"Küçük şeyleri paylaşamayanlar, daha büyük şeyleri paylaşamazlar. İslam, paylaşmaya, komşuları ziyaret etmeye, onlara ikramlarda bulunmaya son derece önem vermektedir. Müslümanların Kutsal Kitabı Kur’an’da komşu hakkıyla ilgili açık emirler bulunmaktadır. "
Muharrem ayı ve birlikte yaşama kültürü
Prof. Dr. MUHİTTİN AKGÜL | Samanyoluhaber
Hicri aylardan birinin adı olan Muharrem, kelime anlamı itibarıyla saygı gösterilen, haram kılınan, yasaklanan gibi anlamlara gelmektedir. İslam öncesi dönemde de Araplar arasında ayrıcalıklı bir yeri olan Muharrem Ayı, aynı zamanda içinde bazı fiillerin yasaklandığı üç haram aydan biridir.
Bu ayın onuncu gününe de “âşûrâ günü” denir ki, İslam’dan önceki dönemlerde de Araplar bu güne saygı gösterir ve bunun bir yansıması olarak da oruç tutarlardı. Aynı zamanda Allah Resûlü (s.a.s.)’nün de, gerek hicret öncesi gerekse hicret sonrasında bu günlerde oruç tuttuğu rivayet edilmektedir. Hatta Ramazan Ayı orucu farz kılınıncaya kadar da bu orucun emredildiği, Ramazan Ayı orucunun farz kılınmasından sonra ise, dileyenlerin bugünlerde oruç tutabileceğini tavsiye etmiştir.
Konuyla ilgili rivayetlerin birinde de, Allah Resûlü Medine’ye hicret ettiklerinde, Yahudiler bu günün önemli olduğunu ve bu günde Hz. Mûsâ ve İsrâiloğulları’nın Firavun’un elinden kurtulduğunu, Hz. Nûh’un gemisinin Cûdî dağına bu günde güvenle oturduğunu söylemeleri üzerine:
Resûlullah (s.a.s.): “Biz Mûsâ’ya daha yakınız!” şeklinde karşılık vermiştir. (Buhârî, “?avm”, 69). Hz. Peygamber (s.a.s.) sadece âşûrâ günü değil, Muharrem ayının dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde de oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. (Buhârî, Savm, 69).
İslami kaynaklarda ayrıca âşûrâ gününün bazı özelliklerine daha dikkat çekilmiştir. Bu anlamda Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesinin bugün kabul edildiği, Hz. Yûnus’un (a.s.) balığın karnından karaya aynı gün bırakıldığı, Hz. Mûsâ (a.s.) ve Hz. Îsâ’nın (a.s.) bugünde doğduğu, Hz. Süleyman’a (a.s.) mülkün bugün verildiği, Hz. Dâvûd’un (a.s.) tevbesinin bugün kabul edildiği, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceğine dair Allah Teâla tarafından garanti verildiği günün aynı gün olduğu ve Mekke’den Medine’ye hicret ettiği günün yine bugün olduğu şeklindeki yaklaşımlar oldukça yaygındır.
Hz. Ömer (r.a.)’ın hilafeti döneminde ise Muharrem ayı, Allah Resûlü’nün hicret ettiği zaman dilimi düşünülerek, hicri ayların birinci sırasına yerleştirilmiş ve böylece hicri yılbaşı olarak da kabul edilmiştir.
Âşûrâ günü, öteden beri Müslümanlar arasında oldukça yaygın bir gelenek haline gelmiş ve aynı zamanda bugünün adıyla özdeşleşen bir de tatlıya ad olmuştur. Bu tatlının menşei olarak da şöyle yaygın bir kanaat oluşmuştur. Hz. Nuh’un (a.s.) gemisindeki insanlar, çıkmış oldukları bu uçsuz bucaksız yolculuklarında acıkınca, gemideki herkes yanına aldığı yiyeceği ortaya koymuş, Hz. Nuh (a.s.) da bunları birbirine karıştırarak böylesi bir tatlıyı yaparak onlara ikram etmiştir.
İnsanlar bir ana ve babadan çoğalmış, farklı renk, ırk, coğrafya ve dillere ayrılmışlardır. Bu ayrılıklar, birbirlerinden uzaklaşmaya ve düşmanlığa değil, aksine tanışmaya, yakınlaşmaya ve kaynaşmaya vesile olmalıdır.
Müslümanlar, böylesi bir geleneğe oldukça önem vermiş ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar bu tatlıyı yaparak, din, kültür, felsefe ayırt etmeksizin herkese ikram etmişlerdir. Bu âdet, hayatlarının önemli bir parçası haline gelmiş ve komşuluk ilişkilerinde, bu yiyeceğin bir tatlı olması ve aynı zamanda komşularının hal hatır sormasına vesile olması bakımından da, önemle üzerinde durmuşlardır.
Küçük şeyleri paylaşamayanlar, daha büyük şeyleri paylaşamazlar. İslam, paylaşmaya, komşuları ziyaret etmeye, onlara ikramlarda bulunmaya son derece önem vermektedir. Müslümanların Kutsal Kitabı Kur’an’da komşu hakkıyla ilgili açık emirler bulunmaktadır. Yakın-uzak komşuya iyilik edilmesi, selamına daha güzeliyle karşılık verilmesi bunlardan sadece bazılarıdır. Aynı zamanda Hz. Peygamber’in de (s.a.s.) komşu hakkı ve komşuluk ilişkileriyle ilgili pek çok uyarı ve tavsiyeler vardır.
Komşusunun kendisinden emin olmadığı kimsenin, Cennet’e giremeyeceği, Allah ve ölüm ötesi hayata inanan bir mü’minin komşusuna eziyet edemeyeceği, Allah katında komşuların en hayırlısının, komşusuna karşı en güzel davranan olduğu, çorba pişirildiğinde suyunu biraz fazla koyup, komşulara ikram edilmesi gereği benzeri ifadeler bunlardan sadece birkaçıdır.
Mü’minler olarak dünyanın neresinde olursak olalım, komşularımız hangi din ve izmden olursa olsun, böylesine insanlığın ortak olduğu bir günü, birlikte yaşamanın gereği olarak, komşuları ziyaret etmeye, onların hal ve hatırlarını sormaya birer vesile yapmalıyız. Bu ilişkilerimizi de, böylesine maddi yönü küçük, ancak anlamı büyük olan bir tatlıyla beraber daha da perçinleştirmeli ve onları bu vesileyle ziyaret etmeliyiz.
Dünyamızda düşmanlığı körükleyen pek çok sebep zaten var iken, böylesi küçük ancak anlamlı beraberliklerle, yaşadığımız coğrafyaları ve ülkeleri daha canlı, daha sıcak ilişkiler içerisinde olan, birbirinin dertleriyle dertlenen, kavgadan çok sulhu ve anlaşmayı tercih eden insanların yaşayacağı zeminlere taşıyabiliriz.