Samanyoluhaber.com yazarı, Rusya Uzmanı Arif Asalıoğlu, Türkiye'deki seçimin Moskova'da nasıl izlendiğini analiz etti
ARİF ASALIOĞLU
Sürpriz bir değişiklik olmazsa Türkiye’de, 14 Mayıs 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri gerçekleşecek. Rusya kamuoyunda belirgin şekilde Erdoğan’ın kazanması ve AKP’nin yönetime devam etmesi şeklinde bir yaklaşım var. Bu refleksin bir sebebi ise Türk muhalefetinin Moskova ile gerektiği gibi temasa girmemesi ve bu eksikliğin bir sonucu olarak son on yıl Rusya ile Türkiye arasında gerçekleşen büyük hacimli projelerin akıbetinden Moskova’nın endişelerinin giderilmemiş olması.
Rusya ile Türkiye ilişkilerinde enerji, ekonomi, siyasi, turizm ve savunma sanayi gibi çok alanda mesafe alındı. Bir denge çerçevesinde devam eden bu ikili ilişkilerde seyir, 17/25 Aralık 2013, 15 Temmuz 2016, hukuksuzluklar, yolsuzluklar vb olaylar nedeniyle Ankara’nın Batı kriterlerinden kopması nedeniyle tamamen değişti. Moskova hem kendi stratejisi gereği, hem de zor durumda kalmış Erdoğan’a ekonomik ve siyasi desteğini açık tutarak riskli diyebileceğimiz atılımlara girdi. Bu süre içinde bir taraftan başlatılmış projeler olgunlaştırıldı diğer taraftan yenilerine imzalar atıldı. Nükleer Santral, Mavi Akım, Türk Akımı, petrol ve gaz nakillerinde hedef artırımı, S-400’ler ve diğer ticari ve politik hedefler bunlardan bazıları.
Seçimlerde Moskova neden Erdoğan’ı destekliyor?
Türkiye seçimlerinin çokça konuşulmaya başlandığı geçtiğimiz sonbaharda Putin, çıtayı daha da yükselterek, Kuzey Akım'daki sabotaj nedeniyle kaybedilen transit gaz hacminin, Türkiye’de bir merkez (hub) oluşturularak Karadeniz bölgesine aktarılabileceğini söyledi. Kesinlikle bu öneri Ankara'yı bölgesel ve küresel siyasi gelişmelerle karşı karşıya getirmiş olacak. Erdoğan’ın elini güçlendirecek. Ve hatta AB ülkeleri ve ABD ile ilişkilerinde yeni tepkileri doğuracak… Moskova açısından iki yönlü bu stratejinin devamlılığı adına Erdoğan ve ekibinin devam etmesi gerekiyor. Rus uzmanların yaklaşımına göre, muhalefetin kazanması durumunda bu kazanımların heba olma ihtimali var.
Erdoğan’ın hırslarının farkında olunduğu, fakat faydasına karşılık göz yumulduğu yorumu yapan Nezavisimaya gazetesi bir makalede her şeye rağmen Erdoğan diyor: “Türk lider, Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinden yararlanarak güç alıyor. Aslında açık hırsları herkes tarafından iyi bilinir. Fakat Rusya şimdi buna pek bakmıyor. Hatta onu bir bölgesel güç, Akdeniz'de, Orta Doğu'da, Transkafkasya'da, Orta Asya'da ve daha geniş anlamda İslam dünyasında önemli bir oyuncu olarak fikirlerini destekliyor. Türkiye cumhurbaşkanını Moskova ile Kiev arasındaki müzakerelerden "tahıl anlaşmasına" kadar herhangi bir sürece arabulucu olarak dahil ederek, tüm aktörleri etkilemeye çalıştı. Kısmi normalleşmenin kaçınılmaz bedeli diyebilirsiniz.”
Siyasal bilimler doktoru ve Türkiye uzmanı Vladimir Avatkov, Telegram kanalında, “Türkiye'de 14 Mayıs'ta yapılması planlanan seçimler her geçen gün biraz daha yaklaşıyor ve tansiyon giderek artıyor” diyerek yukarıda vurguladığımız konuyu köşesine taşıyor: “Muhalefet periyodik olarak, Rusya’yı da dahil ederek açıklamalar yapıyor. Bunlardan bir tanesi CHP’den Ünal Çeviköz: kazanmaları durumunda Moskova'ya Türkiye'nin NATO üyesi olduğunu hatırlatacaklarını kaydediyor.”
Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu zaten hiç unutmadık diyen Avatkov, muhalefetin Batı baskısı altında olduğunu vurgulayarak, “ABD'nin Türkiye üzerindeki baskısı artıyor ve onların (Türk siyasilerin) ise dirençleri azalıyor. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu, Ankara'nın İsveç'in NATO üyeliği başvurusunu İttifakın Temmuz ayında yapılacak zirvesinden önce onaylayabileceğini de kaydetti… Türkiye, Finlandiya'nın NATO üyeliğini onayladı. Çünkü Finliler, Erdoğan'ın dediği gibi "samimi adımlar" attı. Buna tam olarak “iki sandalyede oturma çabası” denir. Daha açıkçası, ABD baskısı, ekonomideki sorunlar ve depremler nedeniyle Erdoğan’ın pozisyonunun zayıflaması. Sonuç tekrar iki taraf için siyasi oyunlar… Ancak İsveçliler görecekler, önlerinde muhtemel klasik bir Türk pazarlığı var. Evet seçimler kapıda. Kur’an'ı yakma eylemleri bile sonucu değiştirmez.” ifadelerini kullanıyor.
Rusya’nın endişesi giderilmeli
Muhalefet Rusya ile başlanan projelerin devamlılığında endişe edilmemesine dair bazı çabalar ortaya koymalı. Aynı konu Komersant Gazetesi’nde çıkan bir makalede “Erdoğan kaybederse” yaklaşımıyla şu şekilde ele alındı: “Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi durumunda, çok yerde uzun süre inşa edilen projelerin revize edilmesi gerekecek. Ayrıca Erdoğan’ın kaybı, hem Rusya hem de Batı için eşsiz bir partneri sekteye uğratacak. Direk olmasa da bununla bağlantılı olarak, Ukrayna Savaşı ne kadar uzun sürerse, Rusya'ya yaptırımlar o kadar fazla uygulanır ve Türkiye'nin çıkarları da artarak devam eder. Dolayısıyla Erdoğan'a uluslararası nüfuzunu artırma şansı veriyor ve ticaretten elde edilen yüksek geliri oluyor. Yani Moskova ile bir adım önde tuttuğu ilişkilerde Erdoğan, Rusya ile Batı arasındaki krizden, gaz merkezi, tahıl koridoru ve jeopolitik aktör şansı yakaladığı” hatırlatılıyor.
Rusya elitlerinin 14 Mayıs seçimleri hakkındaki yaklaşımını Vladimir Avatkov şu cümlelerle daha da net ortaya koyuyor: Türkiye'de yaklaşan seçimler, Erdoğan-Kılıçdaroğlu mücadelesi açısından da, ülkenin daha da gelişmesi için yeni modeller açısından da ilgi çekici. Erdoğan istikrardan bahsediyor. Ülkenin hızlı bir şekilde restorasyonu, iki çoklu sandalye çerçevesinde stratejik ortaklık, gaz merkezinin inşası ve ülkenin dünya güçleri mertebesine yükseltilmesi… Kılıçdaroğlu, Rusya ile istikrarlı ilişkilere tamam diyor ama ülkenin rotasında köklü bir değişiklik, NATO ve AB ile yakınlaşma ima ediyor. Büyük değişim ihtiyacından bahsediyor.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın olağanüstü zirvesini bu açıdan Erdoğan adına bir koz olarak değerlendiren Avatkov şu ifadeleri kullanıyor: Olağanüstü zirvenin gündem maddelerinden Türkiye ve Suriye'deki depremlerin zemininde doğal afetlerle mücadele çabalarının pekiştirilmesi oldu. Aynı zamanda Erdoğan'ın bugün hem ülkenin restorasyonu hem de seçim kampanyası açısından özellikle desteğe ihtiyacı var. G. Berdimuhamedov tam da zirve sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermeyi teklif etti. Ona göre Türk lider "sadece Türk halkının değil, tüm Müslümanların huzurlu bir yaşam sürmesi için çok çalışıyor. İşte bunlar Türk halkının sevdiği şeyler.”
Ama o Batı yanlısı
ABD Dış İlişkiler Konseyi (CFR), Amerika'nın Türkiye için olası senaryoları analiz eden bir makale yayınladı. Makalenin yazarı, bir CIA görevlisi olan Henry Barki, "Türkiye, Batı etkisinden çıkmasına izin verilmeyecek kadar önemli bir ülke olduğu için, Erdoğan ile iletişimde olmak gerekiyor" diye yazdı.
Henry Barki’nin önerisine Türk medyasından alıntılarla cevap veren Rus uzman Stanislav Tarasov (Regnum Haber Ajansı Orta Doğu şefi) şu ifadeleri kullanıyor: “Ankara Barki’nin bu ifadesini ciddiye aldı, çünkü bu tür yargılar Amerikan dış politikasının Erdoğan hakkındaki temel tutumu. Onlar, Türkiye'yi dış politika amaçları için Erdoğan'ın yerine itaatkâr bir kukla getirmek istiyorlar. Türkiye'yi istikrarsızlaştırmayı ve orada Suriye-2'yi kurmayı amaçlıyorlar. Bu bağlamda Barki, Batı'yı Türkiye'de yaklaşan seçimlere müdahale etmeye çağırıyor, ancak Türk muhalefetinin bir bütün olmasında sorunlar olduğundan endişe ediyorlar.”
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu “ama o Batı yanlısı” şeklinde tanımlayan Tarasov şu ifadeleri kullanıyor: “Tamamen Batılı şirketlere ve Avrupa ile çalışan Türk oligarklarına bağımlı olan Kılıçdaroğlu, Erdoğan'a şu sözlerle hitap etmişti: “Bu ülke size 20 yıl verdi. Pandemi sürecinde beş maskeye ihtiyacımız oldu. Ormanlarımız yandı. Ekonomiyi çökerttin. Depremde neredeyse yok olacaktık. Her yerde beceriksizlik diz boyu. Size bir yıl değil, bir gün bile vermeyeceğiz. Beceriksizliğinize artık müsamaha göstermeyeceğiz.”
Sonuç olarak, Rusya ile Türkiye arasında büyük projeler var ve Moskova bir yönetim değişikliğinde bu projelerin aksamasından endişeli. Türk muhalefeti Moskova’yı rahatlatmak için açıklama yapmış değil ya da iletişime girmiş değil. Kılıçdaroğlu, tartışmalıda olsa Batı ziyaretleri yaptı ancak Rusya’ya altılı masa bir heyet bile göndermedi. Moskova’nın büyük bir başarı olarak değerlendirdiği NATO içindeki çatlak oluşturulması Erdoğan ile gerçekleşti. S-400 füze sistemini NATO ile entegre bir ülkeye sattı. Ve Moskova’nın çok önemsediği bir konu, Türkiye Rusya'ya yönelik yaptırımlara destek vermedi. 17/25 Aralık, 15 Temmuz, hukuksuzluklar, yolsuzluklar nedeniyle Erdoğan’ın Batı kriterlerinden kopmasını Kremlin yönetimi kendi adına iyi değerlendirdi… Yani sözün kısası, muhalefet tez bir şekilde kapsamlı bir dosya ile Moskova’ya bir heyet göndermeli.