''Kriz tanımını genel olarak yapmak mümkün olsa da ekonomik olarak sıkıntıya giren ve borçlarını ödemekte güçlük çeken şirketler açısından içinde bulundukları durum açık ve net olarak krizdir. ''
Yalçın Karatepe / Euronews
Konkordato İlanları Ekonominin İçinde Bulunduğu Olumsuz Durumun Bir Göstergesidir
Ekonominin yavaşlaması doğal olarak işsizlik oranlarını da olumsuz etkiliyor. Gelirlerin azalmasına bağlı olarak insanların harcamalarını kısmaları da kaçınılmaz oluyor. Özellikle borç seviyesinin de yüksek olması halinde harcamalarda yaşanan kısıntılar daha belirgin hale geliyor. Harcamaların azalmasına bağlı olarak reel sektörün gelirlerinde de belirgin bir azalma ortaya çıkıyor. Bu süreç kaçınılmaz olarak borçlu şirketlerin ödeme güçlüğüne girmesine yol açıyor. Ekonomik risklerin artmasıyla birlikte yükselen faiz oranları borçlu şirketleri, özellikle borcunu yükselen faiz oranlarından yenilemek zorunda kalanları, daha zor bir duruma sokmakta ve pek çok şirket borcunu ödeyemez hale gelmektedir. Bu durum ekonomik durgunluğun derinleşmesine yol açmaktadır.
Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumun bir kriz olup olmadığı tartışılmaya devam ediyor. Teknik olarak “kriz” denilebilmesi için büyüme rakamlarının açıklanması gerekir. Ancak içinde bulunulan ekonomik durumun nasıl olduğunu gösteren büyüme rakamları en az 3 ay gecikmeli olarak açıklanmaktadır. 2018 yılının büyüme rakamını da Mart 2019’da ancak öğrenebileceğiz. Bu rakamları gördüğümüzde geriye doğru bakıp şu an içinde bulunduğumuz durumun ne olduğunu tanımlayacağız. Ancak içinde bulunulan durumunun ne tür sorunlara sahip olduğunu gösteren başka güncel veriler de var. Örneğin şirketlerin borçların ödeme kapasitesinin bozulması bunun önemli göstergelerinden birisi.
Kriz tanımını genel olarak yapmak mümkün olsa da ekonomik olarak sıkıntıya giren ve borçlarını ödemekte güçlük çeken şirketler açısından içinde bulundukları durum açık ve net olarak krizdir. Bu duruma düşmüş olan şirketler konkordato talebinde bulunabilir.
Konkordato nedir?
Konkordato, elinde olmayan sebeplerle işleri iyi gitmeyen ve malî durumu bozulmuş olan borçluları korumak için kabul edilmiş bir hukuki çözümdür. Borçlunun işlerinin iyi gitmemesinin pek çok nedeni olabilir. Örneğin piyasa koşullarının kötüleşmesi, borçlunun öngörülerinde yanılmış olması gibi nedenlerle faaliyet gelir ve giderleri arasında olumsuz bir farkın oluşması ve bu nedenle borçlarını ödeyemez hale gelmesi olarak tanımlanabilir. Bu durumda olanların faaliyetlerine son verilmesi halinde mevcut varlıkları borçlarının tamamının ödenmesine yetmeyeceği için, şirketin faaliyetlerine kontrollü bir biçimde devam etmesine imkan verilerek tüm borçlarını zaman içinde ödemesi ve şirketin varlığını koruyarak ekonomik bir değerin heba edilmemesi ve iflastan kurtulması amaçlanmıştır.
Konkordato İcra İflas Kanuna eklenen bir madde ile şu şekilde tanımlanmıştır:
“MADDE 285- Borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflastan kurtulmak için konkordato talep edebilir.”
Türkiye’de konkordato başvuruları
Ülkede çok sayıda şirketin mahkemelere başvurarak konkordato kararı aldıkları medyaya sıkça yansımaktadır. Şimdiye kadar konkordato ilan eden şirketlerin sayısı Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan tarafından 356 olarak açıklanmıştır. Ancak medyaya yansıyan konkordato başvuru sayısının bunu çok üzerinde, bazı kaynaklara göre üç binden fazla olduğu tahmin ediliyor. Bu şirketler hemen her ölçekte ve farklı sektörlerde yer almakta. Küçük, orta ve büyük ölçekteki şirketlerin bu imkândan yararlanma ve sorunları çözebilmeleri halinde ekonomik faaliyetlerine devam edecekleri inançları var.
Türkiye’de borçluluk düzeyi
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre bankalardan kullanılan toplam kredi miktarı 2002 yılı sonu itibariyle 29.5 milyar dolar iken, Eylül 2018 sonu itibariyle kredi tutarı toplam 434 milyar dolara ulaşmıştır. Bu da gösteriyor ki ülkedeki borçluluk miktarı son 16 yıl içinde yaklaşık 15 kat artmıştır. Bu miktara şirketlerin yurt dışından kullandıkları krediler dahil değildir. Merkez Bankası verilerine göre finansal olmayan özel sektörün (reel kesim) uzun vadeli borcu 111 milyar dolar ve ticari krediler dahil kısa vadeli borcu yaklaşık 50 milyar dolar olmak üzere toplam 161 milyar dolar da dış borcu bulunmaktadır. Ancak şirketlerin bankalar dışında olan ticari borçlarının bu rakama dahil olmadığını da vurgulamak gerekir.
Bu verilerden de anlaşılacağı gibi Türkiye’de hem vatandaşların hem de reel kesimde faaliyet gösteren şirketlerin borçluluk düzeyi oldukça yüksektir. Ekonomik aktivitenin yavaşlamasıyla birlikte şirketlerin borçlarını ödemekte zorluk yaşaması kaçınılmazdır.
ÜFE-TÜFE farkı konkordato başvurularının artacağının önemli bir göstergesidir
Türkiye İstatistik Kurumunun (TUİK) en son açıklanan Ekim ayı enflasyon rakamları gösteriyor ki Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) ile Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) arasındaki fark yüksek seyretmeye devam ediyor. 2018 Ekim ayı enflasyon verilerine göre 12 aylık tüketici fiyat enflasyonu %25.26, Üretici fiyat enflasyonu ise %45.01dir. TÜFE ve ÜFE arasındaki 20 puanlık fark şirketlerin artan üretim maliyetlerini fiyatlarına yansıtamadıklarının bir göstergesidir. Maliyet artışlarını fiyatlarına yansıtamayan şirketlerin finansal durumlarının bozulması kaçınılmaz olacaktır. Maliyetler artışlarının fiyatlara yansıtılamaması, aslında, yavaşlayan bir iç talebin de göstergesidir. Yavaşlayan iç talep şirket gelirlerinin azalmasına yol açarken, yüksek seyreden girdi maliyetlerinin yüksek seyrediyor olması şirketlerin zaman içinde zarar etmelerine, buna bağlı olarak üretimlerini kısmalarına ve hatta durdurmalarına yol açacaktır. Yüksek borçluluk seviyesini de dikkate aldığımızda bu durum şirketlerin borçlarını ödemekte daha zor bir duruma gelmesine yol açacaktır. Bu nedenle konkordato ilan eden şirket sayısının artması beklenebilir.