Gazeteci Metehan Demir, kişisel blog'undaki yazıda Süleyman Şah Operasyonu'nda savaşın eşiğinden dönüldüğü iddiasını gündeme getirdi.
"Kelimenin tam anlamı ile savaşın eşiğinden dönülmüş" ifadelerini kullanan Demir, Süleyman Şah operasyonunun yapıldığı gece perde arkasında yaşananları, askeri ve diplomatik kaynaklardan edindiği bilgilere göre anlattı.
İŞTE METEHAN DEMİR'İN O YAZISI
SAVAŞIN EŞİĞİNDEN DÖNÜLMÜŞ
Süleyman Şah Türbesi'nde 10 aydır IŞİD tehdidi nedeniyle mahsur kalan askerlerin değiştirilememesi ile devam eden sinir bozucu belirsiz süreç 20 Şubat geceyarısı türbenin tahliyesi ile son bulmuştu. Ardından, hükümet askerlerin burnunun bile kanamadan getirilmesini ve 40 km ötedeki türbenin yine Suriye sınırları içinde ama sadece 150 metre yakınımızdaki bir yere taşınmasını büyük başarı olarak nitelendirdi. Muhalafet ise vatan toprağının terkedilmesinin büyük bir skandal olduğunu söyledi. Ama o gece resmi açıklamalar haricinde çok şey yazılıp çizilse de, perde arkasında gerçekten neler olduğu hep merak edildi. Askeri ve diplomatik kaynaklardan gelen bilgilere göre, o gece kelimenin tam anlamı ile savaşın eşiğinden dönülmüş.
Ateş açın emri
Çünkü, Suriye o gece Türkiye'nin askeri hareketliliği üzerine kendi topçu birliklerine 'ateş açma' emri vermiş. İşte oldukça güvenilir ve 'tarafsız' kaynaklardan o gece yaşananlar;
Harekat öncesi batılı büyük müttefik ülkelere haber verildi. Birleşmiş Milletler ve NATO da bilgilendirildi. Artık tesadüf mü bilinmez ama hatta ABD bölgede bulunan IŞİD mevzilerine öncesinde hava harekatı da düzenledi. Suriye'ye ve IŞİD'e de Türkiye'nin girip askerlerini alacağı söylendi. Bu ikisi ise bunun kabul etmedikleri yanıtını verdi.
3 plan
Harekata giden süreçte 3 plan masadaydı. İlk plana göre, IŞİD'e askeri tehdit de kullanılarak açıkça baskı girişiminde bulunulup askerlerin getirilmesi ve değişimi sağlanacaktı. İkinci planda, içeride yani sınır gerisinde ve havada savaş uçakları desteğinde iki tugayla içeri girilip Süleyman Şah Türbesi'ne kadar 35 kilometrekarelik bir tampon bölge oluşturulacaktı. O oluşturulan güvenli bölge de askerlerin vatana dönüşüne dek tutulacak, sonra da koalisyon güçleri ile işbirliği ile bölge boşaltılacaktı. Ancak bu ilk iki projeksiyonda çok ciddi riskler saptandı ve o geceki planlama uygulamaya kondu. Adım atmadan önce de Suriye içinde o bölgede IŞİD ve Şam yönetimine ait nerede ne tür ateş gücü var teker teker bir saldırı anında karşılık verme ihtimaline karşı dijital olarak işaretlendi. Artık her şey tamamlanmıştı. Önceden gerekli yerlere haber verilecek, 'dokunmayın kararlıyız yoksa ateş açarız' mesajıyla bir taburla girilerek türbeye de ulaşılıp tahliye tamamlanacaktı.
Fakat bu önceden sağı solun uyarılarak ardından işlerin kolay gideceğine yönelik öngörü ilerleyen saatlerde bir anda nefeslerin tutulduğu bir gelişme ile kesildi. Çünkü, Türk askeri konvoyunun türbeye yaklaştığı saatlerde bir anda Türkiye'nin bölgede dinleme yaptığı Suriye bataryalarından gelen haberleşme kodları alarm durumuna geçilmesine neden oldu.
Suriye bataryalarının karargahları ile yaptığı kodlu haberleşmelerin çözümlerine göre, ana karargahları Suriye topçusuna, 'tespit ettiğiniz noktada ateş açın' emri vermişti. Bunun üzerine, sınırda bekleyen Türk Tugayı savaş durumuna geçirildi. Araçlar çalıştırıldı. Füze bataryaları Suriye'de işaretledikleri koordinatları girdi. Sonrasında ise yakın tarihte görülmemiş bir karar verildi ve Türk Hava Kuvvetleri'ne ait 46 F-16 havadan karaya ve havadan havaya füzelerle yüklü olarak Hatay-Diyarbakır ekseninde uçurulmaya başlandı.
Bu arada, Suriye bölgede tam hakim olamadığında yer tespitini yapmakta zorlanıyordu. Suriye tarafı ilk atışta isabet ettirememesi halinde Türk F-16'ları ateş açılan yerlerdeki termal farklılığı hissederek o mevzileri yerle bir edebilirdi. Bir iddiaya göre, Suriye verdiği "ateş" emrini Türkiyenin dinlemeden saptayacağını bilerek özellikle provoke etmek için seslendirdi. Yani, savaşa çekmek ve ilk adımı Türkiye'te attırmak için bir tuzaktı. Kısacası, her ihtimalde o gece tetiğe dokunacak bir acelecilik büyük bir felaketi beraberinde getirebilirdi.
'Süleyman Şah'ta ciddi kriz var askerlerimiz orada aylardır değiştirilemiyor' dediğimiz 28 Ocak'ta bize çok az kişi kulak vermişti.Hatta Türk halkı haricinde herkesi bildiği bu olayı yalanlamaya kalkanlar bile olmuştu. Ama peşini bırakmadık. Çünkü bu durum milli bir meseleydi. Dediklerimiz teker teker çıktı. Şükürler olsun ki, askerler oradan en azından burnu kanamadan geldi. Ama Süleyman Şah'ın yattığı vatan toprağını orada IŞİD başta olmak üzere sıkıntılar nedeni ile bırakmak zorunda kaldık. Bu da bir gerçek.