Müceddidin vazifesi vefat edince biter !

Hocaefendi ve Cemaatinin vazifesi bitmiş mi yoksa artarak devam mı ediyor?”

CEMİL TOKPINAR - TR724.COM 


Yıl 1930… Altı asırlık koca çınar olan Osmanlının yıkılması üzerine hem onun mirasına konan hem de onu reddeden yeni Türkiye’de peş peşe yapılan inkılaplarla millet ve bilhassa gelecek nesiller dininden, ahlâkından, maneviyattan koparılıp dünyevî bir sistemin temelleri atılıyordu. O yıllarda Barla’ya sürgün edilen ve milletin imanına hizmet için Risale-i Nur eserlerini yazmaya başlayan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, çok kısa zamanda Isparta ve çevresinde tanınmaya başlar. Buram buram iman ve İslâm hakikatlerini işlediği Risale-i Nur parçalarını yazıp çevresine ulaştırırken, çok ağır takibat ve mahrumiyet yaşamakta, korkunç bir gurbet ve yalnızlık çekmektedir.


 
Üstad Çam Dağı’nda aylardır tek başına ibadet, tefekkür, zikir ve dua ile birlikte Risale-i Nur hizmetine odaklandığı günlerde yaşadığı gurbeti Mektubat isimli eserinin 6. Mektub’unda pek acıklı bir surette anlatır. Hani hatırlarsınız, şöyle feryat ettiği mektup:

“Yâ Rab! Garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvanem, alîlem, âcizem, ihtiyarem,

Bî-ihtiyarem, el’aman gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem zidergâhet İlahî!”

İşte bu mektubun sonunda aklına bir soru gelir ve onu talebelerine yazar:

“Madem ben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gideceğim; acaba şu misafirhanedeki vazifem bitmiş midir? Tâ ki ‘sizleri ve Sözler’i tevkil etsem ve bütün bütün alakamı kessem’ fikri hatırıma geldi. Onun için sizden sormuştum ki: ‘Acaba yazılan Sözler kâfi midir, noksanı var mı? Yani, vazifem bitmiş midir? Tâ ki rahat-ı kalble kendimi nurlu, zevkli, hakikî bir gurbete atıp, dünyayı unutup, Mevlâna Celaleddin’in dediği gibi,

deyip, ulvî bir gurbeti arayabilir miyim?’ diye sizi o sualler ile tasdi’ etmiştim.”

Hey Koca Üstad, niçin böyle düşünür, neden talebelerine bunu sorar? Kendisine yüklenen manevî vazifenin nasıl verildiğini, nasıl yönetildiğini ve nasıl sona ereceğini bilmez mi?

Elbette bilir. Peki, niçin talebelerine böyle sorar?

Belki mutmain olmak için, eserlerinin tesirini görmek için, talebelerinin hizmet etrafında kenetlendiğine şahit olmak için, Allah’ın dergâhında el açtığında arkasındaki güzide talebelerin desteğini şefaatçi yapmak için… Belki de başka sebepler ve hikmetler için talebelerinin görüşlerini merak eder, ısrarla cevap ister.

Peki, talebeleri ne cevap verirler?

Cevaba geçmeden niçin bu hatırayla başladım yazıya, onu anlatayım.

Masum ve iyi niyetli diye başlayan tenkitler, artık açıkça Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendiyi ve cemaatin birliğini hedef almaya başladı. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan iki yazıda, “Cemaat kendisini lağvetmeli” ve “Hocaefendi ve Hizmet Hareketinin liderlik yapısı çekilmeli” görüşü dile getirildi.

Bir söz mertçe söyleniyorsa takdir ederim. Lafı eveleyip gevelemek yerine açıkça maksadını söylemek, cemaat mensuplarının da alacağı tavrı netleştirir.

Her neyse… Bunun üzerinde fazla durmayıp Üstadın hatırasına dönelim. Orada Üstad, “Vazifem bitmiş midir?” diye sormuştu. Burada ise birileri, hem Hocaefendinin, hem de cemaatin vazifesinin bittiğine hükmediyorlar. Biz bu hükme yabancı değiliz aslında. Beş yıldır Hocaefendi ve Hizmet mensuplarına yönelik saldırıları yapan küresel güçler ve yerli işbirlikçilerinin hükmü de aynı şekilde. Farkı şu: Birisi Cemaat dışından geliyordu, diğeri cemaat içindeymiş gibi gözükenlerden geliyor.

İşte Üstadın sorusuna talebelerinden Hulusi Yahyagil Ağabeyin verdiği cevap, “Hocaefendi ve Cemaatinin vazifesi bitmiş mi yoksa artarak devam mı ediyor?” sorusuna açıklık getiriyor. Hulusi Ağabeyin ilgili mektubu Barla Lâhikasında yer alıyor. “Vazifenizin bitmediğine dair düşünebildiğim burhanlar “ diye başlayıp “İhtiyaç da, hizmet de bitmemiştir” şeklinde biten altı maddelik bir gerekçe var.



Bunları tek tek sıralayıp günümüzle ilişkisini kısaca açıklamak istiyorum:

1- “Bid’atların çoğaldığı bir zamanda ulemanın sükût etmemeleri lâzım geldiğine dair beyan buyurulan hadîsteki emir ve zecr.”

Bütün dünyada küfür, zulüm, ahlâksızlık artmışken âlimler hakkı konuşmak şöyle dursun, dilsiz şeytan olmanın da ötesine geçip zulmü ve zalimi alkışlıyorsa geri çekilmek mi gerekir yoksa daha fazla hizmet etmek mi? Hocaefendi ve hizmetin kendisini lağvetmesi demek düşmanların amacına hizmet edip intihar etmesi demektir ki, intihar caiz değildir.

2- “Peygamberimizin ittibaına mükellef olduğunuzdan onlar gibi müddet-i hayatınızca vazifeye devam mecburiyeti olduğu.”

Mademki peygamberler (a.s.) vefat edinceye kadar hizmet ederler, onların peşinden giden, dertleri ve hedefleri hak ve hakikati anlatmak olan Allah dostları da son nefesine kadar vazifeye devam etmek mecburiyetindedir. Değil kendini lağvetmesi, hizmette bir adım geri atması dahi düşünülemez.

3- “Madem bu hizmet münhasıran re’yinizle değil, istihdam olunuyorsunuz; nasıl Mübelliğ-i Kur’an, Fahr-i Cihan, Habib-i Yezdan Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri bir gün ?????????? ?????????? ?????? ????????? ferman-ı celilini tebliğ buyurmakla aynı zamanda vazife-i risaletinin hitamına remzen işaret eylemişti. Muhterem Üstadın da hizmeti kâfi görülürse, bildirilir kanaatindeyim.”

Biz inanıyoruz ki, Hocaefendi, gerçekleştirdiği iman ve hayat hizmetinin şehadetiyle asrımızın müceddididir. Bu kanaat, sadece benim görüşüm değil, birçok büyüğümüz bu inancı taşımaktadır. Nitekim 2015 yılındaki bir toplantıda Hekimoğlu İsmail Ağabeyimiz kanaatini şöyle dile getirmişti:

“Bendeniz, hem Bediüzzaman’ın, hem de Fethullah Hoca’nın talebesiyim. İkisi de müceddiddir!”



Üstad Hazretlerinin yakın talebesi ve “Hayatım, hayatınla devam edecek” dediği Mustafa Sungur Ağabeyin Hocaefendi hakkındaki müspet kanaatlerini bizzat kendisinden dinlediğim gibi birçok kimseden de işittim. Nitekim Sungur Ağabey de şöyle demiş: “Biz Üstadın varisiyiz, Hocaefendi ise vekilidir.”

Hocaefendi ve cemaatin zahiren mağlup gibi görünmesi gerçekleri değiştirmez. Bunları Namık Kemal’in şu beytiyle değerlendirmek gerekir:

“Hakîr olduysa millet şânına noksan gelir sanma,

Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten.”

4- “Sözler hakkında bugüne kadar sükût edilmesi ve tenkide cür’et edilmemesi, ilâ-nihaye bu hâlin devam edeceğine delil olamaz. Hâl-i hayatınızda muhtemel hücumlara evvelen ve bizzât zât-ı fâzılâneleri cevab vereceksiniz.”

İlerleyen yıllarda Üstadımıza ve hizmetlerine tenkit ve saldırılar olmuş, o da yayınladığı mektuplarla cevap vermiş, hatta bunların bir kısmı daha sonra “Bediüzzaman Cevap Veriyor” ismiyle kitaplaşmıştır. Hocaefendi de gerek haftalık Bamteli sohbetleriyle, gerekse basına verdiği röportajlarla iddia ve iftiraları cevaplamakta ve kendisini rehber kabul edenlere yol göstermektedir. Yoğun saldırı sürecinin yaşandığı Eskişehir, Denizli ve Afyon Hapislerinde Üstadın yazdığı mektuplar talebelerine ümit, çare, ışık ve çözüm olduğu gibi, Bamteli’nde dile getirilen hususlar da ona gönül veren milyonlara ümit, teselli, çare ve ışık olmaktadır.

5- “Dünyayı unutmak isteseniz, başka hiçbir sebep olmasa dahi yalnız bu mübarek Sözler’le rabıta peyda eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevapsız bırakmayacaksınız.”

Buradaki Sözler’den maksat, Risale-i Nur’dur. Günümüze uyarlamak gerekirse, bütün dünyayı kaplayan Hizmetle ilgili sorulacak sorular ve yapılacak istişareler, Hocaefendi’nin hizmetinin bitmediğini, aksine artarak devam ettiğini göstermektedir.

6- “Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek kıymetli yazılarla meclis-i ilminizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler’e bile geçmeyen mesail kat’iyyetle gösteriyorlar ki; ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir.”

Tıpkı Hulusi Ağabey gibi biz de diyoruz ki, bunca haince ve münafıkça komplo ve tezgâhların bulunduğu bir dünyada, Hocaefendi’nin ferasetine, basiretine, dirayetine, dualarına, ibadetine, ikazlarına, hizmetine çok ama çok ihtiyacımız var. Bu yüzden Rabbimiz ömür verdikçe oluşturduğu Hareketin başında olmasını biz can ü gönülden isteriz, sağlığı ve uzun ömrü için dua ederiz. Ama emr-i Hak vaki olursa da, birlik ve beraberlik içinde istişarenin hakkını vererek, vazife bölümü yapıp yeni projelerle yolumuza devam ederiz. Ayrılık teklifi kendisinden bile gelse, Hey Gidi Günler vaazında camiyi lerzeye getiren, “Hocam bizi bırakma, Hocam yine vaaza gel” diye ağlayıp çığlıklar atan cemaat gibi “Gitme Hocam, vazife de, hizmet de bitmemiştir” sedalarıyla gök kubbeyi çınlatırız.

Çünkü Hocaefendi ve Hizmet Hareketi, Üstadımızın ve Risale-i Nur’un yüzünü ak etmiştir. Çünkü Risale-i Nur’u dünyanın 180 ülkesinde orijinal dili olan Türkçe olarak okutmuştur. İslâm âleminin şeref ve haysiyetini kurtarmıştır. Çünkü İslam’ın terörle birlikte anılamayacağını, aşkla şevkle nasıl yaşanacağını ve nasıl anlatılacağını göstermiştir.

Bizim Hocaefendi ve Hizmeti değerlendirmemiz zahirî galibiyet veya mağlubiyetine endeksli değildir. Şu andaki tablo kimseyi aldatmasın. Yarın devran döner, dünyaya hâkim olan ve hiç yıkılmaz sanılan zulüm saltanatı yerle bir olur, masum ve mazlumlar kurtulur, Hizmet bütün cihanda haklılığını ispat eder.

Oyun içinde oyun yaşıyoruz. Cemaate darbeci dediler, dünyayı inandıramadılar; terörize etmek istediler, müspet hareketin önünde mağlup oldular, mazlumlar hiç kimseye bir yumruk bile atmadı; cezaevlerinde isyan komplosu da Allah’ın inayetiyle boşa çıktı.

Şimdiki hedef, cemaat içi fikir ayrılıkları oluşturup birlik ve beraberliğimizi yok etmek, sen-ben kavgasıyla cemaati bölmek. İnşallah bunu da başaramayacaklar.

Safları sıklaştıralım dostlar, birlik ve beraberliği, uhuvvet ve tesanüdü hâkim kılalım. Duaya, ibadete, hizmete odaklanalım. Bakın göreceksiniz, bu kışlar geçecek, Allah ne baharlar yaratacak.

23 Kasım 2018 18:18
DİĞER HABERLER