"İslam tarihinde Emeviler, Abbasîler, Selçuklular, Osmanlılar derken günümüzde hep bu devr-i daim kendisini gösteriyor… Ama müjde hep gariplere… Tûbâ lil-ğuraba… Halinden, derdinden anlaşılmayan garipler… Her şeye rağmen hizmetlerine devam edenler…"
Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Bahar Patlamaları
Nur Suresinin 35. Âyeti “Nur üstüne nur” diyerek hem elektriğe, hem İslamın nuruna ve âhir zaman Hizmetinin özellikler işaret ettiği gibi, bu surenin 40. Âyeti “Karanlık üstüne karanlıklar yani üst üste binmiş karanlıklar” buyruluyor. Öyle ki: “Öyle karanlıklar ki, onların içinde bulunan insan elini uzatsa, neredeyse elini bile göremiyor.”
Tarih boyunca bunlar yaşanmıştır. Nuh Aleyhisselam'ın isyankâr kavminin dönemi, Nemrutla karşılaşan Hz. İbrahim Aleyhisselam'ın dönemi, Hz. Lut’un dönemi hep böyle “Ufukların kararıp her şeyin kaos içinde yaşandığı dönemler” Cenab-ı Hak o zulmetlere karşı her bir peygamber, birer ışık patlaması olarak gönderilmiştir. Efendimiz Muhammed Aleyhisselam da Câhiliyet dönemi karanlıklarında daha farklı bir konum arz ederek bütün insanlığa gönderilmiş evrensel bir peygamberlik konumunda müthiş bir ışık ve bahar patlamasıyla arzı endam etmiştir…
“İslamiyet, garip olarak başladı ve yine garipliğe avdet edecektir.” Hadis-i Şerifinin işaretiyle, kıyamete kadar Müslümanların başına gündüzler-geceler baharlar-kışlar gelecek. Çünkü zaman bir hatt-ı müstakim üzere gitmiyor. Yoksa hep kış, kış diye devam etmiyor. Bahar geliyor, ardından yaz, sonra son bahar daha sonra da kış geliyor. Böyle bir devr-i daim var…
Âl-i İmran Suresinde şöyle buyruluyor: “Şayet siz bir YARA aldı iseniz, karşınızdaki düşman topluluğu da benzer bir YARA aldı. İşte Biz (Azimüşşan) gerçek müminleri meydana çıkarması, sizden şühedâ (şehitler, şâhitler) edinmesi, müminler tertemiz yapıp kafirleri imhâ etmesi için, zafer ve mağlubiyet günlerini insanlar arasında nöbetleşe döndürür dururuz. Allah zalimleri sevmez.” (3/140-141)
İslam tarihinde Emeviler, Abbasîler, Selçuklular, Osmanlılar derken günümüzde hep bu devr-i daim kendisini gösteriyor… Ama müjde hep gariplere… Tûbâ lil-ğuraba… Halinden, derdinden anlaşılmayan garipler… Her şeye rağmen hizmetlerine devam edenler…
Bu Hizmeti 1962-1963’lerde tanıdık. Üstad Hazretlerini görmedik. Her şeyi kitaplardan okuduk. Ama hep baskınlar, hapisler vardı. Ama Hizmet her şeye rağmen kendince tenvirlerine devam etti. Hizmetin içinde ışık ve bahar patlamaları, potansiyeli olduğu için, içten içe Sirran tenevveret düsturu ise lâtif şekilde ilerleyerek büyümeye başladı. Türkiye’de de bir kıpırdama, bir gelişme oldu… 1950 Demokrat Parti iktidarından on sene sonra 1960 bir darbe belası ile karşılaştı. Bu bir duraklama idi. Hizmete de yansımış, Üstadın vefatıyla Hizmetin erkanları olan Zübeyir, Bayram ve Sungur Ağabeyler gibi aktifler dağıtılmış, faaliyetleri engellenmişti. Bir kış yaşanıyordu. Ama aktif sabırla pek çok şey aşıldı. 1970’e doğru ülkenin her vilayetinde faaliyetler canlanmaya başladı. Bilhassa Ankara ve İstanbul ve İzmir gibi üniversitelerin bulunduğu vilayetlerde güzel gelişmeler oldu. Bu sefer 11 sene sonra 12 Mart 1971’de ayrı bir darbe gerçekleşti. Her tarafta baskınlar başladı. İzmir’de Sıkıyönetim Mahkemesi 54 kişilik bir dava açtı… Ankara ve diğer vilayetlerde de benzer davalar açıldı. Yani KIŞ gelip çatmıştı. Allah’tan kış, dört mevsimden bir tanesiydi… Tekrar BAHAR NEŞVESİ kendisini göstermeye başladı. Aslında eğitim üzerine sistemli bir yoğunlaşma oldu. Ama 10’ar senelik periyotlar devam ediyordu. 1980’e geldik. 12 Eylül’de bir darbe daha oldu. Bir yandan Türkiye’nin ilerlemesi engellenip haddi bildirilirken öbür taraftan Hizmet yok edilmek isteniyordu. M. Fethullah Gülen Hocaefendi o zaman Hizmetin merkezi olan İzmir’den ayrılmak zorunda kalıyordu. Ama bir prototip olarak ortaya konan Hizmet şekli bu sefer bütün ülkeye yayılmaya çalışılıyordu. Göğsü yumruklandıkça genişleyen Sâlih zat gibi Hizmet de geniş alanlara yayılıyordu. Bu bir BAHAR PATLAMASIYDI. Hizmetin eğitim faaliyetleri o kadar mükemmel bir gelişme gösterdi ki, 1990’dan sonra Sovyetlerin dağılmasıyla Hizmet yetiştirdiği öğretmenleriyle Orta Asya’ya açılıyor. Saçılan tohumlarla rengarenk çiçekler açılmaya başladı. 1997’den 28 şubat müdahalesiyle yine bir KIŞ SOĞUĞU sert yüzünü gösterdi. Ülke için bir engel, bir darbe Hizmet içinde çözülmesi zor problemler sarmalı görünümündeydi. Çünkü bu ŞUBAT SOĞUĞU Vurgunundan bir sene sonra M. Fethullah Gülen Hocaefendi ülkeyi terk etmeye mecbur edildi. Cebr-i lütfî ile Amerika’da Pensilvanya’da bir inzivaya çekilen ve aktif sabırla her şeye katlanmaya hazırlanan Hocaefendi için Cenab-ı Hak yeni lütuflarda bulundu. Pırlanta serileri İngilizceye çevrildi. Pek çok Amerikalıya tanıtıldı. Senatörlerden profesörlerden pek çok Türkiye’ye geziye getirilip Hizmet tanıtıldı. Artık kış, bahara yaza dönmeye başladı. Ama 17-25 Aralıktan itibaren KIŞ tekrar soğuk yüzünü göstermeye başladı. 15 Temmuz ile çok sert ayazlar ve dondurucu soğuklar, çığ düşer gibi Hizmetin üzerine gelmeye başladı. Ama karlar içinde açan kardelen çiçekleri de var. Bu sefer zulüm ve gadirlerden uzaklaşmak isteyen pek çok yetişmiş insanımız bir tohum gibi dünyanın mühim merkezlerine yönelmek zorunda kaldı. Koronavirüs ile de ayrı bir tecelli oldu. Aczini fakrını, kusurunu anlayan insanları kalbleri ve beyinleri nadas edilip kabule hazır hale getiriliyor. Kur’an akliliğinde ve makuliyetindeki elimizde bulunan mübarek eserler artık uğrayacak teşne gönül arıyorlar…
Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder, Erhamürrâhimîn olan Cenab-ı Haktan, pek çok hayırların ve güzel günlerin başlangıcı olmasını niyaz ederim.