Samanyoluhaber.com yazarı, Rusya Uzmanı Arif Asalıoğlu , Rusya'nın son politika değişikliklerini analiz etti.
ARİF ASALIOĞLU
“Batıyla ilişkiler artık eskisi gibi olmayacak!” Bu cümle Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’a ait. Ekonomiden güvenliğe, bilimsel çalışmalardan kültürel etkinliklere kadar her alanda, yakın gelecekte Batı ile Rusya arasında işbirliğini yeniden tesis etmek mümkün olmayacak. Karşılıklı köprüler atılmış vaziyette. Her iki taraf için soğuk savaş döneminin önceliklerine geri döndüğünü ve Rusları Avrupa'nın dışında tutmak istendiğini söylemek mümkün. İnsanlar artık vize bile alamıyorlar. Online bilgi alışverişi, karşılıklı akademik çalışmalar, teknoloji transferi gibi çalışmalar iptal edildi. Dijital demir perde her geçen gün ağını genişletiyor.
Şu anki mevcut durumda en az son yirmi yıl inşa edilen karşılıklı güven anlayışı yerle bir edilmiş vaziyette. Ayrıca tarihten beri Rus yönetici elitlerin “Batı” yaklaşımlarıyla günümüzdekilerin tekrar aynı çizgide birleştiğini söyleyebilirim. Dillendirilen Batı karşıtlığı Rusya’nın en az beş asırlık bir refleksi. Ve nihayetinde günümüz Rusya karar alıcıları, Batı ile bu krizde birinci dereceden sorumlu olarak Batı’nın kendisini suçluyorlar.
Giriş cümlesinin devamında bulunan ifadelerinde, Batılı ülkelerin yakında dünya ekonomisine yön verme yeteneklerini kaybedeceklerini savunan Lavrov, "Bu sisteme çok fazla saplandık. Defalarca söylediğimiz gibi Batı'nın peşinden koşmayacağız, hemen hemen tüm ilişkileri kopardılar. Ekonomide, sosyal alanda, kültürel alanda, iş birliği geliştireceğimiz birileri var. Bizi asla yarı yolda bırakmayanlara odaklanacağız. Bazen çok zor bir uzlaşmaya vardığımız, ancak ulaşıldığında kimsenin kimseyi aldatmadığı kişilere odaklanacağız. Batı ile her şey tam tersi" diyor.
Ruslar Avrupa’nın dışında
Rus dışişleri bakanı Sergey Lavrov, Avrupa'nın güvenlik sorunu ile ilgili düzenlediği basın toplantısında ise, “işte bu nedenle “İttifak'ın kurulduğu dönemde NATO ilk Genel Sekreter Hastings Ismay'in 'Rusları Avrupa'nın dışında, Amerikalıları Avrupa'da ve Almanları kontrol altında tutmayı' öngören bir formül sunduğunu ve bu formülün Moskova'da hala unutulmadığını” ifadelerini kullandı geçmişin bütün birikimini de hatırlatmış oldu.
Günümüzde yaşanan gelişmelerin NATO'nun 73 yıl önce belirlenen bu formülün kavramsal önceliklerine döndüğü anlamına geldiğini söyleyen Lavrov, "Hiçbir şey değişmedi. Rusları Avrupa'nın dışında, Amerikalıları Avrupa'da ve sadece Almanları değil tüm AB'yi kontrol altında tutmak istiyorlar. Dolayısıyla, dominasyon ve tek taraflı avantajlar sağlama felsefesi, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra hiçbir yerde kaybolmadı" diyor. Lavrov’un bu ifadeleri AGİT toplantısının yapıldığı Polonya’ya gitmek için vize verilmediği bir zamanda söylediğini de hatırlatmak isterim.
Moskovskaya Komsomolets gazetesi basın merkezinde "Doğu-Batı ve Rusya: Dünya Mücadelesinin Dönüşümü" konulu uluslararası panelde konuşan BDT Ülkeleri Enstitüsü müdür Yardımcısı Vladimir Zharikhin, dünyada iktidar mücadelesinin Rusya ile ABD ve Batı arasında Ukrayna çevresinde yoğunlaştığını söyledi. Tek kutuplu dünya düzenin çoktan bittiği ve çok kutuplu bir dünyaya alışılmasının gerektiğini vurgulayan Zarikhin, "Hegemonyasını yeniden canlandırmaya çalışan ABD'nin, keskin bir asimetrik iki kutuplu dünya oluşturmaya karar verdiğini bunu da Rusya karşısında dünyanın geri kalanını koymaya çalıştığını ancak bunda başarılı olamadığını” belirtti.
Moskova’da “Doğu-Batı ve Rusya” uluslararası panel devam ederken ilginç bir şekilde, ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’in çok kutuplu dünya düzenine dair ifadeleri basına düştü. Amerikalı general “Çok kutuplu bir ortamda yaşadığımız giderek daha açık hale geliyor” yaklaşımını aynı Rusya ve Çin’in dile getirmesi gibi kullanıyor ancak önemli bir ayrıcalığı da vurguluyor. Ulusal Savunma Üniversitesi mezunlarına yaptığı konuşmada, bugün dünyada Batı'nın iddia ettiği gibi bir değil üç süper güç olduğunu belirten Milley, "Üç süper güç iki süper güçten çok daha zordur. Bunun yanında bazı bölge ülkelerinin kendi bölgelerinde oynadığı rolü artırmaya başlaması ve ön plana çıkması durumu daha da karmaşık hale getiriyor. İlerleyen dönemde bazıları süper güç statüsü talep edebilecek" diye ekliyor.
Hint-Pasifik bölgesinin Çin ve Rusya ile entegrasyonu
İşte Batılı liderlerin bu tekelci yaklaşımları, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ), Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Avrasya Ekonomik Birliği (AEB), BDT gibi bölgesel organizasyonlara şüpheyle yaklaşmalarına neden oluyor. Ve hatta bölge ülkelerini (mesela Orta Asya ülkelerini) Rusya ve Çin'le ilişkileri sürdürmeye cüret etmemeleri konusunda uyarıyorlar. Haliyle bu durum Rusya ve Çin’i hem tedirgin ediyor hem de birlikte hareket etmelerini netice veriyor.
Sonuç olarak Çin, bu süreç içerisinde Rusya’yla ilişkileri derinleştirmiş, hatta taraflar, doğrudan veya dolaylı yollarla birbirlerini destekleyen müttefikler haline gelmiştir. Özellikle Rusya’ya uygulanan ağır yaptırımlar ve 2022’nin son ayında yürürlüğe konulan petrol ve gaz ambargoları Rusya’yı hiç olmadığı kadar Çin’e muhtaç hale getirmiştir. 2022 yılı iki ülke arasında ticari rekorlarla (%29 artışla, 190 milyar dolar) bitti. Bu yılın ilk beş ayında bu artış %40’ı aşmış vaziyette (ilk beş ay 94 milyar dolar).
Rusya ve Çin tarafından dillendirilen çok kutuplu dünya düzeni söylemi
Ukrayna-Rusya ve Çin-Tayvan gerilimleri ile tek düzlemde birleşince, bu iki nükleer gücün Batı karşısında tek blokta konumlanmalarına yol açıyor. Ayrıca ABD ve müttefiklerinin başı çektiği “Kolektif Batı” kendisini Moskova ve Pekin’e karşı konumlandırmaktan sakınmıyor. Batıdan kopuş, Moskova'yı Pekin ile daha da yakınlaşmaya zorlarken, Batı’nın Tayvan konusunda takındığı tavır Çin’i eninde sonunda bir karar almaya zorlayacak. Rusya, Pekin ile bu yeni yakınlaşmada ticari ve ekonomik bağlarını Batı'dan Doğu'ya kaydırması aynı zamanda, Hint-Pasifik bölgesinin askeri-politik ve ekonomik gücünün Çin ve Rusya ile entegrasyonu anlamına gelecek.