Fransız gazeteci Guillaume Perrier, MİT’in Avrupa’daki gizli operasyonlarına yeniden dikkat çekti. Tecrübeli isim MİT’in Avrupa’da bulunun suç örgütleriyle çalıştığını ve Avrupa istihbarat servislerinin de MİT’in operasyonlarının suç ortağı olduğunu dile getirdi.
Perrier 23 Eylül’de Le Point dergisinde Türk istihbarat servislerinin (MİT) Avrupa’daki ve dünyadaki faaliyetleri hakkında yayınlanan araştırmaları gündeme getirdi. Araştırmalarda yer alan önemli konular hakkındaki daha önce yayınlanmamış orijinal bilgilere rağmen araştırmanın gözden kaçtığını söyledi. Perrier’in paylaşımlarında dikkat çeken bölümler şöyle:
Avrupa istihbarat servislerinin fiili bir suç ortaklığı var
“Son olarak, bu dosyanın son kısmı: Eylül 2020’de Kürt kökenli eski bir Avusturya milletvekili Berivan Aslan’a yönelik suikast planını açığa çıkaran ve itirafçı olan MİT ajanı Feyyaz Öztürk ile eşi görülmemiş ve özel bir röportaj.
Bu dava geçen yıl ortaya çıkmış ve özellikle New York Times’ın bir araştırmasında anlatılmıştı.
Beklenmedik bir şekilde üç ay tutuklu kaldıktan ve Avusturya adaleti tarafından yabancı bir güç yararına askeri casusluk ile suçlandıktan sonra Öztürk serbest bırakıldı ve sınır dışı edildi. Öztürk’e göre bu geniş çaplı bir dosyayı gömmek için izlenen bir yol.
Öztürk, daha sonra bize Avusturya istihbarat servislerine anlattıklarını doğruluyor. Kendisine MİT tarafından yine MİT adına hareket eden Türk-Kürt bir grubu kullanarak Aslan’ı öldürmesi emredildi. Belgrad’da talimat aldı, Linz’de bir Ülkücü Hareket (Bozkurtlar) aracısıyla tanıştı.
Ortaya çıkardığı şey, MİT’in, Aslan davasında olduğu gibi “Avrupa’da kaos oluşturmak” için suç şebekeleriyle olan bağlantılarıdır. Ve ortaya çıkardığı diğer önemli bir nokta da, bu gizli faaliyetlerin çoğunda Avrupa istihbarat servislerinin fiili bir suç ortaklığının olduğu.
Çok az araştırma çalışması veya rapor, Türkiye’nin Çin veya Rusya’nınkinden daha az dikkat çekici olan etki oluşturma operasyonlarını inceledi. Bu kapsamda Fransız Senatosu’nun, Çin ve Türkiye’nin akademik dünyadaki etki oluşturma çabalarına dair inceleme not edilmelidir.”
33 ülkeden 115 Gülen hareketi mensubu kaçırıldı
“Bir makale, MİT’in Gülen hareketi mensuplarına karşı başlattığı küresel avı destekleyen ilk defa ortaya çıkan tanıklıkları detaylandırıyor. “Paketleme” olarak da bilinen kaçırma operasyonları, Kırgızistan’dan Kenya’ya, Malezya’dan Fas’a, ve içerisinde İsviçre’nin de olduğu ülkelerde çoğaldı.
MİT, yurtdışındaki sözde ‘FETÖ’ örgütünün 4 bin 600 üyesini tespit etti. Türkiye bu isimleri Türkiye’ye kaçırmak için teşvikler ve baskılar kullanıyor ve bir aksilik durumunda operasyona geçmekten çekinmiyor. 2016’dan bu yana 33 ülkeden 115 kişi zorla Türkiye’ye kaçırıldı. Ankara’nın üstlendiği ve kabul ettiği bir politika bu.
Bir Fransız uyruklu kişinin bir MİT komandosu tarafından neredeyse kaçırıldığı Gabon vakasına geri dönüyorum. Büyükelçilik tarafından son dakikada kurtarıldı ve Paris’e giden Air France uçağına bindirildi.
Başka bir örnek, Gülen grubuna yakın Türk asıllı İsviçreli bir iş adamı. İsviçre polisi, iş adamına Gama Hidroksibütrik Asit yutturarak kaçırmak için yapılan bir planı deşifre etti. Operasyonun hazırlıklarında yer alan iki Türk büyükelçiliği diplomatı Zürih’te bir mezarlıkta buluşuyor.”
Türk üst düzey devlet yetkilileri direkt olarak işin içinde
“Ana yazıda Laure Marchand, Ocak 2013’te Paris’te 3 PKK militanının öldürülmesi olayına geri dönüyor. Bu cinayetler hala çözülmedi. Belçika’da açılan dava sayesinde bu olayla ile ilgili ilk kez yeni unsurlar ortaya çıktı.
2017’de Avrupa’da bulunan 2 üst düzey Kürt yetkili olan Aydar ve Kartal’a yönelik suikast planı ortaya çıkarıldı. Brüksel’deki davada MİT’le bağlantısı olduğundan şüphelenilen 4 Türk, suç komplosu ve terör örgütü üyeliği ile suçlanıyor.
Davacıların avukatı, “Pis işlerden sorumlu icracı Belçika’da bulunsa da, soruşturma çok hızlı bir şekilde komplo girişiminin Fransa’dan geldiğini gösterdi” dedi. Ve 2013’deki cinayetlerle açıkça bir bağlantı olduğu görülüyor.
4 sanıktan birisi, Boulogne-Billancourt’taki Türk konsolosluğunda eski güvenlik görevlisi ve Türk terörle mücadele polis kartı sahibi takma adı Albay olan Yakup Koç, kız kardeşine göre bir “Kürt avcısı”.
Bir diğer sanık Zekeriya Çelikbilek ise, Reims’te yaşayan ve Paris bölgesinde etrafında bir eylem grubu örgütlenen işsiz bir Fransız-Türk elektrikçi. Bu şahıs, çekilen fotoğraflarda MİT’in eski 2 numarası Türk büyükelçisi Hakkı Musa’nın yanında ve Ankara’daki sarayda da poz veriyor.
Çelikbilek, Belçika yargısı tarafından düzenlenen duruşmalarda 2013 Paris olayında rol oynamakla övündü ve Brüksel’de Kartal ve Aydar aleyhine yürütülen projenin koordinatörlüğünü de Büyükelçi Hakkı Musa’nın yaptığını söyledi.
Araştırma, Erdoğan’ın Ocak 2018 başında Emmanuel Macron’u ziyaretine geri dönüyor. Suikasttan tam 5 yıl sonra ve Afrin’in işgalinden birkaç gün önce Türk Cumhurbaşkanı Paris’e geliyor. MİT şefi Hakan Fidan ve Özel Askeri Şirket “SADAT”ın kurucusu Adnan Tanrıverdi de gezide bulunuyor.
Ziyaret sırasında grup seferber ediliyor. Çelikbilek, Tanrıverdi’yi Arc de Triomphe’u (Zafer Anıtı) görmeye götürür ve 2.03 metrelik ve 130 kilogramlık “Küçük Kuş” takma adlı dev birini koruma olarak verir.”
Fransız istihbaratı mahkemeden bilgi saklıyor
“Antiterörizm Bürosu tarafından yapılan sorguda, bu kişi Çelikbilek’in Fransız polisi için de çalıştığını doğruladı.
Bu durum yürütülen soruşturmada Fransız servislerinin işbirliği eksikliğinin bir açıklaması mı? Fransa’da 2019 yılında yeni bir soruşturma açıldı. Katil Ömer Güney’in cezaevinde ölümü davayı kapatmıştı. Ama Belçika’da açılan soruşturma dosyayı yeniden canlandırdı.
2017’nin sonunda ve 2018’in başında, Belçikalı yargıç Fransa’dan karşılıklı adli yardım talebinde bulundu. O zamanlar yürütülen bu Fransız soruşturması, son haftalara kadar terörle mücadele kovuşturmasına gönderilmemişti… Özellikle Antiterörizm Bürosu’nun Çelikbilek ve Küçük Kuş sorguları gönderilen soruşturma kayıtları içerisinde yoktu.
Antiterörizm yargıcının gizliliğin kaldırılması yönündeki taleplerine rağmen, DGSE (Fransa Dış İstihbarat Servisi) sadece birkaç önemsiz bilgi gönderirken, DGSI (Fransa İç İstihbarat Servisi) tarafından iletilen 39 not “o kadar sansürlenmişti ki kullanılamaz durumdaydı”. Suikasttan 2 gün önce Sakine Cansız üzerine yazılan not da dahil tamamen sansürlüydü.
Gizliliğin kaldırılması talepleri cevapsız kaldı, yeni talepler de başarısız oldu, Fransız adaleti bir duvarla karşı karşıya kaldı. Fransız avukat, “Bunu, yetkililerin gerçekten saklayacak bir şeyleri olduğunun kanıtı olarak görüyorum” diye ateş püskürüyor.”