Melo'dan Fenerbahçe yorumu

Melo'dan Fenerbahçe yorumu
Melo: Bana agresif diyorlar ama doğru değil.


Galatasaray'ın yıldız futbolcusu Felipe Melo, Galatasaray Dergisi'ne konuştu.

Geride kalan 3,5 yılın özetini isteyerek başlayalım…

Fazla bir şey söylemeye gerek yok, her şeyi kazandık Türkiye’de. Kazandığımız şampiyonluklar ve kupalarla birlikte harika bir dönem oldu. 

Hiçbir kulüpte çok uzun süre kalmadın, sürekli önüne bir fırsat çıktı ve ileri adımlar attın. Daha sonra buraya geldin ve yıllardır da buradasın. Ne değişti?

Almeria’da çok güzel bir yıl geçirmişken, Fiorentina büyük bir teklif yaptı. Transferin tüm tarafları için iyi bir teklifti ve daha büyük hedefler adına Fiorentina’ya katıldım. Fiorentina’dayken hedeflediğimiz her şeyi yaptık. Şampiyonlar Ligi’ne katılmak istedik ve katıldık da. Sonra benzer bir şekilde Juventus’a gittim, iki yılda 100 kadar maça çıktım. Ancak biraz zorlu bir dönemdi çünkü bir tek futbolcu vardı kendini her zaman öne atan, o da bendim. O dönemki Juventus, şimdiki Milan ya da Inter gibi bir durumdan geçiyordu. Ben kendimi ortaya koyarken herkes kendisini saklıyor gibiydi. Bundan dolayı ayrılmak istedim. Buraya geldiğimde ise her şey daha farklıydı, daha farklı hedeflerimiz vardı, bu hedeflerimiz doğrultusunda ilerlediğimiz için de çok mutluyum.

Yıllar sonra baktığında, Galatasaray’da geçirdiğin yıllar hayatının neresinde olacak?

Burada bir sıralama yapmamak gerekir çünkü bunların hepsi geçmişime ait konular ve ben ileride geçmişime baktığımda attığım tüm adımları sırasıyla düşüneceğim. Örneğin Almeira’ya gitmeseydim önüme büyük kapılar açılmayacaktı belki de. Tanrı’ya şükürler olsun ki Almeria’ya gitmişim; Fiorentina gibi, Juventus gibi takımlarda oynadım ve sonrasında buraya geldim. Galatasaray’da çok şey kazandık ve buranın biraz daha özel bir durumu var.

Sence taraftar neden seni bu kadar çok seviyor?

Bunu cevaplamak çok zor, ben söyleyemem, onlara sormak gerekir.

O zaman taraftar gözüyle soralım. Bugün birçok Galatasaray taraftarını sahaya koysak “Melo gibi” oynamaya çalışır. Biraz da sahada kendimizi görüyor olabilir miyiz?

Sadece istek ve arzuyu ortaya koymakla ilgili olmadığını düşünüyorum. Örneğin 2010 Dünya Kupası’na baktığımızda benim hem kısa hem uzun pas yüzdem çok yüksekti. Belki bu gibi faktörler de etkilidir ancak dediğim gibi yine de bu sorunun cevabını taraftar daha iyi bilir, ben daha çok neye göre değerlendirdiklerini bilmiyorum.

“KİMSEYİ KENDİMDEN GÜÇLÜ GÖRMÜYORUM”

Kendi mevkiinde en beğendiğin futbolcu kim?

Yaya Toure. Çok güçlü. O bölgede en iyisi kendisi. Manchester City’de biraz daha önde oynuyor ama o rolde onun üstüne tanımıyorum.

Sen kendini kaçıncı sıraya koyarsın?

Ben kimseyi kendimden daha güçlü görmüyorum. Yaşıma rağmen komple bir futbolcu olduğumu düşünerek kimseyi üstümde görmüyorum. İlk 5’te olduğumdan eminim. Örneğin Pirlo’yu izliyorum, çok önemli bir futbolcu, inanılmaz yetenekleri var, topu ayağına aldığında fenomen oluyor ama top kazanmak için hiçbir şey yapmıyor. Şu anda Milan’da oynayan Essien, bence Chelsea döneminde komple bir futbolcuydu. Gol atıyordu, top kazanıyordu, fiziksel olarak çok güçlüydü… Ama şu anda düşüşte olduğunu söyleyebiliriz. Bir de Kroos var, o da Pirlo gibi. Bu tarz oyuncuları seyrederken keyif alırsınız, belki beni seyrederken aynı keyfi almazsınız ama ben takımımı ileri taşımayı seven bir futbolcuyum, zor anlarda insiyatif alıyorum. Topu ayağıma aldığımda da kötü olmadığımı düşünüyorum, o yüzden kendimi onlardan eksik hissetmiyorum. Onlardan daha iyi olduğumu da söylemiyorum, hepimiz oradayız diyebilirim, aynı yerdeyiz. Belki de bu yüzden Avrupa’nın en iyi Brezilyalı orta sahası ödülünü kazandım.

Başka hiçbir futbolcuda görmediğim bir özelliğin var, ki bunu tribünden izlemek çok keyifli oluyor. Bazı anlarda topa gerçekten de bir pitbull gibi konsantre oluyorsun, vücudun hafifçe öne eğik bir şekilde rakibin ayağındaki topa odaklanıyorsun ve o top nereye giderse gitsin mutlaka bir şekilde dokunuyorsun, en kötü ihtimalle taçla sona eriyor pozisyon. Bunu yaparken nasıl bir psikoloji içine giriyorsun?

Bu psikolojiyi çocukluktan beri taşıyorum içimde. Şöyle bir benzetme yapabiliriz bununla ilgili; topu bir tabak olarak düşünelim, o tabağın içindeki yemeği yemek istersiniz. Benim bu yemeği her zaman yemem gerekiyor, bu yüzden de her zaman topa dokunmalıyım.

Türkiye’deki insanları öyle bir standarda alıştırdın ki, artık başka bir oyuncu oynasa göklere çıkarılacağı oyunu sen oynadığında eleştirildiğin oluyor.
İnsanların alışkın olduğu bir performans grafiği vardır ve onu daha çok tutturan futbolcular öne çıkar. Geçen yıl Messi için “eski Messi değil” deniyordu, 40 tane gol attı. Tek bir futbolcu vardı onu geçen, o da Cristiano Ronaldo’ydu. İnsanlar 60-70 gol atmasına alışkın olduğu için kötü bir performans olarak değerlendiriyor ancak Cristiano Ronaldo dışında herkesten daha iyiydi. Beni kötü olarak nitelendirdikleri bir maçta belki markajlarda sert değilimdir ya da kaymaları yapmamışımdır ancak mutlaka çok fazla top kazanmışımdır ve taktiksel olarak mükemmel oynamışımdır. İnsanlar o performansı görmediklerinde biraz daha olumsuz değerlendirebilir ancak önemli olan bir performans grafiğini tutturabilmek. Bir maça damga vurup da sonraki maçlarda hiçbir şey yapamamak çok fazla anlam ifade etmez.

Koşu mesafenin düşük olduğu yönünde eleştiriler yapılıyor. Bunlara cevap vermek ister misin?

Bu insanların ne düşündükleri umurumda değil çünkü futboldan anlamadıkları için öyle diyorlar. Gerçekten hiç umrumda değil, o yüzden fazla bir şey söylemeyeceğim. Yine aynı kişiden örnek vereceğim. Messi az koşuyor ama hat-trick yapıyor. Ben az koşmuşum ama iki tane gol pozisyonu hazırlamışım, elli tane top kapmışım, bütün toplarda ben varım, kötü mü oynamış oluyorum? Belki de her pozisyon koşmayı gerektirmiyordur. 

Çok konuşulan bir futbolcusun. Türkiye’de haksızlığa uğradığın konular olduğunu düşünüyor musun?

Açıkçası ben bu konuları konuşmayı sevmiyorum. Geçen sefer konuşmadım iki maç ceza verdiler. Ağzımı açıp tek kelime söylesem büyük yankı uyandırıyor o yüzden fazla bir şey söylemek istemiyorum. Sadece bir konuya değineceğim. “Felipe Melo kayarak çok sert müdahaleler yapıyor” deniyor. Uzun sayılabilecek bir süredir buradayım, bana böyle bir pozisyon göstersinler. Ben hiçbir rakibimi sakatlamak için bir hamle yaptığımı hatırlamıyorum. İnsanlar oynadığımız futbola bakarak insani değerlerimizi yargılıyor. Ben kendi takımım için böyle bir mücadele veriyorum, “benim takımım” diyebildiğim bir takımda diğer futbolculara göre daha sert bir görüntü çizebilirim ama ben kendi takımım için yapıyorum bunu, ter döktüğüm takım için böyle bir mücadele veriyorum. Buradaki ilk senemde, Fenerbahçe’nin sahasında şampiyonluğu böyle kazanabildik, kendi görüntümüzü ortaya koyarak. Sahanın dışına geldiğimizde ise benim dört tane çocuğum ve güzeller güzeli bir eşim var; benim kocaman bir ailem var ve ben sahada gördüğünüzden çok daha sakin bir insanım. Sadece maç esnasında kesinlikle takımım için her şeyi yapabilecek bir futbolcuyum ve açıkçası diğer takımlardan yapılan eleştirileri pek umursadığımı söyleyemeyeceğim çünkü ben kendi takımım için mücadele ediyorum. Galatasaray’ın olduğu gibi her takımın böyle mücadele eden futbolcuları vardır, o yüzden eleştirileri duymuyorum bile.

Sezona Cesare Prandelli ile başlamıştık. Fiorentina’da da onunla birlikte çalışmıştın, sence neden başarılı bir dönem olmadı?

Tabii ki Prandelli buraya başarısızlık için gelmedi, tam tersi bizimle birlikte büyük başarılar kazanmak için geldi. Şunu söyleyebilirim ki biz hiçbir zaman onun dönemindeki kadar çalışmadık, hatta o kadar çok çalıştık ki hepimiz çok yorgunduk. Ama o burada yeni bir düzen oturtmak istiyordu; yeni bir antrenman sistemi, yeni bir oyun sistemi… Bunun bir başarısızlık olarak görülmemesi gerekiyor çünkü futbolda böyle dönemler sürekli yaşanır. Örneğin Mourinho, Real Madrid’e Şampiyonlar Ligi’ni kazanma hedefiyle gitti ama olmadı, ardından Carlo Ancelotti geldi ve kazandı. Bu demek değil ki Mourinho başarısız bir antrenör. Sadece bazen kimya tutmaz futbolda. Dediğim gibi Prandelli döneminde hepimiz çok çalışıyorduk, çok istekliydik ama futbola yansıtamadık. Yansıtamadığımız için de maalesef olmadı.

Derbilerdeki skorer kimliğini neye borçluyuz?

Tanrı’ya sormamız gerek. Ben defansif orta saha olarak oynuyorum ve gol pozisyonuna girme ihtimalim yüksek değil. Ama gerçekten de bir şekilde böyle oluyor ve bu beni çok mutlu ediyor.

Yıllardır Selçuk İnan ile birlikte dolduruyorsunuz Galatasaray orta sahasını, maçları birlikte domine ediyorsunuz. Partnerini nasıl değerlendirirsin?

Biri ile uzun yıllar birlikte oynadığınızda her şey otomatikleşiyor ve futbol oynamak size daha büyük keyif vermeye başlıyor. Artık dördüncü senemiz, birbirimizin özelliklerini çok iyi biliyoruz ve ne yapmamız gerektiğini otomatik olarak anlayıp hayata geçiriyoruz. Bu anlamda aramızdaki ilişki çok özel. Biz Galatasaray’ın zor döneminden sonra beraber geldik ve Galatasaray’ı tekrar ayağa kaldırıp şahlandırabildik. Her şeyi kazanmayı başardık ve bence Galatasaray tarihine birlikte geçtik. 
Sneijder?
Harika bir insan ve harika bir futbolcu. Benim iyi bir arkadaşım. Birlikte bir kupa kazandık ve kendisinden bize yeni kupalar kazandırmasını bekliyorum. Inter’e Şampiyonlar Ligi’ni kazandırdı, çok büyük bir futbolcu ve beklentilerim çok yüksek kendisinden. Çünkü hepsini yapabilecek seviyede.

Bir taraftar gibi konuşuyorsun. Hep daha fazlasını istemek profesyonelliğinin gereği mi yoksa bir nevi taraftarlık mı?

İkisi de değil, bu Felipe Melo’ya özgü karakteristik bir durum. Yetinememek, her şeyin en yükseğini arzulamak... Benim karakterim bu.

31 yaşındasın ve ligin en iyi oyuncularından birisin. Fiziksel özelliklerin ön planda olduğu bir mevkide oynuyorsun. Kaç yıl daha bu standardı tutturabileceğini düşünüyorsun? 

Sen dua etmeye gider misin? Ben her zaman dua etmeye giderim ve Tanrı’yla konuşur, yardım isterim. Yarını hiçbir zaman bilemeyiz. Futbol kariyerim belki yarın bitecek, belki de 40 yaşıma kadar devam edeceğim. Bunun yanıtını yalnızca Tanrı bilebilir.
Galatasaray’ı biraz olsun takip eden herhangi bir insan için milli takımdaki yerin garanti olurdu ancak kadroya alınmadın ve hepimiz buna çok üzüldük…
(Araya girerek) Ben üzgün değilim. Başta üzülmüş olabilirim ancak şu anda üzgün değilim.

Dünya Kupası’nı izlerken ne hissettin?
Bunu söyleyemem.

Turnuvanın ardından seni milli takıma ilk davet eden teknik direktör Dunga takımın başına geçti. Milli Takım hedefin devam ediyor mu?

Kesinlikle devam ediyor. Tanrı’nın açtığı bir kapıyı kimse kapatamaz. Ne yapıp edip milli takıma dönmem gerekiyor ve tek özgüvenim işimi iyi bir şekilde yapmak, dua etmek ve şükretmek. Evet, Dunga beni daha önce milli takıma çağırdı. Bunun için önce Tanrı’ya, sonra da Dunga’ya çok teşekkür ediyorum. O çok sevdiğim bir arkadaşım ve hayatım boyunca da öyle olacak.

11 Şubat 2015 16:36
DİĞER HABERLER