinde hastalık (nifak) bulunan münâfıklar Allah’ın, kalplerinde müminlere karşı duydukları kinleri açığa çıkarmayacağını mı zannediyorlar?”
“Sizi mutlaka imtihan edeceğiz, tâ ki içinizden mücâhede edenleri, sabır ve sebat gösterenleri tanıyacak ve gösterdiğiniz yararlılıkları imtihan meydanlarında örnek göstereceğiz” buyurmaktadır.
Kâinatın en büyük meselesi, iman meselesi ve iman kurtarma hizmetidir. Verecek hiçbir şeyimiz olmasa bile güler yüzlü olmamız, tatlı dille muâmelede bulunmamız dahi, gönülleri fethetmeye yetecektir. Efendimiz (SAV), “..Bir tebessüm bile sadakadır...” (Tirmizi) buyurmaktadır.
Bazen hayata vesile olan su, insanların boğulmasına da sebep olabilir. Ağızdan çıkan öyle sözler vardır ki, bu söz ölmüş kalpleri ihya etmeye vesile olurken, aynı zamanda Kâbe kıymetindeki kalbleride tahrip edebilir. Onun için Hz. Üstad, “Her sözün doğru olmalı ama, her doğruyu söylemek doğru değildir” (Mektubât) buyurmuşlardır.
Cenâb-ı Hakk Nisa sûresi 69 ve 71.âyetlerde;
“Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse işte onlar, Allah’ın nimetlerine mazhar ettiği Nebîler, Sıddıklar, şehitler ve Sâlih kişilerle beraber olacaklardır. Bunlar ne güzel arkadaşlar!”
“Ey iman edenler! Düşmanlarınıza karşı korunma tedbirinizi alın. Duruma göre küçük kıtalar halinde veya toptan seferber olun” buyurmaktadır.
İmanda kemâle erememiş insanlar, nimetlere mazhar oldukları zaman, ‘kendi kabiliyetim ve imkanlarımla elde ettim, dolayısıyla bu bizim hakkımızdır’ derler! Bir başarısızlığa, bir kötülüğe muhatap olurlarsa da, Müslümanların uğursuzluğuna verirler. Halbuki iyiliği de kötülüğüde yaratan Allah’tır. Allah bazen nimet verir bakalım şükredecekler mi? Bazen de belâ ve musîbet verir; ‘kullarım bakalım sabredecekler mi?’ diye imtihan eder.
İnsan yanlış yapabilir, imandan da mahrum olabilir, ama Allah çok merhametli olduğu için, rahmet kapılarını kapatmaz ve devamlı tövbe kapılarını açık tutar. Şayet insan hayâtı, aklı ve irâdeyi; bunları ücretsiz veren Allah’a teveccüh ederek, iradî olarak pişman olur ve Allah’a yakınlaşıp özür dilerse, Allah da o kuluna merhametiyle muâmele eder. Çünkü O (cc), Gaffar’dır, Settar’dır.(Günahları affeder, ayıpları setreder/örter.)
Allah Teâla Hazretleri Araf sûresi 170 ve 188.âyetlerde;
“Kitaba sarılanlar ve namazı gerektiği şekilde yerine getirenler bilsinler ki, Biz iyilik için çalışanların mükâfatlarını asla zâyi etmeyiz.”
“De ki; Ben kendim için bile Allah dilemedikçe hiçbir şeye kadir değilim. Ne fayda sağlayabilirim ne de gelecek bir zararı uzaklaştırabilirim. Şayet gaybı bilseydim elbette çok mal mülk elde ederdim, bana hiç fenâlık da dokunmazdı. Ama ben iman edecek kimseler için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim” buyurmaktadır.
Hz.Üstad, Rusya esâretinden dönerken misafir kaldığı bir köyde iki-üç gün, ne doğru dürüst yemek yiyor, ne de uyku uyuyor. ‘Nedir bu halin ki yemek yemiyor, istirahat etmiyorsun?’ sorusuna:
-Kardeşim, bu milletin omuzuna inen musibet, cehennem azâbına denk bir musibettir. Bu musibet, “Bende ne uyku bıraktı nede iştah”, diye cevap vermiştir.
İnsanlığın imandan mahrumiyetinin ızdırabını, çile ve sancısını vicdanında duyan Hz.Üstad, Allah’tan kopmuş, imandan mahrum bırakılmış, ruh ve kalbi ölmüş bir millete reçeteler sunmuş, biiznillah milyonların imanının kurtulmasına vesile olmuştur.
Bugün birilerinin yakmış olduğu küfür ve dalâlet yangınına, benzin dökenler var. Neslimizi yeniden bu yangınlarda itlaf etmek için çalışan, gece gündüz plan proje üretenler, iftira ve isnatlarda bulunanlar var. Bizlerde en az onlar kadar dâvâmızda samimi olmamız, Allah’a verdiğimiz sözde sebat edip, Hakk’ı muhtaç olanlara duyurup sevdirmemiz gerekmektedir. Onun için yılmadan, ye’se düşmeden, -ümmet-i Muhammed’in düştüğü yerden kurtarılması adına- bizlere düşen gayreti göstermemiz gerekmektedir.
Fırtınaların sert estiği günümüzde, mânevi sorumluluğu omuzunda taşıyan Hocaefendi’nin de, Hz.Üstad gibi ne uykusu var, nede iştahı var. Sabahlara kadar sıkıntı ve ızdırap içinde bir ömür boyu inleyip durmakta, son hadiselerin vicdanında yaptığı baskılar neticesinde ayakta duramayacak kadar sarsılmaktadır.
Bilhassa çocuklar ve kadınlar, kaderini eğitime adamış yüz binlerce bay bayan öğretmen arkadaşlar, bütün dost, taraftar ve muhipler, vatana, millete ve insanlığa hizmet mülahazasıyla imkanlarını seferber eden esnaf için, bilâ günah bu insanlara çektirilen sıkıntılardan dolayı, vicdan azabı çektiği herkes tarafından müsellemdir.
Sinelerinde gayz kin ve nefret bulunan, ortalığı fesada veren ve yangın çıkaran, küfür ve dalâleti gâye edinen ve bunlara alet olan zâlim ve ihânet şebekelerinin, sadece imanından dolayı masum insanlara zulüm etmelerine mukâbil; kalplerini rızây-ı ilahiye kilitlemiş, kendilerini iman ve Kur’an hizmetine adamış, Allah yolunda gece gündüz dünyanın her coğrafyasında, neslin elinden tutma, küfür ve dalâlet yangınını söndürme, yangından nesl-i âtiyi koruma gayreti içinde bulunma ve ıslahçı bir rol oynamaları, kalp ve gönül mimarlarının kaderi olmuştur.