Metin Feyzioğlu: Gazeteci Ahmet Hakan'ın başına gelen vahim bir olaydır

Metin Feyzioğlu: Gazeteci Ahmet Hakan'ın başına gelen vahim bir olaydır
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun'a yapılan saldırıyı vahim bir olay olarak nitelendirdi. Feyzioğlu, "Bu saldırının kişiyi aşan boyuttaki zararı hepimize yönelik gerçekleşmiştir. Bu faşist saldırının bilinen tek bir çaresi, tek bir panzehiri vardır. Konuşmak. İnadına konuşmaya düşüncemizi açıklamaya devam etmektir. Konuşanların çoğunlukta olduğu bir toplumda kim ne yaparsa yapsın o toplumu baskı altına alamaz ve susturamaz." dedi.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, İngiltere'nin başkenti Londra'da, Türkçe Konuşan Hukukçular Birliği'nin düzenlediği konferansa katıldı.

İngiltere Barolar Birliği salonunda 'Türkiye'deki Hukuk Sistemi, İfade ve Basın Özgürlüğü' başlıklı konferansta konuşan Feyzioğlu, Türkiye'de son dönemde basına yönelik artan baskı ve şiddeti, ifade özgürlüğünü ve yargı bağımsızlığının son durumunu değerlendirdi.

Feyzioğlu, ifade özgürlüğünün sınırlanmasıyla beraber halkın demokratik bir ortamda yaşama hakkının da kısıtlandığını belirterek, "İktidarı o an için elinde bulunduranların her türlü despotluğuna, baskısına hepimiz açık hale geliyoruz. İfade özgürlüğü sınırlandığında düşünme özgürlüğümüz de sınırlanıyor." dedi. İfade özgürlüğü sınırlandırıldığı takdirde başkalarının düşüncelerine ulaşabilmenin mümkün olamayacağını ifade eden Türk hukukçu, meslektaşlarının da en temel özgürlüğünün ifade özgürlüğü olduğunu vurguladı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı, savunma hakkının ifade özgürlüğünden bağımsız olmadığını, savunma hakkının sınırlandırıldığı takdirde hiç kimsenin hukuki güvenliği kalmayacağını vurguladı.

"İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ TEHDİT ALTINDAYSA DEMOKRASİDEN SÖZ EDİLEMEZ"

Türkiye'de ifade özgürlüğünün hiçbir dönemde sorunsuz olmadığını ifade eden Feyzioğlu, "İfade özgürlüğünün en temel gereklerinin A, B, C'sinin tehdit altında olduğu, sınırlandığı, tahammül edilemediği bir düzende artık demokrasinin varlığından da rahat rahat söz edilemez." şeklinde konuştu. Hukuk profesörü, Türkiye'nin geçmişe kıyasla ifade özgürlüğü konusunda daha iyi bir konuma gelmesi gerekirken, geçmişte yapılanların mazeret olarak gösterilerek son dönemlerde oluşturulan baskıların meşrulaştırılmaması gerektiğini savundu. Söz konusu mazeretlerle ilerleme kaydedilemeyeceğini belirtti.

"ÇETELER OLUŞTURUP KİMSENİN ÜZERİNE SALDIRAMAZSINIZ"

Türkiye'de son olarak Hürriyet Gazetesi'ne düzenlenen saldırıları basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendiren Feyzioğlu, "O gazeteyi ya da bu gazeteyi, şu televizyonu, bu radyoyu beğenebilirsiniz. O zaman açar seyredersiniz. Beğenmezsiniz o zaman düğmesini kaparsınız ya da şeref ya da haysiyete yönelik bir saldırıya uğradığınızı düşünüyorsanız, hukuki yollara başvurursunuz. Tazminat davası açarsınız ama çeteler oluşturup kimsenin üzerine saldıramazsınız. Bu şiddet yoluyla düşünceyi baskı altına almak demektir." ifadelerini kullandı.

"KİM NE YAPARSA YAPSIN O TOPLUMU BASKI ALTINA ALAMAZ"

Metin Feyzioğlu, Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun'a evinin önünde 4 kişi tarafından bir gece önce uğradığı saldırıya da dikkat çekti. Feyzioğlu, yazar Ahmet Hakan'ın başına gelenleri vahim bir durum olarak niteledi. Feyzioğlu, "Bu saldırının kişiyi aşan boyuttaki zararı hepimize yönelik gerçekleşmiştir. Bu faşist saldırının bilinen tek bir çaresi, tek bir panzehiri vardır. Konuşmak. İnadına konuşmaya düşüncemizi açıklamaya devam etmektir. Konuşanların çoğunlukta olduğu bir toplumda kim ne yaparsa yapsın o toplumu baskı altına alamaz ve susturamaz." ifadelerini kullandı.

"FARKLI DÜŞÜNENLERE KARŞI HOŞGÖRÜLÜ OLMAK DEMOKRATLIĞIN ÖLÇÜTÜ OLABİLİR"

Feyzioğlu, ifade özgürlüğü konusunda önemli sayılan bir diğer unsurun, bireylerin gerçekten demokrat olup olmadığını kendilerine sormalarına bağlı olduğunu söyledi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, benzer düşüncelere sahip bireylerin birbirine saygılı veya hoşgörülü olmasının demokratlığın bir kriteri olarak sayılmadığını ancak kişilerin kendisinden farklı düşünceye sahip olanlara hoşgörülü davrandığı takdirde demokratlığın ölçütlerine ulaşılabilineceğini vurguladı.

"YARGI NE ZAMAN SİYASET YAPSA, TÜRKİYE ÇOK CİDDİ SIKINTIYA DÜŞMÜŞTÜR"

Konferansta ayrıca katılımcıların sorularını da cevaplayan Feyzioğlu, Türkiye'deki temel hak ve özgürlüklerin demokratik olmadığını söyledi. Yargıya siyasetin karıştırılmaması gerektiğini savunan hukuk profesörü, "Yargı ne zaman siyaset yapsa, Türkiye çok ciddi sıkıntıya düşmüştür. Bugün de siyaset yapmaktadır. Siyasilerin talimatıyla siyaset yapmaktadır. Fark etmiyor. İster kendi keyfiliğiyle yapsın ister siyasilerin talimatıyla yapsın." dedi.

Feyzioğlu AK Parti iktidarının kendine göre bir yargı sistemi oluşturduğunu ve hukukun üstünlüğünün yok sayıldığını vurguladı. 17 – 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının ardından yapılan usulsüzlükleri örnek gösteren Türk hukukçu, bu şekilde bir demokrasiden söz edilemeyeceğini vurguladı. Fevzioğlu şu şekilde devam etti:

"17 – 25 öncesinde de dosyanın avukat tarafından görülmesinin sınırlandırılması yazıyordu. O soruşturma sırasında dosyayı görme hakkının sınırlandırılmasına ilişkin düzenleme kaldırıldı. Soruşturma atlatıldı. Bu defa Hizmet Hareketi'ne, cemaate yönelik soruşturma sırasında dosyayı görme hakkı kısıtlanır maddesi geri geldi. Şimdi böyle bir demokrasi böyle bir düzen olur mu? Kendine yönelik soruşturma varken hakları, savunma haklarını genişlet. Kendine yönelik saldırıyı savuşturduğunda savunma haklarını tekrar sınırla."

"BÖLÜNMEMEK İÇİN DEMOKRASİYE DÖRT ELLE SARILMAMIZ LAZIM"

Konferanstaki bir katılımcının her gelen hükümete göre Türkiye'de özgürlük tanımının değişmesinin nedenini sormasına Fevzioğlu, ülkede var olan kutuplaşmanın giderek derinleştiğini öne sürdü. Yapılan her açıklamayla bir taraf tutulduğu algısı oluştuğunu belirten Fevzioğlu, "Devlet yıkılmasın, dediğimizde 'faşistsin' diyorlar. Devlet, insan haklarına, demokrasiye, hukuk devletine, ilkelerine saygılı olsun dediğinizde; 'devlet giderse adaletin ne önemi var? Sen bölücüsün' diyorlar. Oysa bölünmemek için hukuk devletine, demokrasiye dört elle sarılmamız lazım. Bunu anlatmakta her geçen gün daha çok zorlanıyoruz." şeklinde konuştu.

"PROFESYONEL SİYASETE BUZ GİBİ SOĞUĞUM"

Türkiye'de 1 Kasım'da gerçekleşecek erken seçim sonucunu değerlendirmesini talep eden bir diğer katılımcıya ise Fevzioğlu şu şekilde konuştu;

"Profesyonel siyasete buz gibi soğuğum ve profesyonel siyasetçilere de gerçekten fazla bir beklentim yok. Siyaseti meslek olarak edinmişlerden fazla bir iyilik öngörmüyorum. Türkiye'nin en büyük sorunu bu. Bir şekilde kendilerine siyaseti meslek edinmişler. Ama siyasetten başka da çıkışı Türkiye'nin gerçekten kalmadı. Şöyle ki demokrasinin bütün taşıyıcı sütunları birer birer neredeyse yıkıldı ya da çok zayıfladı. Taşıyıcı kurumlar son derece sıkıntılı çökmüş durumda. Geriye de ne kalıyor? Sandık kalıyor. Bunun adına da sandık demokrasisi diyoruz. Sandıkta değiştirmek lazım ama sandıkta değişmesi mümkün mü? Evet."

"YSK'DA SANDIKLARIN TAŞINMASINA YÖNELİK BİR KARAR YOK"

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde artan çatışmalar sonucu Cizre, Batman gibi şehirlerde 1 Kasım seçimlerde sandıkların taşınma kararına ilişkin bir basın mensubunun sorusuna cevap olarak Fevzioğlu, şartlar değişse de hukuk kurallarının değişmediğini söyledi. Hukuk profesörü YSK'nın konuya ilişkin kararında sandıkların taşınmasına yönelik bir ifadenin bulunmadığını ve bölgede güvenliğin sağlanması gerektiğini ifade etti.

Sorulması gereken esas sorunun söz konusu bölgelerde seçim sandıklarının neden taşınması gerektiği olduğunu belirten Türkiye Barolar Birliği Başkanı, "Güvenliği sağlayacaksın ve taşımayacaksın ama ne için taşımaya ihtiyaç duyulduğunun üzerinde düşünmek lazım. Türkiye nasıl bu duruma geldi? Hakikaten sandık güvenliğini sağlayamayacak duruma geldiyse Türkiye, nasıl oldu da böyle devlet egemenliği geçen yıllar içerisinde ortadan kalktı. Bunun üzerine herhalde oturup düşünmemiz lazım. Devlet toprakları üzerindeki egemenliği bir başka örgütle paylaşır mı? Kabul edilebilir mi bu? İngiltere'de kabul eder misiniz? Fransa'da kabul eder misiniz ki Türkiye'de bu iktidar paylaşımını bir örgütle paylaşımını meşru görelim? Asla meşru görmüyorum. Buraya nasıl gelindiğinin de hesabı verilmesi lazım. Devletteki yönetenler de bu hesabı vermek zorundalar. Üst üste üç seçime giriliyor aman mesele çıkmasın diyerek PKK'nın silah depolamasına, mayınlar döşemesine ve her yönden kendisini teçhiz etmesine nasıl izin verildiğinin birisinin çıkıp hesabını vermesi lazım." dedi. CİHAN
02 Ekim 2015 10:56
DİĞER HABERLER