Mevlid Kandilini nasıl değerlendirmeliyiz?

Bugün İslam aleminde , Kâinatın efendisi, İki Cihan Serveri, insanlığın en azizi olan Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’nın (S.A.V.) dünyaya teşrif ettiği o mübarek gün olarak kutlanıyor


Mevlid; doğum vakti, doğum günü demektir. Ayrıca ‘doğuş’ manasına gelen ‘vilâdet’ kelimesi de mevlid yerine kullanılır. Mevlid-i Şerif ise Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in doğumu manasına gelir.. Yani Şerefli Doğum, Kutlu Doğum. Halk arasında mevlid denildiğinde, mübarek gün ve gecelerde ya da özel günlerde toplanıp, Kur’an, ilahi okumak ve Süleyman Çelebi’nin yazmış olduğu ve Peygamberimiz’i övdüğü “Vesiletü’n Necat” adlı eserini çeşitli makamlarla seslendirmek akla gelir.

Mevlidin hükmü nedir?
Mevlid okuma, okutma gibi Kutlu Doğum’la alâkalı olan faaliyetler farz, vacip ve sünnet gibi yapılması dinen yapılması gereken vazifeler kategorisinde değildir. Ancak, o mübarek gün ve geceler münasebetiyle bir kere daha Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) yâd etme, çok değişik hayırlara vesile olabilir. Mevliddea; Allah’ı anma, Peygamberimiz’e övgü ve O’na salât u selam vardır. Allah’ı anmak, ayetin ifadesiyle “En büyük fazilettir” (Ankebut, 29/45) Peygamberimiz’e salat u selam göndermek, onu övmek ise şu ayetin hem zahirinden hem de işaret ettiği manalardan anlaşılır:

“Muhakkak ki Allah ve melekleri, Peygambere salat ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na salat edin ve tam bir içtenlikle selam verin.” (Ahzab, 33/56)

Buradaki salât, Allah’ın, Peygamberini rahmetine mazhar etmesi, O’nun şanını yüceltmesi demektir. Bizim salâtımız ise, Peygamberimiz için duadır. Salat u selam, bir sünnet olup Peygamberimize olan biatimizi, O’na tabi oluşumuzu yenilememiz demektir. İşte mevlid vesilesiyle biz bu sünneti işlemiş, O’na tebaiyetimizi bir kez daha tekrarlamış oluyoruz.

Peygamber Efendimizi övmek ve O’nun şefaatine nail olmak maksadıyla Rasûl-ü Ekrem hayattayken bile şiirler yazılmış, kasideler söylenmiştir. Meselâ Ka’b b. Züheyr, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun huzurunda O’nu övmüş ve Allah Rasûlü tarafından tebrik edilmiş, teşvik görmüştür. Hassan bin Sabit de şiirleriyle Peygamberimiz tarafından iltifata mazhar olmuştur. Efendimiz’in karşı çıkmadığı, sükût ettiği işlere de sünnet denir. Dolayısıyla, Efendimiz’i övücü sözler söylemek, şiirler okumak da sünnet ya da en azından mendubdur.

Bediüzzaman hazretleri, “Cenâb-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin ve Süleyman Efendi gibi Mevlid yazanlara rahmet etsin, yerlerini Cennetü’l-Firdevs yapsın.” demekte, mevlidinin halkın kabulüne mazhar olduğunu beyan etmekte ve “Mevlid-i Nebevî ile Mi’raciyenin okunması, gayet faydalıdır ve ümmet tarafından güzel görülen İslâmî bir adettir. Müslümanlar arasında gayet hoş ve tatlı bir sohbet vesilesidir. Hatta iman hakikatlerinin hatırlatılması adına çok şirin bir derstir. Bunların daha da ötesinde; mü’minlerin kalplerinde iman nurunun, Allah sevgisinin, Peygamber aşkının tutuşması için çok tesirli bir vesiledir.” (24. Mektup) şeklinde takdirlerini dile getirmektedir.

Evet, mevlid, formül olarak ortaya konmamışsa da aslı dinde var olan bir iştir ve hayırlara vesiledir.

Tarihte Mevlid var mıdır?
Mevlid programları son senelerde “Kutlu Doğum” adı altında yapılsa da aslında yeni değildir ve menşei çok eskilere dayanmaktadır. Genel kabule göre, ehl-i sünnet çizgisi içerisinde mütalaa edebileceğimiz ilk mevlid programını, 13. yüzyılda Selahaddin Eyyubî’nin eniştesi Erbil Atabeyi Muzafferuddin Gökbörü düzenlemiştir. O zamanlar iki ay süreyle kutlama programları yapılıyor, ilim adamları bir araya gelip ilmî, fikrî sohbetler tertib ediyor, halk, mevlidi bir bayram sevinciyle karşılıyor ve sokaklar bu sevinçle başka bir görünüm arz ediyordu.

Daha sonraki dönemlerde de, Müslüman şairlerin hemen hepsi na’tlar yazmışlardır. Fuzulî, Nefî, Naîmî, Nâbî, İshak Efendi ve Şeyh Galip na’t denince ilk akla gelen Peygamber âşıklarıdır. Ayrıca, Rasûlullah’ın (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) doğumunu ve hayatını medh ü senâ eden ve “Mevlid” adını taşıyan çok eser kaleme alınmıştır. 20. asır velilerinden Alvar İmamı’nın da bir mevlidi vardır.

Bilindiği üzere, mevlidlerin Türkçe’de en meşhur olanı Süleyman Çelebi’nin “Vesiletü’n-Necât” adlı eseridir ki, bugün mübarek gün ve gecelerde, özel günlerde cami ve evlerde okunan mevlid, Süleyman Çelebi Hazretlerinin yazmış olduğu mevliddir. Süleyman Çelebi, Yıldırım Beyazıt zamanında Divan-ı Hümayûn Hocası olmuş, sonra da Bursa Ulu Camii’nde imamlık yapmış bir hak dostudur.

Mevlitlerde istenmeyen haller

Yapmacık tavırlar ve içi doldurulamayan sözler

Bu güzel âdet icra edilirken, işi ticarete dökmemek, gırtlak ağalığı yapmamak, riya ve yapmacıklara girmemek çok önemlidir. Allah’ı ve Efendimizi anma mevzuunda samimi olmaya çok dikkat etmek lazım. Bir insan, Cenâb-ı Hakk’ı andığında gözleri gerçekten yaşarmadığı ve burun kemikleri dahi sızlamadığı halde,

“Her ne zaman anarsam seni, kararım kalmaz Allah’ım

Senden gayrı gözüm yaşın, kimseler silmez Allahım.” (Yunus Emre)

der ve riyakarlıklara, yalanlara girerek Efendimize ait bazı günleri kutlamaya kalkarsa, Allah’a karşı yalan söylemiş; Allah Rasûlü’ne de saygısızlık yapmış olur. İnsan içinden gelmeyen şeyi söylememelidir.

Monotonluğun kırılması

Mevlidi besteleyenler çok güzel ve faydalı bir iş yapmışlar, makamları Cennet olsun. Fakat; bu türlü şeyler aylık ya da en fazla senelik olmalı, her defasında o işe ayrı bir buud ve zenginlik katılmalı. Sadece Yunus Emre ve Niyaz-ı Mısrî ile yetinmemeli, Arif Nihat Asya ve Mehmed Akif gibi yakın zamanın dertli ve yanık şairlerinin eserleri de güfte ve beste şeklinde değerlendirilmeli.

MEVLİD KANDİLİ MÜNASEBETİYLE GÜZEL BİR SALAT-Ü SELAM 



26 Eylül 2023 14:49
DİĞER HABERLER