Taksim’e ve Çamlıca’ya cami tartışmaları devam ederken içimdeki burukluk bir kez daha artmadı desem yalan olur. Daha önce burada
‘Kar yağdı asfalt ağladı’ başlıklı yazıda kısmen işlediğim konu bugün daha da vahim halde!
Belki de insan insan olalı beri betondan örülü dört duvar arasına bu kadar eli mahkum olmamıştır. Dahası kendi insanımızın yerel ve moral yüklü kültürel değerlerinden bu kadar uzak gurbette olduğu dönem hiç yaşanmadı. Cumhuriyetimizin kanunlarından kültürüne ve sosyal hayatından mimarisine kadar copy-paste seviyesizliğindeki hayat standartları artık bizi boğacak seviyede.
Şehirlerimiz alt yapısından, bir metrekare boş bulunduğunda dikilen beton kule ve kaleleler ne kadar muhkem olsa da; ne içinde ne de dışında huzur veren bir hava ve hayat var.
Binaların dışında gökyüzüne doğru yükselmek ne insanın iç huzuru tatmin ediyor ne de göz zevkini! Maalesef yüz yıldır bu ülkede mimari açıdan yeni bir ne yeni bir model ne de bir uygulama yer alıyor.
Batıdan kopya usulü apartmanları sadece kat kat üstüne koymakla; ya da kolon-kiriş demirlerini sekizlikden onaltılığa çıkarmak çözüm getirmiyor. Hele dere yataklarına kurulan ruhsuz ‘tüketim tapınaklı’ şehir bozmalarından hiç bahsetmek istemiyorum. Ama üstad A. Turan Alkan’ın bu konudaki yazısını tavsiye ederek de bunu yapabilirim.(Zaman-15 Ocak 2012 ),
1989’da Erzurum’dan ayrıldığımda şehir; pelit meydanı, aşağı mumcu ve mevcut cadde ile beraber Yenişehir’e yapılan yeni konutlardan ibaretti. Tabi 55 yıllık Üniversite o zaman da vardı. Bugün olduğu gibi yine şehrin kalbi durumundaydı.
Bugün ise şehir etrafına uydu kentler kurulmuş. Ama maalesef bina mimarisinde batı cephesinde olduğu gibi; Erzurum’da kurulan uydu şehirlerde de değişen ve iklim şartlarına göre yeni bir mimari hiç yok.
Her gün beton yığını halinde yeni siteler ve binalar kuruluyor. Ama hala binalar, yüz yirmi derecelik açılı çatılarla kapatılıyor.
Kar yağdığında ise insanlar saçaklardan düşecek sarkıt ve buzlardan kaçmak için yolun ortasından yürüyor. Kavga ise hak getire. Neden otoyola çıkar şu yayalar, Yayalar ise neden yol vermez şu arabaya binenler? hesabı. Tabi bu durum sadece Erzurum için geçerli değil, kış mevsimi gelince doğu şehirlerimizin kaderi gibi duruyor.
Çözüm aslında çok kolay. Bu duruma batılı çözüm bulmuş ama biz copy-past mantığını en yakın batıdan aldığımız için İstanbul’un ötesine geçemiyoruz.Aslında âcizane kanaatime göre doğuda uygulanabilecek küçük müdahaleler ile çatılarda biriken karlar ve saçaklarda oluşan sarkıtlar ortadan kalkıverir. Hatta müteahhitler ve mimarlar daha çok kazanırlar. Sadece tarihi binalara bakılsa bu konuda çok pratik çözümler üretilebilecek. Kümbet çatı ve sıfır saçak ile bu iş çözülmüş olur, ama yeni yapılarda böyle bir dert hiç yok.
Binaların son iki katını elli derecelik açılar ile oluşturulan çatı içine alsalar ve Selçuklu tarzı çatılara (kümbet çatı) pencereler yerleştirseler daha bir cazip hale gelir diye düşünüyorum. İnsanlar ise çatı katlarını daha çok tercih edeceklerinden eminim.
Düşüncesi bile başka güzel; Palandöken’e bakan bir binada ve çatı katındasınız, merkezi kaloriferin dışında sobalı bir oda tasarlamışsınız. Teraslı şekilde. Kışın sobanızın üzerinde kestane pişirip çayınızı yudumlarken tavan arası pencereden beyaza bürünmüş yer yüzü ile ay yüzlü gökyüzünü seyrediyorsunuz. Hem mimari açıdan hem de yaşanabilir bir mekan açısından farklılık her zaman tercih sebebidir diye düşünüyorum. Hem şehri hem de insanları kazanmak için, her iki şekilde kazanmak buna denir diyorum. Tabii müteahhitlerin kazancı kendilerine kalacak. Mimarlarımız ve de müteahhitlerimiz bir de olaylara bu yönden baksalar diye düşünüyorum.
Hem insanı biyolojik ve fiziksel yapısıyla ruhi yönünden de düşünmek daha mantıklı değil mi? Ayrıca yüz yıldır neden bir Cumhuriyet mimarisi yok, anlamak mümkün değil. Camiler Osmanlı’dan, evlerimiz dört duvar ruhsuz betondan Avrupa usulü apartmanlardan taklit. Meslek odaları biraz da bu konuda veto kullansalar iyi olacak.
Dar açılı çatılarda kar birikmeyecek ve bir mevsim süresince kar çatıda kalmayacak. Kalmadığı gibi saçaklarda da buzlar ve sarkıtlar olmayacaktır. Ayrıca kar yükü bina üzerinde kış boyunca olmayacak.
Erzurum’da Palandöken dağına kar düştü. Hava sertleşti. Çok yakında şehri kar saracak. Ve belki 5 ay yerde kalacak. Tabii saçaklarda bir o kadar sarkıtlar oluşacak. Kar sadece Doğu Anadolu bölgesinde etkili değil elbet. Dünyanın değişik ülkelerinde karla yaşayan şehirlerin listesini çıkarsak kent veya ülke isimler buraya zor sığar. Ama oralardan sarkıtlardan adam öldü diye haber gelmiyor.
Ajanslar, 55 yıllık bir üniversiteye sahip Erzurum ile birlikte doğudan her yıl saçaklardan düşen buzlar-sarkıtlar can aldı haberi verir. İlginçtir elli beş yıllık bir üniversiteye sahip Erzurum, bu sarkıt işine çözüm adına ne üretti bilmiyorum. Ancak görünen o ki kar doğuyu sardığında bu durum hep medyanın gündeminde olacak. Tabii bildik ağız ile: Cumhuriyet mimarisinin sarkıtları can aldı(!).
Ve yüreğimiz ağzımızda şehrin sokaklarında dolaşacağız.
[email protected]
twitter.com/maomazhar