Meşru

Samanyoluhaber.com yazarlarından Hüseyin Odabaşı yeni köşe yazısında, 15 Temmuz sonrası yaşanan hukuksuz süreçle ilgili önemli bir soru sordu.
Kendi kendimize soruyoruz; Hizmet Hareketi haklı ve karşısındakiler haksız bir zalimse neden mağduriyetimiz halen daha devam ediyor? Neden halk mağdurlar olarak bizim yanımızda değil? Neden en azından zahiri itibarı ile bu mücadelede Türkiye’de başarısızlığa uğramış görünüyor? Neden bu mücadelede bazı yakınlarımızdan bile bizi yalnız bırakanlar oldu? İyilerin sahibi Allah değil miydi? Nusret ne zaman öyleyse? Yani Allah’ın bize olan yardımı ne zaman?

“(Ey Nebim!) De ki: "Ben buna (İslam’a çağrıma) karşılık, yakın akrabalıktaki sevgi ve destek (Ehl-i Beyt’ime ve manevi varislerime muhabbet ve meveddet) dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum."(Şura, 23)

Bu sorulara hiç cevap vermeye yeltenmeden önce Kuran’da sevgisi bizden istenilen yani sevmemizin vacip olduğu Ehl-i Beyt’in (Peygamber ailesi, sülalesi) halk katında maruz kaldıkları muameleyi, desteklenip desteklenmediklerini bir anlayıp tahlil edelim. Sonra bu nazarla Hizmet Hareketi’nin halka bakan yönündeki tabi tutulduğu muameleyi anlamaya çalışalım.  

Ali Efendimiz (ra), Peygamberimiz’in (sav) vefatı ile O’nun (sav) defin işlemleri ile meşgul olduğu esnada Beni Said yurdunda toplanan Medineliler, Efendimiz’den (sav) sonraki halifenin kim olacağını tartışmaya başladılar. Bunu haber alan Ömer (r.a), Eba Ubeyde ve Ebu Bekir (r.a) Beni Said yurduna gitti. Ömer (r.a), cevval davranarak Ebu Bekir’e bayatını belirterek büyük bir fitnenin önünü aldı.  Daha sonra tüm ümmet Ebu Bekir’in halifeliğinde ittifak etti. Çünkü Peygamberimiz’in (sav), son demlerinde ağır hastalığı döneminde Ebu Bekir’in (r.a) arkasında namaz kılmıştı. Ümmet bu durumu kıyas edip dediler ki; Peygamber (sav) Ebu Bekir’in arkasında namaz kıldıysa biz de O’nun idareciliğini kabul ederek arkasında durmalıyız. Peygamber’in (sav) ahiret işlerinde tercih ettiği şahıs olan Ebu Bekir’i biz de idarecilikte diğer insanlara tercih etmeliyiz. Bu bakış Ebu Bekir’in halifeliğini netice verdi.

Rivayet odur ki aslında Hz. Abbas (r.a), Peygamberimiz’in (sav) hastalığı zamanında Hz. Aliye gelerek kendisinden sonra idareciliğe soy ve yakınlık olarak daha layık olduğunu hatırlatarak talip olması gerektiğini tembihledi. Veya Peygamberimiz’in (sav) düşüncesini öğrenmek istedi. Fakat Hz. Ali, eğer Peygamberimiz (sav) bize idarecilik kapısını kapatırsa bu kapının bir daha açılmasının mümkün olamayacağını söyleyerek bu teklifi yerinde bulmadı.

Biat için Hz. Ali, Ebu Bekir’e geldiğinde bir miktar (6 ay) zaman geçmişti. Zayıf da olsa bazı rivayetlere göre Ebu Bekir, Hz. Ali’ye halifeliği teklif edebileceğini beyan etti. Halifelik vazifesini sen yap dedi. Fakat Ali (r.a) bu teklifi kabule yanaşmadı. Ali siyasi yanı ağır basan bir sahabe olsaydı bu teklif karşısında “hakem olayında” idareyi değiştirmeye yeltenen Hz. Amr gibi tavır sergilemesi mümkündü? Fakat o Ebu Bekir’e biat etmeyi tercih etti.

Fakat gel zaman git zaman Ömer’den sonra Hz. Osman halife oldu. Yine rivayet odur ki Ali Efendimiz halkın kendisini seçeceğini sanıyordu. Oysa büyük çoğunluk Hz. Osman’ı tercih etti. Bu tercihte Osman Efendimizin yaşlı olmasının etkin oluğunu söyler tarihçiler. Çünkü halkta zaten Osman Efendimizin fazla yaşamayacağı kanaati vardı. Fakat Osman Efendimiz 12 sene halifelik yaptı. Bu yönüyle en uzun halifelik Osman Efendimize aittir.

İşte Osman Efendimizin son yılları dahil garip olaylar akla sığmayan hadiseler cereyan etmeye başladı.  Osman Efendimizin katlinde öyle veya böyle dahli olan kalabalıklar Hz. Ali’yi uzun ısrarları sonucunda halifeliğe ikna ettiler. Hz. Osman’ın katlinde parmağı olanların desteği ile halife olan Ali Efendimiz görünüşte bu cinayette bulunanlarla beraber hareket etmiş gibidir. Bu durumun aydınlanması için Muaviye’den Hz. Aişe’ye kadar pek çok sahabe Hz. Osman’ın katillerinin Ali (r.a) tarafından bulunup cezalandırılmasını şiddetle talep ettiler.  Talep ettiler ama işler çığırından çıktı. Ali Efendimiz isyancılara baskı yaptığında pek çoğu cinayeti üstlendi. Bu tepkisel havanın kaybolması gerekiyordu. Üstelik Osman (r.a) muhalifleri, Hz. Ali'yi halife olmasını sağlayan en ana kitleydi.

Sosyolojik olarak Hz. Ali Efendimizi destekleyenler daima sorun oldular. Ali Efendimizin tam, sahih bir halk desteğine sahip olamayışı idareciliğinin en büyük sorunuydu aslında. Sıffin Savaşı’nda (657) Muaviye ile savaş edip tam bir zafer elde edecekken çevresini oluşturan destekçileri artık Ali Efendimizi dinlemedi ve savaş etmek istemedi. Ali Efendimiz ne dil döktüyse onlara ikna edemedi.

Yani Ali’ye (r.a) destekleyenlerin önemli bir kısmı aslında Ali’nin taraftarları değildi. Osman Efendimizin muhalifleriydiler. Bu durum Ali Efendimizin idareciliğinde büyük zaaf oluşturuyordu ve bu zayıf durumu Ali Efendimiz tamir ve imar edemedi. 

Hz. Hasan’ın işi daha zordu. Cinayetle öldürülen fakat faili meçhul cinayetten sorumlu tutulan bir babanın yerine halife oldu. Yarım kalan Sıffın karşılaşmasını tamamlamak üzere yola çıktı. Fakat bu sefer esnasında Hz. Hasan Efendimiz Irak -ı Acemlerin aslında kendine yürekten destek vermediklerini bizzat şahit oldu. Bu zayıf destekle beraber daha çok Müslüman kanını dökmeme düşüncesi onun kararını değiştirmesine ve halifeliği kendinden sonra geri almak kaydıyla Muaviye’ye vermesine sebep oldu. Fakat Hasan Efendimiz’in ömrü vefa etmedi. Halifelik veya saltanat Emevîler'de yaklaşık yüz sene daha kaldı.

Hz. Hüseyin zamanında Muaviye’nin (r.a) oğlu Yezid sultan oldu. İhtimal Yezit babası döneminde başlayan Ali sülalesi ile ilgili iktidar sorununa kesin bir çözüm getirmek istiyordu. Bunun için Medine Valisi Velid’i görevlendirdi. Vali, Sultan Yezid adına Hüseyin’den (r.a) biat almak istedi. O biat edeceğini fakat bu işlerin gizli saklı değil açıktan halka göstere göstere olması gerektiğini söyledi. Söyledi fakat bu arada Iraklılardan rivayet o dur ki 10 bin kişiden biat daveti aldı.  Pek çok alimin “onlara güvenme” uyarılarına veya bu hareketin riskli olur uyarılarına rağmen Iraklılarla görüşmek için yola çıktı. Revan nehrine yaklaştıkları sırada Irak-Küfe şehrinin valisi Ubeydullah Bin Ziyad, Hüseyin Efendimizi şehrin dışında karşılayarak halkın onunla görüşmesine mâni oldu. Bu baskı ve zorbalıkla zaten biat olamayacağı için ciğersiz olaylar Hz. Hüseyin Efendimizin şehadetine varana dek devam etti. 

Neden dünya hilafetinin yüzü, Ali Beytin yüzüne gülmedi? Bediüzzaman Hazretlerine göre Mana alemini sultanlığı dünya sultanlığına mani idi. Ali Beyt daha çok bizim mana alemimizin sultanlarıydı. Bu mana yüklü gönülden katıldığımız tespitin yanında halifelik ve saltanatları için “meşrunun” dışına çıkmadılar.  

Toplumun fesada açıldığı zamanlarda her iki sultanlığı Şeyheyn dönemindeki gibi bir elde tutmak zordu. Sosyolojik olarak fesada açılan toplumların idarecileri de fesada açık olur. Mesela iktidarını pekiştirmek için rakiplerini meşru veya gayri meşru bütün yolları kullanarak susturmalıdır. Halbuki ne saikle olursu olsun masumların kanını iktidar için sebepsiz olarak dökmek imanı zayıflatır, ahiret yurdunu kaybettirir ve cennet yamaçlarını yok eder. İşte “meşruda” kilitlenen bu çatallı yolun selamet tarafını Ali Beyt gibi ihtiyar edersen çoğu zaman halkın destek veremediği bir alana da çıkmış olursun.   

Halkın destek kriterleri arasında her zaman “meşru” yoktur. Halkın çoğu, haksız da olsa güç kullanabilen, kuvvetiyle sindirme potansiyeli olan veya zalimleşebilen devlete dayalı güçlerin tarafında yerini almak zorunda kendini hisseder. 

Evet, Hz. Ali’den Hüseyin Efendimize oradan günümüzün garipler kervanına kadar takip edilen yolun meşruluğu zaman zaman halk desteğinden mahrumiyete ve zalimlerin zarar vermesine sebep oldu.  Çünkü en azından rakiplerinizle mücadele ederken dininizle, inancınızla ve bulunduğunuz dünyanın evrensel kuralları ile çelişmemeniz gerekir. Evet uzun vadede kazandıran bu durum bugün olduğu gibi Hizmet Hareketi’nin dünyevi sorunları açısından Türkiye’ye bakan yönü itibarı ile sıkıntılar ve mağduriyetler doğurdu diyebiliriz.  
21 Temmuz 2025 13:16
DİĞER HABERLER