'Meseleyi anlamak yerine farklı noktalardan vurmaya çalışıyorlar'

'Meseleyi anlamak yerine farklı noktalardan vurmaya çalışıyorlar'
Köşe Yazarı Veysel Karani Gümüşdereli dershanelerin kapatılması gündemini yazısına taşıdı.

Türkiye'nin gündemini değiştiren Dershanelerin Kapatılması konusunu  Samanyolu Haber Köşe yazarı Veysel Karani Gümüşdereli köşesinde 'Dershane ve hayata uzanan ipek yolu' isimli yazısıyla değerlendirdi.


***

Dershane ve hayata uzanan ipek yolu...

“Dershaneleri kapatıyoruz dedik, kapatıyoruz” aceleciliğinin tartışmaları eşliğinde canlanan hatıralar...

Ne heyecan olmuştu ama! Aylar öncesinden demişlerdi ki “yakında bir dershane açılacak. Ve o dershane sizin hayatınıza anlam katacak.” Nasıl sevinmiştim anlatamam. Aslında dershane de yok değildi şehrimizde. Ancak bu dershane farklıydı bizim için. O bir körfezdi dershanecilikte... Bu yüzden de merakla beklemeye başlamıştık. 

İlk önce öğretmenler geldi şaşılacak şekilde. Onlara şaşkın gözlerle bakıyor, anlamaya çalışıyorduk. Böylesine genç, böylesine tecrübeli, böylesine koşar halde nasıl olunabilir? Hayallerimizde yer ediniverdiler birden bire. Konuşmalarımızın, sohbetlerimizin büyük bölümünde de. Diyorduk ki, “Daha emin bir şekilde hazırlanabiliriz artık üniversiteye.” Ne büyük rahatlama olmuştu bizim için... 

Arada sırada öğretmenleri görüyor, sanki farklı bir alemden gelmişçesine takip ediyorduk. Nezih üslupları, kemale durmuş kıvamları, ve gürültüsüz edaları... O güne kadar görmediğimiz bir tablodan fırlamışlardı sanki. Okuldaki öğretmenlerime de haksızlık etmemek gerekiyor lakin durum gereği onların hali bir başkaydı. Ya da bize öyle geliyordu. 

Konumumdan dolayı gelişmeleri yakından takip edebiliyordum. Hiç unutmuyorum kayıtlar başladı dediler ve ben kaydolmak için koştum. Dershaneye kaydolan ilk öğrenci bendim. Bana çok sevdiğim 1001 gece hikayelerinden bir numara verdiler: 1001! Ve hayallerimi, beklentilerimi, emeklerimi sığdırabileceğim bir klasör... 

İlk kez bir klasörüm olmuştu. Ve ilk kez, “-Tamam! Artık üniversite imtihanlarına hazırım” dediğimi hatırlıyorum. Sanki başlarken kazanan bir yarışçıydım. 

Günler geçti...

Dershanemizin yeri belli oldu, hazırlıklar tamamlandı. Öğretmenler büyük bir coşku ve şevkle çalışıyorlardı. Öğretmen miydiler yoksa gönüllü çalışanlar mı ayırt etmek çok zordu doğrusu. Gözlerinde ışık, gönüllerinde heyecan ve aksiyon ırmak ırmak... Bambaşka bir haldi onlarla olmak. Bir an önce başlasın istiyorduk arkadaşlarla beraber üniversiteye doğru yolculuğumuzun...

Ve işte meşhur İpek Yolu (Silk Road) albümlerinden birisi çalıyordu açılışta. Hala zihnimde canlandırırım hatıraların arasında, ara sıra. Balonlar, mütavazı kalabalık ve mütevazı ikramlar. Yeni bir iş yeri binasının giriş katının üstünden itibaren yükselen sınıflar, geleceğe dair koridor olacaktı bizim için... 

Ne büyük bir heyecandı...

Okullar açılmadan dershaneler eğitime başladı şehrimizde, Aydın’da... 

Belki de bütün şehirlerde... 

İlk gün...

Acaip bir hareketlilik vardı binada. Herkes hangi sınıfta olacağını öğrenmeye çalışıyor, listeleri inceliyordu. Aynı okuldan gelenler birbirlerine yardımcı oluyorlardı. Bu arada da diğer okullardan gelen öğrencilerle tanışılıyordu. Öğretmenler bembeyaz önlükleriyle bize yol göstermeye başlamışlardı çoktan. Seviye sınavlarına göre belirlenen sınıflarımızı bulup, ilk andan itibaren bir yıl boyunca bizim olacak sıralarımızı belirledik ve oturduk. Sağımızda- solumuzda, arkamızda –önümüzde daha önce hiç karşılaşmadığımız insanlar vardı farklı okullardan. Şehirden, şehre yakın ilçelerden... Tanışmaya başladık hemen... 

-Merhaba ben Necmettin... Anadolu Ticaretten 

-Eyvallah. Ben de Mehmet. Aydın Lisesinden

-Ben Hasan. Efeler lisesinden geldim.

-Ben de Okan! Endüstri Meslek lisesinde okuyorum.

-Memnun oldum arkadaşlar. Ben ortaklar Anadolu Öğretmen lisesinden 
Atilla.

-Hey ben de uzun yoldan geliyorum senin gibi. Söke Ziraat lisesi

-Veysel Karani, ben... İmam Hatip Lisesinden

Kader birlikteliğimiz böyle başladı arkadaşlarla. Hayatı tanıma faslı da. Çünkü o güne kadar hiç bir araya gelmemiş insanlar olarak aynı sınıfta eğitime başlıyorduk. Bir arkadaş, bir hedef için yarışdaş... Böylesine bir atmosferi nasıl oluşturabilirsiniz ki başka? Bambaşka bir dünya kurmuştuk o minik sınıfta, sistemin zorunlu cimnastik alanında...

Öğretmenler, rehber öğretmenler, zümre başkanları... Hepsi bizim için gecelerini gündüzlerine katarak çalışıyorlardı. Hakikaten ilk yıl olmasından mıdır nedir muhteşem öğretmenler gelmişti bize. Sıkıcı olan dersler hareketlendi birden bire. En sıkılanlara göre bile. Etkili örnekler, hayatın içinden karelere dönüşüvermişti bizim için. Bir ideal insanını görüyorduk onlarda. Yeşeren Ümitler ile anladım ki, sonradan... 

Bu ideal insanı portresi bütün dünyada görülmeye başlamıştı o dönemde.

Haftada iki gün ile merhaba demiştik dershaneye. Ama inanın iple çekiyorduk Cumartesileri. Ne bir yorgunluk hissediyordum ne de bir heyecan eksikliği. Sabahın erken saatinde arkadaşım Tevfik ile birlikte yola düşüyor, yeni trafiğe çıkan 5 kişilik minik minibüslere biniyor ve Adnan Menderes Bulvarının sonunda inip yürüyorduk dershaneye doğru hızlıca. Sınıfa girdiğimde görüyordum ki herkeste benzer heyecan... 

Hele o ayrı bir heyecenla beklediğimiz hızlı çalışma günleri... Ekvatoru göbeğinde tarif eden, okuduğu şiirlerle idealizmimizi besleyen Ali İhsan Uyanık Hocamızla organize ettiğimiz moral günleri, geceleri... Hiç unutmuyorum bir moral konser grubu kurmuştuk birlikte. Ali Gürel Hocamızın yaptığı çiğ köfteler, ayranlar, marullar, maklubeler eşliğinde... Turan Hocamızın evinde Kayseri usulü mantı ziyafetleri... 

Bülent İbicioğlu Mocamızın sınıfa hızlı girişleri, Selahattin Hocamızın nezaketi ve Erdal Hocamızın coşkusu... Ne günlerdi ama... 

Hızlandırılmış bir teknik öğreniyorduk dersler ve sınavlar adına. 

Unuttuklarımızı tazeliyor, öğretmenlerimizin fedakarlıklarıyla pekiştiriyorduk. Aslında yeni bir dünyanın kapıları aralanmıştı bize. 

Hayata dair güzellikleri, farklılıklarımız içerisinde hem dem olup, dolduruyorduk heybemize. Kısacık bir dönemde hem de... Farkında olarak ya da olmayarak...

Bir ipek yolu serilmişti önümüze...

Şimdilerde vahim bir tartışmanın ortasında gündem haline gelince hatırladım yeniden o günleri, milyonlarca insanın yaşamış olduğu tecrübeleri... Pek çok ilkleri yaşadığımız dershanelerin böylesine karamsar bir tabloyla gündeme gelmesi üzücü. Rakamlar ortadayken, yaz boz tahtasına dönen eğitimdeki şartlar hala düzelmemişken bu kapatmanın mücadelesine girişmek de neyin nesi? Ya da neyin etkisi?

Sosyalleşememek... Mümkün mü böyle bir şey Allah aşkına. Üniversite öncesinde, kendi okulundan, arkadaşlarından başka hiç bir dünyayı tanımayan pek çok öğrenci için sosyalleşme mekanıdır dershaneler. Orada tanımışlardır farklılıkları bir anlamda. Orada tanımışlardır hayatı... 

Yaşamayı...

Keşke mümkün olabilseydi okullardaki mevcut eğitim sistemi içerisinde bunları yaşayabilmek. Ama malesef ne tam anlamıyla bir sosyal hayat var okullarda ne de tam anlamıyla fırsat eşitliği. Farklı şehirleri bırakın farklı mahallelerde bile hem de... Bunları sağlayan, uçurumu dengelemeye çalışan destek unsur dershaneler de tabiri caizse hoyratça kapatılmaya çalışılıyor. 

Sebebini hala tam anlamıyla açıklayabilen yok bu meselede. Açılımda, Anayasa’da, Gezi parkında, demokratikleşmede olduğu gibi... Enteresan olan, kapansın diyen dostlar da, meseleyi anlamaktan ziyade farklı noktalardan vurmaya çalışıyorlar kardeşlerini. 

-Niye falanca olayda destek verilmemiş? 

-Niye burada öyle davranılmış? 

Vurmaya çalıştıkları noktalarda da, dost tavsiyeler niteliğindeki uyarıların varlığından şikayetçiler nedense. Doğruluğu bir şekilde kanıtlanan gerçeklerin kabul etmek istemedikleri varlığından... Ve malesef bunu medyada, sosyal medyada vicdanlara azap verecek şekilde dile getiriyorlar. Biliyorlar mıdır atılan güller daha da acıtıcı olabiliyor? Ya da, hayatımızın rehberi Kur’an-ı Kerim’de sık tekrarlandığı gibi akıl ediyorlar mıdır, yaşattıklarıyla doğru orantılı olarak yaşananları... 

“Müslüman aynı hataya iki defa düşmez” düsturuna rağmen, tekrar edilmek zorunda mı hatalar? 

Allah bilir. Doğruların anlaşılması adına zaman, inşallah en güzel, en keskin tefsir bu anlamda. 

Keşke onların dediği doğru olsaydı da büyümeseydi hasetler... 

Söyler misiniz Allah aşkına, ne anlamı var şimdi hafakanlar dünyasını sevindirecek işler yapmanın? 

Yine de, her şeye rağmen dualarımızda yer almaya devam edeceksiniz... 

Karşı taraf değiliz, inanıyorsak kardeşiz... Değil mi?

Ah Hudeybiyeler!

“Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir”

Muhabbetle...

25 Kasım 2013 11:42
DİĞER HABERLER