Muhteşem Yüzyıl ipin ucunu kaçırdı !

Muhteşem Yüzyıl ipin ucunu kaçırdı !
Kanuni'nin kaç eşi vardı? Osmanlı'da 'harem' nasıl bir yerdi? Ayrıca dizi şikayet rekoru kırdı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK) 2010 yılının 9 aylık döneminde 64 bin 664 bin vatandaş bildirimi yapılırken, kamuoyunda tepkilere yol açan ‘Muhteşem Yüzyıl' dizisiyle ilgili 74 bin 911 şikayet geldi. Dizinin fragmanlarının ekranda yayımlanmaya başladığı 11 Aralık'tan, 6 Ocak akşamına kadar bütün program türlerinde gelen şikayetlerin yüzde 93'ü ‘Muhteşem Yüzyıl'la ilgili oldu. Şikayetler hakkında açıklamalarda bulunan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Davut Dursun, “Bir yıl içerisinde yapılmış olan ortalama şikayeti de aşan bir oranda bu programa yönelik şikayet var. Bunu önemsemek gerekir, basit bir şey değildir” dedi. Daha dizi yayınlanmadan, yayının durdurulmasına dair istekler geldiğini belirten Dursun, yayınlanan bir programı yayından kaldırma yetkisinin bulunmadığını belirtti. DİZİ DE OLSA DİKKAT! Türk toplumunun, tarihteki önemli şahsiyetlerin ve ünlü simaların takdimi konusunda hassasiyeti olduğuna işaret eden Dursun, “Osmanlı padişahlarının başarıları ve onları sahiplenmemiz konusunda bir hassasiyetimiz var. Ama, neticede bu bir belgesel değil, dizi. Burada bir kurgu söz konusudur” değerlendirmesinde bulundu. Dursun dizide ‘tarihi gerçeklerden hareketle kurgulama yapılmıştır' ifadesinin yer aldığını da hatırlattı. Muhteşem yüzyıl mı, erotik yüzyıl mı, karar veremedik • Cengiz Semercioğlu (Hürriyet): Kanuni üzerine tek film çekilemeyeceği gibi Atatürk üzerine de tek bir film çekilemez. Kimi yönetmen kalkar yüceltir, kimi yönetmen kalkar zaafını anlatır. • Bekir Hazar (Takvim): ... Cihan imparatoru, yüzyıllar sonra kendi torunları tarafından kendi insanlarına ‘Muhteşem Haremci' olarak sunuluyor... Kendi tarihine çok sağlam vuran ülke yarışında açık ara önde gidiyoruz. • Yüksel Aytuğ (Sabah): 2 saniyelik cariye görüntüsü ile Kanuni'nin bu dizide sapık olarak gösterildiğine de hükmetmişler. E pes yani... Yahu insan önce dizinin yayınlanmasını bekler. Hatta ilk bölümüyle de yetinmez. Şöyle birkaç bölüm sabreder... • Burhan Ayeri (Akşam): Muhteşem Yüzyıl ya da Osmanlıca'sıyla Aşkı Derun'dan beklentimiz güzel. İzlenme payı konusunda olası hataları yapmamaları şartıyla endişe yok. • Ali Saydam (Akşam): Diziyle ilgili yaratılan eleştiri ortamı, başarı şansını artırmıştır. • Gültekin Avcı (Bugün): ... Açık söylemek gerekirse Muhteşem Yüzyıl mı, Erotik Yüzyıl mı karar veremiyorsunuz. Harem ve kadın düşkünü bir Süleyman profili çıkıyor karşınıza. • Ayşe Böhürler (Yeni Şafak): Dizide oyuncu seçiminden mekânlara, diyaloglara her şey sahte dursa da çok müşteri toplayacağına eminim. Sinirlerimizi zıplatmak istemiyorsak zaplar geçer gideriz. • Aziz Üstel (Star): Fragmanlar, gençlik yıllarımda izlediğim, Emmanuel Arsan'ın romanından yapılan, Silvia Kristel'in ‘Emmanuel' filmini hatırlattı bana! • Engin Ardıç (Sabah): Günümüz mankenleri gibi ‘peltek e' sesiyle konuşan on altıncı yüzyıl cariyeleri... Padişahtan çok mafya tetikçisini andıran bir Halit Ergenç... Osmanlı'ya hakaret isyan ettirdi RTÜK'e gelen şikayetlerden bazıları şöyle: • Gerçeklerle ve tarihle alakası olmayan görüntülere yer verildiği için şikayetçiyim. • Dizide, Osmanlı padişahlarının ahlak dışı yalan yanlış görüntüler içinde yer almasından rahatsız oldum ve şikayetçiyim. Lütfen bu dizi yayınlanmasın. • Osmanlı Devleti'nin, milletimin tarihinin bir avuç kadının çekişmesinden ibaretmiş gibi gösterilmesini, saygı duyduğum insanların ülkeyi boş verip kadınlara odaklanmış şekilde lanse edilmesini, zalim, gaddar addedilmesini izlemek istemiyorum. Kanuni Sultan Süleyman'ın kazandığı onca zafer, ordusunun kazandığı onca savaşın elin tersiyle itilip şaibesi bin kat artırılarak aktarılan şahsi ilişkilerini, evet, devlet yönetimini etkilemiş olsa da devletin sırf bundan ibaretmiş gibi gösterilmesinden hoşnutsuzluk duyuyorum. • Tarihimizi yalanlayan, atalarımızı ve Osmanlı devletini aşağılayan, aldatıcı, halkı yanlış bilgilendiren yayın yapılıyor. Lütfen amacına ulaşmadan engellensin.'' ‘İşvem yok diye rolü vermediler' Hürrem Sultan rolünün önce kendisine teklif edildiğini söyleyen 2. Abdülhamit'in kızı Ayşe Sultan'ın oğlunun torunu Roksan Kunter, deneme çekiminden sonra kendisinden vazgeçildiğini söyledi. NTV Haber'e konuk olan Kunter, “Gerçekten oynayamaz mıydınız” sorusunu “Zaten ailem de başından beri oynamama karşı çıkmıştı. Ben doğal bir insanım çok işveli cilveli birisi değilim' sözleriyle cevapladı. Kunter dizi için “Harem çok fazla ön plandaydı ilk bölümde. Biliyorsunuz Harem Osmanlı'da okuldur. Şehzadeler de bir çok şey öğrenmiştir. Bir çok yabancı dilin yanı sıra müzik ve sanat eğitimi alıyorlar burada. Bunları çok duydum ailemden ve bunları dizide göreceğimize inanıyorum” dedi. BATI 'MUHTEŞEM' DEDİ BİZ 'KANUNİ' DEDİK 46 yıllık saltanatı süresince Osmanlı sınırlarını iki katı genişleten, Doğu'dan Batı'ya pek çok sefer düzenleyen ve ömrü Zigetvar Kalesi'ni fethettiği esnada son bulan 'Muhteşem Süleyman' gerçekte nasıl biriydi? 'Kanun Koyucu'nun hüküm sürdüğü Osmanlı'da 'harem' nasıl bir yerdi? Konunun uzmanları, 'Muhteşem Yüzyıl' dizisinde anlatılanların gerçekleri çarpıttığını söylüyor. Çok merak edilen soruları uzmanlara sorduk. İşte gerçek 'Muhteşem Süleyman'.. Cariyelerle ilişki gülünç Tarihçi-yazar Prof. Dr. Sait Öztürk: Devşirilen çocukların yetiştiği yer 'enderun'sa eğer, devşirilen kız çocuklarının yetiştirildiği yer de 'harem'dir. Burada mesleki eğitim verilir; Kur'an öğreniminden, okuma yazma eğitimine, edep-adap kaidelerinden görgü kurallarına kadar birçok alanda eğitimler kurumsal eğitmenler tarafından sağlanır. Cariyeler (hizmetkarlar) ücretli çalışandır. Tüm sarayın işlerine bakarlar. Sayıları 300'e kadar çıkar. Tedarik, saray mutfağı, çocukların eğitimi, bakımı, banyoların temizliği ile ilgili ayrı ayrı kurulan dairelerde çalışırlar. Kayıtlara göre Topkapı Sarayı'nda çalışan hizmetçi (cariye) Kanuni döneminde ortalama 30 akçe ücret alırmış. Padişahın bu kadınlarla yatıp kalkması Cumhurbaşkanının Çankaya'da çalışan kadınlarla birlikte olması kadar gülünçtür. Bazı bilgiler hayali Tarihçi-yazar Yrd. Doç. Teyfur Erdoğdu: Harem, ister İslam'a göre isterse de başka bir hukuka veya geleneğe göre 'yabancılara kapalılık' arzeden bir birimdir. Bu mekân, giremeyenlerin hayal güçlerini kullanmalarına neden olmuştur. Osmanlı'nın, Endülüslü Arapların, Çinlilerin ve Japonların muhatabı olan Batılılar da bu mekânlarda sadece harem sahibine haz verecek kadınların ve oğlanların saklandığını düşünmüşlerdir. Harem hakkında ürün verenlerin bir kısmı haremin kıyısından bile geçmemiş olmalarına rağmen, oturdukları yerden hayal güçlerini kullanarak eserler vermişlerdir. Haremi tasvir eden çoğu kaynak Batılıların gerçekle ilgisi olmayan tablo ve gravürleridir. Kanuni'nin üç eşi vardı 'Kanuni' kitabının yazarı tarihçi Okay Tiryakioğlu: Osmanlı İmparatorluğu'nun 10. padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman, 27 Nisan 1494'te Trabzon'da doğdu. Babası ondan önce İmparatorluğu yöneten Yavuz Sultan Selim, dedesi ise II. Bayezid. Şair, sanatkar ve aynı zamanda alim bir şahsiyet olarak bilinen Kanuni, bir yandan devletin halk arasında en muteber nesne olduğunu söylerken, diğer taraftan da hiçbir devletin insan sağlığı kadar önemli olamayacağını vurgulamıştır. Onun sergilediği bu anlayış, Osmanlı devlet idaresinin de ipuçlarını verir. Batılılar, babası Yavuz Sultan Selim ölünce "Arslan öldü yerine kuzu geldi" demişlerdir. Oysa Kanuni, Belgrad'a dayandığında hepsi şaşkınlığa uğramıştı. O günlerde Avrupa ilk kez siyasi birliğini kazanmıştı ki, bu defa Kanuni karşılarına dikilmişti. Kanuni ima edildiği gibi onlarca kadınla birlikte olmadı. Sadece üç eşi ve toplam 13 çocuğu vardı. Osmanlı sınırlarını iki katına çıkardı 'Osmanlı'nın Kayıp Atlası' kitabının yazarı tarihçi Mustafa Armağan: Ekim 1520 ile 6 Eylül 1566 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nu yöneten Kanuni, babasından aldığı 6.5 milyon kilometrekarelik ülke sınırını, 46 yıllık padişahlığında iki katına çıkardı. Belgrat, Rodos, Mohaç, Bağdat, Tebriz, Boğdan, Preveze, Macaristan ve Zigetvar'ın tamamını alan Kanuni, Estergon ve Safevi topraklarının da bir kısmını imparatorluk topraklarına katarak sınırları toplamda 14.8 milyon kilometrekareye ulaştırdı. Batı 'Muhteşem' dedi biz 'Kanuni' dedik Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları (İSAM) Vakfı Başkanı, İslam Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın: Osmanlı Devleti, İslam hukukunu uygulayan bir devletti. Osmanlı, devlet başkanına da bu anlamda yetkiler verdi. İslam hukukunda her alan ayrıntılı biçimde düzenlenmediği için padişahlar önce ferman sonra da kanunla bunları düzenlemek istedi. İşte Sultan Süleyman'ın en büyük özelliği bu dönemde Osmanlı'yı bir 'kanun devleti' haline getirmiş olmasıdır. Özellikle ceza ve arazi düzenlemelerinde tüm dünyada ses getiren ciddi kanunlar çıkarmıştır. Askeri alanda yaptığı çalışmalar ve devlet adamlığındaki başarıları nedeniyle Batı, ona 'Muhteşem Süleyman' dedi; bizler ise 'Kanuni' sıfatını vermekle yetindik. İmanı kuvvetliydi ibadete düşkündü 'Bilinmeyen Osmanlı' kitabının yazarı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz: Kanuni Sultan Süleyman tarih, edebiyat ve dini bilgilerin yanında askeri alanda da yoğun bir eğitim dönemi geçirdi. Şebinkarahisar, Kefe ve Manisa'da valilik yaptı. Kanuni'yi, Venedik elçisi Bartelemeo Contari şöyle tanımlıyor: "Çalışmaya düşkün; bütün insanlar onun hükümdarlığında iyilik ümit ediyor." İmanı kuvvetli bir alimdi. Divan Edebiyatı'nın en fazla gazel yazan şairi rekoru hâlâ Kanuni'de. Ondan bize 2 bin 779 adet gazel ulaştı. Çok az uyuyan, geceleri ibadetle geçiren, gündüzleri meydanlarda olan bir padişah... Ölümü de savaş meydanında olmuştur. Bilim ve sanat onun döneminde zirve yaptı 'Kayıtdışı Tarihimiz' kitabının yazarı tarihçi-yazar Yavuz Bahadıroğlu: Onun döneminde ülke sınırları öyle bir noktaya ulaştı ki, Osmanlı İmparatorluğu dünyada 20 milyon kilometrekareye dolaylı olarak hükmeder hale geldi. Tahttaki henüz birinci yılında sefere çıkmaya başladı, ömrü de bir fetih sırasında son buldu. Osmanlı'yı Osmanlı yapan seçkin isimlerin çoğu onun döneminde yetişti: Piri Mehmed Paşa, Lütfi Paşa, Sokullu Mehmed Paşa, Kemalpaşazade, Ebussuud Efendi, Barbaros Hayrettin, Nişancızade Mustafa, Mimar Sinan, Karahisari, Matrakçı Nasuh, Behram Ağa, Fuzuli, Baki... Google'da Kanuni'ye hücum 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi Osmanlı'yı yeniden ülke gündemine taşırken, 'Kanuni Sultan Süleyman' da internet arama motoru Google'da en çok aratılan isimlerden biri haline geldi. Google'ın kelime istatistik hizmeti Adwords'a göre 'Kanuni Sultan Süleyman' kelimesi geçtiğimiz hafta içinde 27 bin defa arandı. Dizi üzerinden devam eden tartışmalarda harem konusu da bir başka merak konusu oldu. 'Harem' kelimesi son iki haftada rekor kırarak 74 bin defa internet üzerinde arandı. Buna karşın 'Muhteşem Yüzyıl' dizisinin aranma istatistiği bin 600'de kaldı. Birçok tarihçi ve ilahiyat uzmanı dizide anlatılanların ne İslam'la ne de Osmanlı'yla bağdaşmadığını söylerken, Kanuni portresinin harem etrafında anlatılması, dikkatleri Osmanlı sultanının üzerine çekti. Harem eğlence yuvası değildi Osmanlı uzmanı Prof. Dr. Abdülkadir Özcan: 'Devşirme' tabiri, insan kaynağı sağlamak amacıyla gayrimüslim nüfusla yapılmış hukuki geçerliliği olan gönüllü sözleşme anlamını taşır. Osmanlı nüfusunda sadece Müslümanlar yaşamadığından, ancak hizmetler de tüm imparatorluğa götürüldüğünden devşirme sistemi uygulanmıştır. O dönemde çocukların zeki olanları saray ve enderuna eğitim için verilirdi. İslam hukuku çerçevesinde gayrimüslim toplumla yapılan gönüllü bir anlaşmadır bu. 'Harem'deki cariyeler devşirmelerin kadın kısmıdır. Sarayda eğitim gören kız çocuklarıdır. Dizide gösterildiği gibi eğlence yuvası değildir. Bakış açısı oryantalist Sanat tarihçisi Prof. Dr. Selçuk Mülayim: Harem, Osmanlı kültür dünyasının en bilinmeyen kısmıdır. Oraya giren kadın sayısı bile çok azdır. Oryantalist vurgulara dayanan bir harem imajı var. Dekolteli dolaşan kadınlar, havuz başlarında oturan kadınları resmeden gravürlerle dolu her yer. Elbette böylesi daha fazla reyting yaptırır, ancak tarihi gerçeklere de dikkat etmek lazımdı. Dizide kimse saç tıraşlarına dokunmamış. Bu bir çelişki. Ayrıca o dönemde hiç kimse padişahın karşısına kavuksuz şekilde çıkamazdı. Tarih çarpıtılmamalı 'Sekiz Ülke Sekiz Yönetmen Sinan' belgeselinin senaristi Cihat Zembat: 'Sekiz Ülke Sekiz Yönetmen Sinan' belgeselini çalışırken Kanuni dönemini haftalarca inceledik. Kanuni ve Mimar Sinan aynı dönemde yaşadılar. Ancak dizinin tarihi gerçeklerle ilgili olmadığımı söyleyebilirim. Tarihle ilgili iş yaparken 10 defa düşünmek zorundayız. Hele ki konu Osmanlıysa... Zira bu ülkede Osmanlı hakkında konuşmak uzun yıllar sakıncalıydı. Yeni yeni, hasret kaldığımız değerlerle yüzleşirken daha dikkatli olmak gerek. Bir dizi, kurgusaldır ama kurgunun tarihi değiştirme hakkı olmamalı. HAREM İLİM OCAĞIYDI Son günlerde hepimizin kafası Harem konusunda karışık. Oryantalist yazarların hareme girme imkanları olmadığı halde, gayrımüslim ahbaplarının her dediklerini doğru kabul ederek, saçma söylentileri, birebir kitaplarına geçirmeleri sonucu oluşmuş bir harem efsanesi vardı elbette. Ancak geçtiğimiz hafta haremi ön plana çıkaran bir dizinin yayınlanmaya başlaması sayesinde kafalar yine karıştı. Biz de 'En iyi tarih kitabı' ödülünü alan "Osmanlı Kadını" kitabının yazarı Aslı Sancar'ın kapısını çaldık ve gerçek haremi sorduk. Oryantalist söylemde Harem'in tamamı Padişah'ın düşüp kalktığı cariyeler gibi gösterilir. Oysa Harem oldukça sıkı protokolleri olan, 5 vakit namaz kılınan, Kur'an okunan, hizmet eden kızların eğitim gördüğü bir okul. Padişahların eşleri Harem'deki kızlar arasından seçiliyor ama ortada gösterilmeye çalışıldığı gibi şuh kahkahalar atıp, tüller içinde oradan oraya salınan kızlar yok! OSMANLI ÜST KİMLİKTİ Aslı Sancar, Osmanlı'da ilk senelerde haremin küçük olduğunu, büyük haremin daha sonra geliştiğini söylüyor. Sancar, Osmanlı'nın ilk senelerinde komşu devletlerin prensesleri ile evlenilirken, 15. asırdan sonra haremin tamamen köle sistemine dönüştüğünü anlatıyor. "Kölelik sistemini Osmanlı başlatmadı. Bu tüm dünyada devam eden bir sistemdi. Böyle bir harem kurulmasının amacı çocuk yaştan yetiştirilen, padişaha çok güçlü şekilde bağlı olan bir zümre oluşturmaktı. Hareme alınan bu kızların aileleri olmadığı için, padişaha karşı gelmelerini sağlayacak siyasi bir güçleri yoktu. Hareme alınanların kimlikleri önemli değildi. Dillerini öğrenmişler, dinlerini öğrenmişler, bütün örf ve adetleri öğrenmişler, etiketleri öğrenmişler. Küçük yaşta gelince yepyeni bir hayat başlıyordu. Yeni bir kimlik alıyorlardı. Osmanlı bir üst kimlikti." BEŞ VAKİT NAMAZ KILINIRDI Haremde ciddi bir hiyerarşi olduğunu anlatan Aslı Sancar, haremin padişah ailesine hizmet eden kadınların kaldığı ve eğitildiği bir yer ve çok ciddi bir eğitim müessesi olduğunun bilinmesi gerektiğini söylüyor. "Her şey çok disiplinliydi. Çok ciddi bir protokol vardı. Kızlar saraya getirilir getirilmez İslam'ın temel ilkelerini ve ibadetlerini öğrenirlerdi; beş vakit namazlarını kılmaları gerekirdi. Bunun yanında Kur'an okumayı da öğrenirlerdi. Saray haremindeki kadınlar ibadetlerini büyük bir bağlılık ve özen içinde ifa ederlerdi. Padişaha cariye olabilecek güzelliğe ve cazibeye sahip olanlara okuma ve yazma da öğretilirdi. Musiki yeteneği olanlara belli bir sazı çalma, şarkı söyleme, raksetme eğitimi verilirdi. Dikiş dikmeyi, dantel ve örgü örmeyi de öğrenirlerdi. Saray terbiyesini yerli yerinde almaları sağlanırdı. Padişah ya da şehzade eşi olmayan, haremin yönetici kadrosu içinde yer almak istemeyen cariyeler dokuz yıllık hizmetin ardından özgürlüklerini isteyebilirlerdi. Bunun üzerine kendilerine bir azatlık belgesi verilir, evlenmeleri için biri bulunur, çeyizleri ile birlikte ev de verilir, ayrıca maaşa bağlanırlardı." EŞLERİ VALİDE SULTAN SEÇERDİ Aslı Sancar'ın anlattıklarına göre haremde padişahın, valide sultanın, hanım sultanların, kızlarının hepsinin maiyetleri vardı. Hatta kalfaların bile maiyetleri vardı. Banyo servisi, yemek servisi, kahve sunma, giysilere bakma gibi herkesin ayrı bir vazifesi vardı. Bir kişi bir dalda ustalaşırdı. Harem nüfusu dönem dönem değişiyordu. 400 - 500 kişiye ulaştığı zamanlar vardı. Padişahın dikkatini çeken ya da Valide sultanın seçtiği cariyeler padişahın eşleri olurdu. İlk olan 1. kadın olurdu. Bu 4'e kadar devam edebilirdi. Sonra ikballer gelirdi. Bir daire onların kullanımı için ayrılırdı ve sıraları belliydi. Bir kadın ölmedikten sonra o sıra devam ederdi. Padişah kadınlarını sırayla ziyaret ederdi. Çocukları da şehzade ve sultan sayılırdı. Sarayda da padişahın odası, Valide sultanın odası, daha sonra birinci kadın, ikinci kadın gibi kadınların odaları sıralanırdı. SARAY İSTİKBALE AÇILAN KAPIYDI Saraya Abhaza, Çerkez ve Gürcü kızları alınıyordu. Sancar, "Bazen aileler çok fakir olurdu. Gönüllü olarak verirlerdi kızlarını saraya. Çünkü o istikbali açık olan bir yoldu. Kızlar kabiliyetliyse sarayda hiyerarşi içinde yükselirlerdi. Kahya kadınların çok yüksek bir statüleri vardı. Hayır olarak cami, çeşme yaptırabilecek kadar maddi güçleri vardı. Harem bir kadın için çok üst bir kariyerdi. Bu yüzden, bugün herkesin Harvard'a gitmek istediği gibi, herkes saraya gitmek istiyordu. Saray istikbale açılan bir kapı olarak görülüyordu. Enderun'da, erkekler de eğitilir yetiştirilir, devlet kademelerinde ya da asker olarak görev alırlardı. Evlenmek isteyen kızlar da bu erkeklerle evlendirilirlerdi. Bu iki grup Osmanlı toplumunun elit tabakasını oluşturuyordu. Topluma karıştıklarında saray kültürünü yayıyorlardı." Haremde kim ne yapıyordu Daye Hatun: Sultanın süt annesi. Süt annelerin harem içindeki konumu yüksekti. Kethüda Hatun: Haremin en üst dereceli yöneticisi olup bu makama padişah tarafından bilgisi tecrübesi ve terbiyesine bakılarak getirilirdi. Haremdeki bütün merasimleri o yönetir, kadınları padişah ve ailesi karşısında nasıl davranacaklarına dair o eğitirdi. Haznedar Usta: Padişah haremde olduğu zaman hizmetini görmek üzere yanında olurdu. Padişahın giyim kuşamıyla, değerli taşarlıyla, haremin mali işleriyle ilgilenirlerdi. Çeşnigir Usta: Padişahın yeme içmesinden sorumluydu. Padişaha sunulan yemekleri zehirlenme ihtimaline karşı önce o tadardı. Çamaşır Ustası: Padişahın giyim kuşamının yıkanmasından sorumluydu. İbriktar Usta: Ekibiyle padişahın ibriği, leğeni ve havlularından sorumluydu. Berber Usta: Padişahın tıraş takımlarından sorumluydu. Kahveci Usta: Padişaha kahve yapar ve sunardı. Kilerci Usta: Kilerden sorumluydu. Padişaha yemek sırasında da sofra hizmetinde bulunurdu. Kutucu Usta: Padişahın, kadınefendilerin ve ikballerin yıkanma ve üst baş giyinme sırasındaki hizmetini görürlerdi. Külhane Usta: Hamamlardaki ocakların yakılmasından ve padişahın odalıklarının yıkanmasından sorumluydu. Katibe Usta: Haremdeki disiplinin korunmasından sorumluydu. Hareme girip çıkanı kontrol eder, haremde bütün olup biteni gözlem altında tutardı. Hastalar Ustası: Haremdeki sağlık görevlilerinin başıydı. Ebe: Saray haremindeki doğum ve düşükler sırasında hizmet veren bir çok ebe vardı. Dadı: Padişah çocuklarından her birine birer dadı ile kalfa verilirdi. Bu kalfaların hepsinin şahsi hizmetçileri ve yardımcıları olurdu. Kalfalardan sonra, aynı hizmetleri valide sultanlar, kadınlar ve prensesler için gören kalfalar gelirdi. Bu kadınlar derecelerine göre maaş alırlardı. GAZETELER
09 Ocak 2011 07:59
DİĞER HABERLER