Samanyoluhaber.com'da sağlık yazılarıyla okuyucuları ile buluşan Esra Büyükcombak bu sefer, katledilen Narin Güran olayı üzerinden 'vicdan' konulu bir yazı yazdı.
Nasıl olur da kimsenin vicdanı sızlamaz ve olanlara sessiz kalabilir? İşte tam da o haberlerin ve gündemin çok yoğun döneminde “ya hiç mi vicdanları yok, insanlık ölmüş mü? ” deriz. Gerçekten vicdan yok olabilir mi, insanlık ölebilir mi?
Vicdan Mekanizması Nasıl Çalışır?
Vicdan, sadece duygusal bir tepki midir, yoksa ahlaki ve etik değerleri koruyabilmesi için insana bahşedilmiş biyolojik bir sistem midir? Vicdan, insanı doğruyu yanlıştan ayırt etmeye yönlendiren bir iç ses, bir ahlaki rehber olarak tanımlanabilir. Ancak bu ses, neden bazı insanlarda güçlü bir şekilde yankılanırken, diğerlerinde sessiz kalır?
Vicdan yalnızca ahlaki bir kılavuz değildir; aynı zamanda biyolojik ve nörolojik temellere sahip bir mekanizmadır. İnsan davranışlarını şekillendiren beyin yapısı ve işleyişi, vicdanın nasıl devreye girdiğini ve bizi doğru yöne nasıl yönlendirdiğini açıklar.
Bilimsel araştırmalar, vicdanın beyinle sıkı bir ilişki içinde olduğunu ortaya koymuştur. Beynin ön lobları (prefrontal korteks) ve duygusal kontrol merkezleri (anterior singulat korteks), ahlaki karar alma süreçlerinde önemli roller üstlenir. Bu bölgeler, kişinin kendi eylemlerini değerlendirmesine, empati geliştirmesine ve doğru-yanlış ayrımını yapmasına yardımcı olur. Bu yapılar sayesinde insanlar yalnızca kendi eylemlerini değil, başkalarının yaşadığı durumları da değerlendirebilir ve buna göre tepkiler verir.
Vicdan, yalnızca bireyin beyninde gerçekleşen biyolojik bir süreç değildir; aynı zamanda kültürel değerler, toplumsal yaklaşımlar ve yaşam deneyimleriyle de şekillenir. Gelişebilir veya körebilir. Farklı toplumlarda, farklı ahlaki değerler vicdanın sınırlarını belirler. Bu da vicdanın hem evrensel bir mekanizma hem de esnek bir yapı olduğunu gösterir. Farklılıklar olsa bile böylesi hassas hadiseler tüm toplumların vicdanını sızlatır.
Hem biyolojik hem de sosyal etkenlerle şekillenen vicdan sayesinde, insan kendini sorgular, başkalarına zarar vermekten kaçınır ve adil davranmaya çabalar.
Vicdan Mekanizması Körelir mi?
Vicdan, doğuştan gelen bir ahlaki pusula gibi çalışır. Ama bazı durumlar ve davranışlar, bu ahlaki pusulanın işlevini zayıflatabilir ve vicdanın körelmesine yol açabilir. Bu süreç genellikle zamanla ve çeşitli faktörlerin etkisiyle gerçekleşir. Yanlış davranışlar tekrarlandıkça, önce suçluluk hissi uyandıran eylemler giderek normalleşir ve kişi duyarsızlaşmaya başlar. İlk başta vicdanı rahatsız eden davranışlar, zamanla sıradanlaşır ve artık rahatsız etmez hale gelir. Eğer çevrede bu yanlışları fark edip müdahale edebilecek biri yoksa ya da ahlaki değerlerin zayıf olduğu bir topluluktaysa, vicdanın körelme süreci hızlanır. Kişi, bu yanlışları haklı göstermek için bahaneler üretmeye başlar. "Herkes yapıyor" ya da "amaç, aracı meşru kılar" gibi düşünceler, vicdanın doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneğini zayıflatır.
Başkalarının duygularına, acılarına ve haklarına karşı duyarsız hale gelen bir insanın vicdanı da körelir. Vicdan, uzun vadeli doğru kararlar almamıza yardımcı olur. Ancak kişi sürekli kısa vadeli çıkarlarını düşünür ve anlık tatmin peşinde koşarsa, vicdanının uyarılarını görmezden gelmeye başlar. Özellikle başarıya ulaşmak için dürüst olmayan yolları tercih eden kişiler, vicdanlarını devre dışı bırakabilir.
Toplum Vicdanı Neden Önemlidir ?
Günlük hayatın akışında birçok davranışımız otomatik olarak gerçekleşir. Ancak kritik bir karar anında, doğru ile yanlışın ayrımı belirginleştiğinde vicdan devreye girer. Bu noktada beyin, yalnızca duygusal tepkilerle değil, aynı zamanda geçmiş deneyimler ve toplumsal değerlere göre harekete geçer. Çünkü kişi, içinde bulunduğu toplumun normlarına uyma eğilimindedir. Eğer toplumda etik değerler zayıflamışsa veya kötü davranışlar yaygınlaşmışsa, birey de bu duruma uyum sağlayarak vicdanını daha kolay devre dışı bırakabilir. Toplumun genel ahlaki seviyesinin düşmesi, bireylerin ahlaki olarak yozlaşmasına neden olur.
Narin’in trajik ölümü ve köydeki sessizlik, bireysel ve toplumsal vicdanın körelme sürecine acı bir örnek teşkil ediyor. İlk bakışta her bireyin olay karşısında sessiz kalmasının arkasında korku, baskı ya da bir tür savunma mekanizması olduğunu düşünebiliriz. Ancak bu, aynı zamanda vicdanın nasıl köreldiğine ve toplumsal normların etkisiyle nasıl etkisiz hale geldiğine de işaret ediyor. Bu olay, sadece bireylerin değil, bir bütün olarak toplumun da ahlaki değerlerini sorgulaması gerektiğini hatırlatıyor.
Bu nedenle hangi kesimden olursa olsun gerektiği zaman ses çıkarabilmek çok kıymetli. Umarım, bu tür acı olaylar karşısında sessiz kalmak yerine, her birimizin vicdanı daha güçlü bir şekilde yankılanır ve toplumsal olarak adalet, empati ve sorumluluk duygusuyla hareket ederiz.
Yazıyı dinlemek isterseniz: