Mehmet Baransu: Hürriyet’i kim ‘kumpasa’ getirdi

Mehmet Baransu: Hürriyet’i kim ‘kumpasa’ getirdi
"Bugün AKP’nin seçim zaferi üzerine bir yazı yazmaktı niyetim. Ancak, Hürriyet gazetesindeki bir haberi görünce fikrimi değiştirdim. "
Bugün AKP’nin seçim zaferi üzerine bir yazı yazmaktı niyetim. Ancak, Hürriyet gazetesindeki bir haberi görünce fikrimi değiştirdim. Olayı dinleyen “canlı” tanık olarak, birilerinin hem Hürriyet’i, hem Toygun Atilla’yı, nasıl yanlış yönlendirdiğini yazmak elzem oldu. Hürriyet, “Maskeli ihbarcı” haberiyle, Nisan 2013’te yaptığı haberlerini tekzip, etmek bir yana, “kumpas” dediği olayda, bir numaralı aktör olduğunu atlamış.

Sedat Ergin, yanlış manşetini, bir de “canlı” tanık olarak benden dinlesin.

Hürriyet’in “Maskeli ihbarcı” başlığıyla “Türkiye’yi sarsan kumpas davalarını açtıran sahte ihbar mekanizması bu görüntüyle ilk kez ete kemiğe büründü” dediği olay, Mersin’deki kansere neden olan GDO’lu pirinç soruşturması.

Tahmin edin bakalım bu konuyu ilk kez Türkiye gündemine hangi gazeteler getirmiş; Hürriyet ve Vatan gazeteleri. Günlerce, GDO’lu pirinçleri haber yapıp, konuyu takip etmişler.

Hatırlarsanız, birkaç hafta önce bu köşede GDO’lu pirinç olayının perde arkasını yazmıştım. Hürriyet ve Vatan gazetelerinden dört ay sonra aynı konuyu haber yaptığım için, hükümeti düşürmeye teşebbüsten hakkımda dava açılmıştı. Dava Mersin’de görülüyor ve ben de ikinci duruşmaya katıldım.

Toygun Atilla’nın haberinin perde arkasını da işte o duruşmada “canlı” olarak dinledim.

Sedat Ergin ve sizler için hikâyeyi baştan anlatayım. Sapla samanı karıştıran haberdeki yanlışları kamuoyuna duyurayım. Olayın “Ergenekon, İnternet Andıcı” gibi davalarla uzaktan yakından ilgisi yok. Mersin’in 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasını başka adlar altında pazarlamaya kalkışanları da Ergin ve Atilla öğrenmeli.

Hikâye, 2013 yılında başlıyor. Mersin’de AKP’ye yakın işadamları, kansere neden olan ve ülkeye girişi yasaklanan, GDO’lu pirinçleri Türkiye’ye sokuyorlar. Üç, ya da dördüncü partide, gümrük yetkilileri bunları yakalıyor. Yedi isim hapse konuyor.

Hürriyet gazetesi Nisan 2013’te bunu tüm dünyaya duyuruyor. Arda Akın’dan, ekonomi muhabirlerine sekiz gün konu ayrıntısıyla haberleştiriliyor. Kansere neden olan pirinçlerin sağlığımızı tehdit ettiği yazılıyor. Vatan gazetesi de aynı şekilde konuyu haberleştiriyor.

Aynı günlerde, Ankara’da olağanüstü durum ilan ediliyor. Dört bakan devreye girip, bir hafta sonra AKP’ye yakın işadamlarını hapisten çıkarıyor. “GDO’lu pirinç yoktur, pirinçler GDO’lu değil” diye de kamuoyuna açıklama yapıyor bakanlar.

İşte bu soruşturma, genişletilerek devam ediyor.

Bu olaydan dört ay sonra Başbakan’ın bir danışmanı bana, bu olayın nasıl kapatılmaya çalışıldığını anlatıyor. Dört bakanın devreye girdiğini söylüyor. Ben de 30-31 Temmuz 2013’te anlattıklarını yazıyorum. İsmi geçen Hüseyin Çelik’i de arıyorum. Oda konuya müdahil olduğunu itiraf ediyor. Açıklamasını gazetede yazıyorum.

Sonra 17-25 Aralık soruşturması patlak veriyor. Hükümet kendisini zor durumda bırakabilecek dosyalarla ilgili, Türkiye çapında inceleme yapıyor. Mersin’deki GDO’lu pirinç soruşturmasının, ikinci ayağını öğreniyor.

Önce tüm polisleri “paralel” diye görevden alıyor. Sonra Atilla Toygun’un haberindeki Volkan İmişçi’yi Mersin’e atıyor. Sonra soruşturma savcısını Eskişehir’e sürüyor. Sonra dürt bakanın adının karıştığı bu olay kapatılıyor. Tarih 3 Mart 2014.

Bu olay kapatıldıktan sonra işte Hürriyet gazetesinin “Maskeli ihbarcı” dediği kişi yolsuzluğun kapatıldığıyla ilgili 11 Mart 2014 tarihinde Mersin Huzurkent PTT Şubesi’nden savcılara kapatılmayla ilgili ihbar mektubu ve bazı belgeler gönderiyor.

Aynı dönemde bana da postayla olayın kapatılmasıyla ilgili bazı belgeler geliyor. Ben de gelen belgeleri, “iftira” attığım gerekçesiyle ceza aldığım bir davayla ilgili, Yargıtay’da temyize giden dosyaya ekliyorum. “İftira yok, yazdıklarım doğruymuş, üstelik yazdığım haber denizde damlaymış” diyerek.

2013 yılındaki haberim ve Yargıtay’a gönderdiğim bu belge, biranda hükümeti yıkmaya teşebbüs diye darbe oluyor.

Nasıl mı?

Hürriyet’in “mağdur” edildiği dediği İmişçi Mersin’in 17-25 Aralık’ı olan soruşturmasını kapatmak üzere önce Mersin KOM Şube Müdürü yapılıyor.

Dosya kapatılınca, İl Emniyet Müdür Yardımcılığı’na terfi ediyor. GDO’lu pirinç yolsuzluğunu ortaya çıkaran polislerle ilgili, “darbe- hükümeti yıkma” soruşturmasında baş aktör oluyor.

Yukarıda anlattığım olaydan dolayı benim ismimi de bu darbe davasına eklettiriyor. Savcıyla birlikte.

17-25 Aralık’ı kapatıp, terfi alanlar gibi o da yaptığı iş sonrası üçüncü kez terfi ettiriliyor ve Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Dairesi Başkan Yardımcılığı’na getiriliyor.

Sayın Sedat Ergin, sizin “Maskeli ihbarcı” dediğiniz kişi, işte bu hukuksuzluğu kapatanları deşifre eden ihbarcı.

Sanırım 17-25 Aralık sonrası hukuku katledenlerden korktuğu için, yüzünü saklayıp, Mersin’deki yolsuzluk soruşturmasını kapatılmasını savcılara ihbar ediyor. Kimliği deşifre olursa “darbeci” diye içeri tıkılmaktan korktuğu için bu yöntemi kullanmışa benziyor.

Bu kadar ayrıntıyı nerden mi biliyorum. Sanık yapıldığım davadan. İhbar olayını da bir ay önce, duruşmada, İmişçi’den “canlı” dinledim.

Bitmedi Sayın Ergin…

Savcının “örgüt talimatı” ile asılsız ihbar dediği o mektup ve belgeler var ya.. bana gönderilenlerle aynıymış. Yargıtay’a sunduklarımla. Savcı bendeki belgelere gerçek demiş iddianamesinde, ihbarcınınkini ise “asılsız kabul etmiş”.

Sayın Ergin… Deneyimlisiniz. Savcının neden böyle bir karar verdiğini anlamış olmalısınız. İhbara asılsız demese, gereğini yapmak zorunda, yani kapatılan soruşturmayı, yolsuzluk iddialılarını araştırmak zorunda.

Bitmedi… Bakanların GDO’lu pirinç değil dedikleri o soruşturmanın ilk ayağının davası geçenlerde bitti. Yeni HSYK ve iktidara rağmen mahkeme sekiz ayrı raporla pirinçlerin GDO’lu olduğunu tespit etmiş. Bazı sanıklara yedi yıl hapis cezası verdi.

Neden mi? Çünkü kansere neden olan pirinçler askere de satılmış ve asker de GDO’lu pirinç diye rapor verince, eller kollar bağlanmış.

Bakanlar ve diğer işadamlarıyla ilgili devam eden soruşturma da kapatıldığı için, size de bunları savcılığa bildiren kişi “Maskeli ihbarcı” diye pazarlanmış.

Yani bir anlamda Reza Zarrab’ı, 17-25 bakanlarını ve o soruşturmayı kapatanları savunmuş gibi olmuşsunuz. Çünkü, Mersin GDO dosyası, 17-25 Aralık’ın bire bir kopyası. Zafer Çağlayan ismi burada da var.

Unutmadan 30-31 Temmuz 2013 tarihli haberlerime bakarsanız, soruşturmanın nasıl kapatıldığını da görürsünüz. Sanıklar ne mi demişler; “Aydın Doğan, bakliyat pirinç işine girmek istiyor. Bu soruşturmayı o açtırdı.”

Sayın Sedat Ergin…

Çok iyi iddianame okuduğunuzu biliyorum Toygun’a verilen ve benim de sanık yapıldığım o iddianameyi okuyun. Savcı, farkında olmadan yapılan usulsüzlükleri iddianameye koymuş. Tıpkı 17-25 Aralık gibi olay kapatılsın diye tüm “devlet” harekete geçmiş.

Eminim, “Maskeli ihbarcı” dediğiniz kişiyi bu kez “kahraman” yaparsınız. İmişçi ile ilgili atacağınız manşet ise sizin takdiriniz. 17-25’i kapatan polislere hangi manşeti uygun görüyorsanız, o manşet olacaktır.

Sayın Ergin… “ihbarcı” dediğiniz dava da gerçekten “kumpas”, “sahte belgeler” var. Duruşma Ocak 2016’da. Toygun’u Mersin’e kadar gönderirseniz, “kumpası” kimin kurduğunu öğrenebilirsiniz.

Sayın Ergin… “GDO- darbe” iddianamesini okuyunca bizi kim oyuna getirdi diye düşüneceksiniz. “Maskeli ihbarcı” manşetinin üzüntüsünü yaşayacaksınız.

Günlerce GDO’lu pirinç diye haber yapan Hürriyet’i kim “kumpasa” getirdi?

Mersin’deki duruşmaya sizi de bekliyorum. Sayın Sedat Ergin. Mersin’in 17-25 Aralık dosyasını canlı canlı izleyin.

(Yüksek Güvenlikli Silivri Cezaevi)

[email protected]
09 Kasım 2015 09:59
DİĞER HABERLER