Muhsin Yazıcıoğlu gizli tanık mıydı ?

Muhsin Yazıcıoğlu gizli tanık mıydı ?
Feci bir kaza sonucu kaybettiğimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nu ölüm yıldönümünde BBP tarafından düzenlenen farklı etkinliklerle anılacak. Peki Yazıcıoğlu gizli tanık mıydı? İşte Yazıcıoğlu'nun eşi bu soruya cevap verdi.
Aksiyon dergisinin bu haftaki sayısında da bir yıl önce kaybettiğimiz Muhsin başkan'ın eşi Gülafer Yazıcıoğlu ile bir röportaj yayınlandı. 'İnşallah devlet bir kez daha kar altında kalmaz' Tam bir yıl önce Kahramanmaraş'tan Yozgat Yerköy mitingine gitmek üzere havalanan helikopterin düşmesi sonucu hayatını yitirmişti Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu. Bu, sıradan bir helikopter kazası mıydı, yoksa kirli ellerin bir oyunu mu? Akıllarda bunun gibi onlarca soru işareti oluştu. Kaza henüz soruşturma evresini bile tamamlayamadı. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Devlet Denetleme Kurulu'nu devreye sokarak kazanın en ince detayına kadar araştırılmasını istedi. Bütün bunlar yaşanırken, olan bitenlere sessiz kalan bir isim vardı: Gülefer Yazıcıoğlu... Muhsin Yazıcıoğlu'nun bir yıldır konuşmayan eşi Gülefer Hanım, suskunluğunu Aksiyon'a bozdu. Kendisiyle hem eşinin bilinmeyen yönlerini hem de bir yılın nasıl geçtiğini konuştuk. Kimi zaman duygusal anların yaşandığı sohbetimizde, mümkün olduğu kadar kazadan bahsetmemeye özen gösterdi Gülefer Hanım. Yine de devletin sır perdesini aralaması gerektiğini, aksi takdirde karlar altında kalacağını belirtmeyi ihmal etmedi. Muhsin Yazıcıoğlu ile nasıl tanıştınız, biraz bahseder misiniz? 1988 yılında tanıştım. İşin gerçeğini söylemem gerekirse o zamana kadar benim ailem siyasetin içindeydi ama evimizde siyaset yoktu. Muhsin Yazıcıoğlu'nun ismini duymamıştım bile. Ama en küçük ağabeyim de veterinerlik fakültesinden mezun, Muhsin Başkan'ı çok seven bir insan. Onun müdür olduğu bir çiftlik vardı, orada da başkanın arkadaşları varmış, onların da eşleri söylemişler. O vasıta ile tanışmış oldum. Onun dışında önceden böyle tanışıklığım falan yoktu. Bir ay 10 gün nişanlı durdum, hemen de evlendik. Eşinizi siyaset sahnesinden tanıyoruz ama evdeki Muhsin Yazıcıoğlu için neler söyleyeceksiniz? Dışarıdaki Muhsin Başkan nasılsa, evdeki de aynıydı. Evin dışındaki insanlara ne kadar hoşgörülü, ne kadar merhametli, ne kadar sabırlı bir insan ise evde de öyleydi. Evin içinde farklı, dışarıda farklı Muhsin Başkan yoktu. Çocukları ile arası nasıldı? Çocukları ile de aynı şekildeydi. Aynı sabrı çocuklarına da gösterirdi. Kesinlikle farklı bir tarafı yoktu. Muhsin Yazıcıoğlu hep düz, dik duran bir insandı. Farklı farklı kişilikler sergileyen bir insan değildi. Bazı insanlar vardır evin içinde farklı, dışarıda farklı olurlar; ama Muhsin Başkan kesinlikle öyle değildi. Peki, nasıl oluyordu da toplumun her kesiminden bu kadar çok seveni vardı Muhsin Bey'in? Sevgi ve sempati alanı çok genişti Muhsin Yazıcıoğlu'nun. Farklı kişilikler sergilemiyordu. Her yerde aynı şekilde düz ve dik durduğu için, insanların sempatisi ve sevgisi fazlaydı Muhsin Yazıcıoğlu'na. Kendisinin hapishane günlerinde yazdığı şiir hâlâ dilimizde. O alandaki tutkusundan biraz bahsedebilir misiniz? Çok şiiri vardır Muhsin Başkan'ın. Cezaevinde yazdığı şiirler var. Bir de cezaevinden sonra yazdığı şiirleri var. Cezaevinden çıktıktan sonra yazdığı şiirler bugüne kadar gündeme gelmedi. Onların hepsi bendedir. Muhsin Başkan çok duygusal bir insandı. Duygu yüklü bir insandı. Hayatında etkilendiği her şeyi şiire dökebilen bir insandı. Öyle bir kabiliyeti vardı ve çok da güzel şiirleri vardır. O şiirleri bir kitaba dönüştürmeyi düşünmüyor musunuz? Nasip olursa ileriki zamanlarda o yazdığı mısraları Türk milletiyle paylaşmayı düşünüyorum. Muhsin Yazıcıoğlu'nun en çok sinirlendiği şeyler nelerdi? Muhsin Yazıcıoğlu vatan, millet ve din hususlarında hassasiyeti had safhada bir insandı. Vatanına, milletine, dinine hakaret boyutunda olan her şeye karşı aşırı hassasiyet gösterirdi. Hassasiyetlerinin çok ciddi boyutta olduğu üç şey vardı; vatanı, milleti ve dini. Bugün Muhsin Yazıcıoğlu hayatta olsaydı ona neler söylemek isterdiniz, neler paylaşmak isterdiniz onunla? Aslında söylemem gereken her şeyi hayattayken söylediğime inanıyorum. Ama şu olabilir, Muhsin Başkan bizimle çok zaman geçirmedi. Toplasanız birlikte olduğumuz sürecin ancak bir senesini dolu dolu evinde geçirmiştir. Ama siz onun davasına inanıyorsanız o zaman niye eve gelmedi, niye böyle olmuyor diye problem çıkarmıyorsunuz. Çünkü onun davası hak davasıydı. O hayattayken de her şeyi söylemiş bir insanım ben. Hem de doya doya söylediğime inanıyorum. Az önce en çok neye sinirlendiğini söylediniz. Peki, onu en çok mutlu eden şeyler nelerdi? Türk milletinin, İslam dünyasının refahı ve huzuru, en çok mutlu edecek şeylerdir Muhsin Başkan'ı. Çocuklarınızın babaları ile ilgili yapmak istedikleri neler bundan sonra? Şu ana kadar çocuklarla bunları çok konuştuk desem doğru olmaz. Çünkü onların eğitim hayatı var. Önceliğim, onların çok iyi bir şekilde eğitimlerini almaları ve babaları gibi olmaları. Bunu politikayla da ilişkilendirmiyorum. Sadece babaları gibi insan olmaktır onların en büyük hayalleri. Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatı başlı başına bir sinema konusu. Siz ister miydiniz onun hayatının filme dönüşmesini? Böyle bir düşünceniz var mı? Onun hayatının her bir karesi film gibi. Muhsin Yazıcıoğlu'nun filmini yapacak insanın onu çok iyi tanıması ve çok iyi analiz etmesi lazım. Rastgele birinin böyle bir film yapmasına kendim izin vermem. Çünkü Muhsin Başkan'ı iyi tanımayan bir insan Yazıcıoğlu ile ilgili nasıl bir film çekebilir, kaldı ki sıradan bir film olur. Ama çok da iyi analiz eden bir yönetmen olursa neden olmasın derim. Film ayrı bir durum ama belgesel ile ilgili benim de ayrı projelerim var. Rabbim izin verirse o projeleri gerçekleştireceğim. Bugünkü nesil biliyor ama 20 yıl sonraki gençliğin anlayabilmesi açısından bu söylediğiniz çok daha büyük önem kazanmıyor mu? Evet. Şunu söyleyeyim. Asla Muhsin Yazıcıoğlu'nu unutturmayacağım. Sadece ben değil, hiç kimse unutturamaz. Yazıcıoğlu sıradan bir insan değildi. Çok farklı bir insandı. Sizler belki onun siyasi yönünü biliyorsunuz ama o manevi ve tasavvufi yönüyle, her yönüyle çok farklı bir insandı. Onun için de Muhsin Yazıcıoğlu'nu kolay kolay unutturamazlar. Gülefer Yazıcıoğlu'nun bir yılı nasıl geçti. Bundan sonrası için neler yapmayı planlıyorsunuz? Bir yılın ilk beş ayı gecenin bir yarısına kadar evimiz dolup dolup taştı onun sevenleriyle. Sağ olsunlar... Hâlâ şu kadar zaman geçmiş, çat kapı evime gelen insanlar var. Onu seven ve hiç tanımayan insanlar bile geliyorlar. Onun dışında bir yıl kaza sürecini takip ile geçti. Elimden geldiğince çok sıkı takip etmeye çalıştım. Onun yerinde ben olsaydım veya bir başkası olsaydı, Muhsin Yazıcıoğlu o dağları yırtardı; o da ayrı bir mevzu. Ne kadar elim uzanıyorsa, ne kadar yetişebiliyorsam, o kadar takip edebildim. Elimden geldiğince diyorsunuz, ulaşmak istediğiniz yerlere ulaşabildiniz mi? Türkiye'deki hukuk çerçevesinde neler yapılabiliyorsa oraya kadar ulaştığıma inanıyorum. Cumhurbaşkanı'na ve Başbakan'a bütün düşüncelerimi, istek ve taleplerimi ilettim. Bundan sonrası devlete kalmış. Devlet yapacak bundan sonrasını. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı, Devlet Denetleme Kurulu'nu kazanın aydınlatılabilmesi için görevlendirdi. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir? Temenni ediyorum ki iyi bir sonuç çıkar. İnşallah çıkar. Çıkmazsa devlet bir kez daha karlar altında kalır. Nasıl kaldı daha önce, bir daha kalır. O da devletin bileceği bir şeydir. Benim bileceğim bir şey değildir. Başbakan Erdoğan, kazadan sonra bir televizyon kanalında, "En yakın dostum, arkadaşımdan birini kaybettim." demişti. Tayyip Bey ile Muhsin Bey'in ilişkisi ne boyuttaydı? Tanışıklıkları ne zaman başladı? Başbakan ile yıllar öncesine dayanan bir tanışıklığı vardır Muhsin Bey'in. Sonuçta her ikisi de bu ülkede yaşayan Türk vatandaşı. Bu ülkenin huzuru ve refahı için çalışan iki insandı. Yalnız şu var, Muhsin Yazıcıoğlu'nun 12 Eylül öncesindeki hayatını hiç bilmem. Ben Muhsin Bey'i evlendikten sonra tanıdım. Yazıcıoğlu'nun 12 Eylül öncesi hayatını öğrendim. Ondan önceki hayatında ben yokum. Belki de 12 Eylül öncesinde tanışmışlardır da ben bilmiyorumdur. Bağımsız milletvekili seçildikten sonra Muhsin Bey, Almanya'daki bir yangın faciasında Başbakan ile beraber gitmişlerdi olay yerine... Orada aslında kendiliğinden gelişen bir durum var. TBMM'de saat 15.00'e kadar oylama vardı. Meclis'te Başbakan ile karşılaşıyor Muhsin Bey ve Başbakan'ın beraber uçalım teklifine 'hayır' diyor. Fakat Muhsin Bey'in gideceği THY uçağı rötar yaptığından dolayı oradaki programa yetişememe durumu oluşuyor. Başbakan da o sırada havaalanında, 'Bizim uçağımızda yer var, gelmek isterseniz buyurun gelin' demiş. Muhsin Başkan ile Sayın Başbakan'ın Almanya ziyaretleri bu şekilde olmuştur. Muhsin Başkan ile Sayın Başbakan organize ederek birlikte gitmiş değildir. Ayrıca şunu da söyleyeyim; Almanya'da vefat edenlerden biri de bizim teşkilatımızdan bir arkadaşımızın çocuğuydu. Muhalefet anlayışı nasıldı Muhsin Yazıcıoğlu'nun? Muhsin Başkan vatanını, milletini had safhada sevdiği için inanan-inanmayan herkese eşit mesafede dururdu. Hükûmetin yaptıklarını muhalefetim diye yerden yere vurmazdı. Doğru olduğuna inanırsa alkışlardı. Yanlış yapılan işlerde de uyarırdı. Sırf muhalefet olsun diye muhalefet yapmazdı Muhsin Başkan. Uzun yıllarını cezaevinde geçiren Muhsin Bey'in sol kesimden de hücre arkadaşları oldu. Daha sonra bu devam etti mi ya da aynı kesimden yeni arkadaşları oldu mu? Evet, görüştüğü insanlar vardı. 2 metrekarelik yerde 5,5 yılını Dev-Sol'un lideriyle geçirmiş bir isimdi Muhsin Yazıcıoğlu. O yüzden 'sokakları, caddeleri paylaşamadık ama hücreleri paylaştık, oralarda birbirimizi daha iyi anladık' diye kendi sözleri var. Sonuçta herkes bu vatanın evladı. İnsanlar ortak değerlerde buluşup birlikte hareket edebilmeyi öğrenmeli. Bunu öğrenemezseniz bu ülkede hiçbir şey olmaz. Muhsin Yazıcıoğlu ortak değerlerde buluşmayı çok iyi başarıyordu. Cenazedeki o katılımı nasıl değerlendirdiniz? Her cenahtan insan vardı. Rahşan Ecevit'ten bilmem kime kadar... Kocatepe'deki cenaze merasimi sırasında ben naaşın önünde, arkasında değildim. Kenarda bekliyordum. Orada ateist bir doktorun söylediğine şahit oldum: "Ben doktorum, inancım yok; fakat Muhsin Başkan inandığı için inancına saygı göstererek Allah'a dua ettim." Bunu duyduğumda o kadar çok onurlandım ve gururlandım ki Muhsin Yazıcıoğlu ile... 21 yıllık bir hayat arkadaşlığınız oldu Muhsin Bey'le. Acı tatlı birçok şey paylaştınız. Birlikte yaşadığınız ve unutamadığınız bir anınızı paylaşabilir misiniz? 1999'daki büyük depremin olduğu gün ameliyat olmuştu Muhsin Bey. O sırada kızım Kıbrıs'ta teyzesinin yanındaydı. Bana da 'sen eve git, yoruldun' demişti. Dayım da Muhsin Bey'in yanında refakatçi. Deprem olduğunda refleks olarak oğlumu yanıma aldım, başörtümü ve hırkamı giyindim, çıplak ayak 8 kat aşağıya inip arabaya bindim, doğru hastaneye koştum. Muhsin Bey de tansiyonumun düştüğünü zannetmiş. Hastaneden ısrarla Muhsin Bey'i çıkartmak istiyorum. Yalvarıyorum o sırada. Muhsin Bey de bana diyor ki lütfen çocuğu al ve bir an önce uzaklaş buradan. Ertesi gün hastaneden çıktı, dikişleri üzerindeyken biz deprem bölgelerine gittik. Ağlayarak o yağmurda insanlara çadır kurdu. Oradan oraya koşturmuştu. Kaldı ki ameliyatından sadece bir buçuk gün geçmiş. Hem insanlara bir taraftan dua ediyordu, hem de gözyaşı döküyordu. Dikişlerin açılır dediğimde bana şunu söylemişti: "Benim milletim ölmüş, benim hayatım çok önemli değil." Hiç unutmuyorum bunu. Onun insani ve gönül yönünü anlamak için çok önemli bir olaydır bu benim gözümde. Muhsin Bey ile son görüşmeniz nasıl oldu? Ya da en son iletişiminiz nasıldı? Neler konuşuldu, paylaşabilir misiniz? Kazanın olduğu çarşamba günü telefonda konuşmuştuk. Bana "15-20 dakika sonra helikoptere bineceğim." dedi. Konuştuk, bir şeyler anlattı bana. Ondan sonra da helikoptere bindi, gitti; en son konuşmamız budur. O dönem Muhsin Bey'in helikoptere binmeye çekindiği yazılıp çizildi. Böyle bir durum var mıydı gerçekten? Evet, bunlar bana çok komik geliyordu. Muhsin Yazıcıoğlu ölümden korkan bir insan değildi. Muhsin Bey hayatında ilk defa helikoptere de binmiş bir insan değil. Kosova, Bosna, Karabağ'daki savaşlarda kapısız helikopterle o cepheleri gezdi. 2007 seçimlerinde Maraş'a helikopterle birlikte uçtuk. Muhsin Bey, kendisini öldürecekler diye helikoptere binmekten korkuyormuş gibi şeyler yazılıp çizildi. Böyle bir şey yok. Muhsin Bey Hakk'ın rahmetine kavuşana kadar ben de ölümden korkardım ama korkmuyorum artık. Ölümden korktuğumu söylerdim, o da şöyle derdi: "Müslüman ölümden korkar mı? Rabbine kavuşacaksın, bundan daha güzel bir şey var mı?" Ölümünü Mevlana'nın dediği gibi kendisine düğün olarak gören bir insandı. Daha önce iki kere kaza atlatan ve sağ olarak kurtulan Muhsin Bey'in yaşadığı bu kazalarla ilgili de çok fazla komplo teorileri üretildi. Bunlar için neler söyleyeceksiniz? Bu trafik kazalarının hepsi birtakım suikast planlarıymış gibi gösteriliyor. Aile olarak çok varlıklı, maddi imkânları iyi insanlar değildik. Parti olarak da değildik. Onun için de Muhsin Bey özel helikopteri, uçağı olan biri de değildi. 2008'e kadar bindiği araba 2000 modeldi. Korumalarının kullandığı arabası bile yoktu. Muhsin Bey sürekli programlara gidiyor ve insanları da kıramadığı için her tarafa yetişmeye çalışıyordu. Gecikme olmaması için de hızlı gitmek zorunda kalıyordu. Birtakım kazalar da olmuş olabilir. Her seferinde bir suikast planıymış gibi göstermek de çok doğru değil. Çok yolculuk yaptığı için kazalar da olmuştur, arkasında bir şey aramamak lazım. İnsanların yazıp çizerken bunları mantık süzgecinden geçirmelerinde fayda var. Muhsin Bey'in kaza yapması kadar doğal bir şey olamaz; çünkü aşırı şekilde kara yolculuğu yapan bir insandı. Ben kendi adıma arkasında bir şey aramadım o kazaların. Muhsin Yazıcıoğlu ile 28 Şubat sürecini yaşadınız? Demokrasi dışı müdahaleye karşı dimdik duran bir siyasetçi olarak tarihteki yerini aldı Muhsin Bey. O dönem bir baskı gördünüz mü? Muhsin Bey bu süreçle ilgili baskı da görse, tehdit de görse bunu bize kesinlikle aksettirmezdi. Aile olarak da böyle bir baskı görmedik. Muhsin Bey zaten hayatı boyunca haksızlığın karşısında dimdik durmuş bir insan. Aynı dik duruşu 27 Nisan bildirisinde de sergiledi. O zaman Kerkük için Tandoğan'da miting vardı. Alana doğru yürüyoruz Muhsin Bey ile. Dedim ki: "Böyle açıklama yapıyorsun iyi hoş da bırak hükûmet yapsın, kendini hedef gösteriyorsun." Bana, "Doğrular karşısında hedef olmak da güzeldir, hak olanı savunmakla mükellefim ben." cevabını verdi. Beraat ettiği davadan uzun yıllar cezaevinde kalmış ve devletine hiç küsmemiş olan Muhsin Yazıcıoğlu nasıl bir Türkiye hayali kurardı? Herkesin eşit bir şekilde yaşadığı, birbirine hoşgörüyle bakan insanların bir arada olduğu bir Türkiye hayal ederdi hep. Daha doğrusu, Yazıcıoğlu'nun Türk-İslam medeniyetini kurma hayali vardı. Deneyimli bir siyasetçinin eşi olarak Türkiye'nin bugün en büyük sorununun ne olduğunu düşünüyorsunuz? En büyük problem işsizliktir. Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü, bana göre tehdit altındadır. Yaşadıklarımıza göre kendi adıma böyle değerlendiriyorum. Bunu da neden söylüyorum? Bu, benim içimi çok acıtıyor. Bizim çocuklarımız Ayasofya'da namaz kıldı Papa geldiği gün. O çocuklarımıza verilen ceza ile benim Mehmetçiğimi, polisimi, vatandaşımı öldüren insanların karşılanma şeklinin karşılaştırılmasını ve iyi bir analiz yapılmasını istiyorum. Herkes elini vicdanına koysun. Sadece Ayasofya'da namaz kıldı. Bana göre de Ayasofya ibadete açılmalı. Çünkü orası bir cami. Bir gün açılabileceğine inanıyor musunuz? Dua ediyorum. Açılacağına inanmıyorum. Çünkü ona çok büyük bir yürek gerek. Son olarak, Ergenekon davası ile ilgili Muhsin Bey'in gizli tanık olduğu kulaktan kulağa konuşuldu. Sizin bu konuda söyleyecekleriniz neler? Gülüyorum sadece bu iddialara. Bunları yazan, çizen, anlatanların hiçbiri Muhsin Başkan'ı tanımıyor ve bilmiyor. Çünkü Muhsin Başkan net ve açık bir insandı. Kapalı kapılar arkasında bir şeyler çeviren insan değildi. Düşüncesini, her şeyini açıkça beyan eden bir insandı. Öyle gizli tanıklık falan yapmaz benim eşim. Köksal Akpınar / Aksiyon
22 Mart 2010 23:45
DİĞER HABERLER