Mükellef İlan Oldu, hafızalarda işçilerin acı hatıraları kaldı
-Kelebeğin Rüyası filminin hatırlattığı 1940lı yıllardaki
mükellefiyet dönemi, filmin çekildiği Zonguldakın yanı sıra
Kütahyanın Tavşanlı ilçesinde acı izler bıraktı
KÜTAHYA (A.A) - Selma Kocabaş - Sedat Gök - Türk sinemasının son
yıllardaki en önemli yapıtlarından Kelebeğin Rüyası filminin hatırlattığı
1940lı yıllardaki mükellefiyet dönemi, bu dönemin en yoğun yaşandığı bölgelerden
Kütahyanın Tavşanlı ilçesinde yakılan türküde çarpıcı yönleriyle anlatılıyor.
Göçükte ölen işçi için ağıt niteliğinde yakılan ve Mükellef ilan oldu
gelin dediler, Cehennem deliğine girin dediler diye başlayan türkünün yanı sıra
Türkiyenin dört bir yanından getirilip ocaklarda çalıştırılan kişilerin
mezarları, yaşadığı ve çalıştığı binalar, Tavşanlıda bu dönemin tanıkları olarak
varlığını sürdürüyor.
Yılmaz Erdoğanın senaryosunu yazıp yönettiği, başrollerini Erdoğanın yanı
sıra Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Belçim Bilgin ve Farah Zeynep Abdullahın
paylaştığı Kelebeğin Rüyası, Türk sinemasının son dönemdeki en önemli
yapıtlarından biri olarak dikkati çekiyor.
Film, genç yaşta veremden ölen şairler Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onurun
şiir tutkusuyla dolu kısacık yaşamlarının yanında 1940lı yıllarda zorla kömür
ocaklarında çalıştırılan köylüleri de hatırlattı.
-Dönem en yoğun Zonguldak ile Tavşanlıda yaşandı-
AA muhabirinin edindiği bilgilere göre, mükellefiyet dönemi yoğun olarak
Türkiyenin taş kömürü ocaklarıyla ünlü ili Zonguldak ile zengin linyit
yataklarına sahip Tavşanlıda yaşandı.
Kütahya-Balıkesir demiryolu hattının inşa edildiği 1928-1931 yıllarında,
Kütahyaya 90, Balıkesire 164 kilometre uzaklıktaki Tavşanlı ilçesinin
Değirmisaz bölgesinde yer alan linyit yatakları, devlet tarafından verilen
ruhsatlarla özel teşebbüs tarafından işletilmeye başlandı.
Özel teşebbüsün sınırlı sayıda işçiyle işlettiği ocaklar 1938 yılında
devlete devredilince işçi ihtiyacı ortaya çıktı. Bu ihtiyaç, 1940ta çıkarılan
Milli Korunma Kanunu gereğince getirilen iş mükellefiyeti doğrultusunda köylü
erkeklerle cezaevlerindeki hükümlülerin, kömür ocaklarında zorla istihdam
edilmesiyle giderildi.
Askerlik çağına gelenler, muhtarların belirlediği kişiler ve vergi borcu
olan köylüler, kömür ocaklarında çalıştırıldı. Kimileri de iş kazalarında
yaşamlarını yitirdi.
-Mükellef işçilerin acılarını yansıtan türküler-
Acılarla dolu hayat hikayelerinin ortaya çıktığı mükellefiyet dönemi geride
kalsa bile acı hatıraları halen hem bazı türkülerin dizelerinden hem de son
tanıklarının hafızalarından silinmedi. Tavşanlıda, işçilerin barındığı ve
çalıştığı binalarla mezarları da o günleri hatırlatıyor.
Türk Halk Müziği sanatçısı Nida Tüfekçinin seslendirdiği, Tavşanlıya bağlı
İlet köyünde yaşarken kömür ocağında çalıştırılmaya zorlanan ve buradaki göçükte
ölen işçinin dramını anlatan Mükellef İlan Oldu türküsünün sözleri şöyle:
Mükellef ilan oldu gelin dediler, Cehennem deliğine girin dediler. Yeni de
kartımı aman, elime de verdiler. Aman da beyim, vay efendim, bu nasıl emir,
kapandı kapılar, sürüldü demir. Aman da beyim, vay efendim, künyem yazıldı, İlet
Mezarlığına kabrim kazıldı. Mükellefin önüne astılar bayrak, Ankaraya gitti
gelmedi evrak, 50 bini veren sürgünden bırak. Mükellefin önünde yerli de
kantarlar, anafora dadanmış gavur muhtarlar, mükelleften kaçanı sürgün
yaparlar.
Bir başka türkü de İplikten mi olur tepe, dayının adı mı olur efe- Böyle
meşakkat çekeceğimi bilseydim, gider miydim mükellefe dizeleriyle başlayarak,
dönemin acılarını yansıtıyor.
-Son tanıklarından mükellefiyet dönemi-
Tavşanlıda yaşayan mükellefiyet döneminin son tanıkları, yakınlarının
çektiği acıları, AA muhabirine anlattı.
Çayır köyünde yaşayan Veli Atak (79), çocukluğunda köyden belirlenen
gençlerin ocaklara götürülürken kadınların ağladığını söyledi.
Her mükellefin, ardında yas ve gözyaşı bıraktığını belirten Atak, şöyle
devam etti:
Bizim köyden 10 kişi alındı. Biri ağabeyimdi. Onu aldıklarında çok
ağladık. Sonra bu 10 kişiden kimi kaçtı, kimi bir yolla listelerden adını
sildirdi, kimi de ölene kadar çalıştı. O zamanlar çiftçilik yapan, inşaat
ustalığı yapanların yer altında çalışması çok zordu. Ocaklardan kaçabilen
mükellefler, buraların korkunç olduğunu anlatıyordu. Ayrıca, başka illerden
elleri kelepçelerle bağlı mahkumlar da getiriliyordu. Değirmisaz bölgesine
yaklaşık bin 500 mahkum getirildiğini duydum. 1960lı yıllarda af çıkınca
mahkumlar gitti. En son bir Manisalı işçi kaldı. Bana tren bileti aldırdı ve
trenle firar etti. Şimdi hala mezarlar var. Taşlarında memleketleri yazıyor.
Koğuşlar duruyor. Mükellef dönemi bitti ama anılarımızda acıları kaldı. Biz de
torunlarımıza anlatıyoruz.
Atak, sonraları madencilerin çalışma koşullarının iyileşmesi ve ekonomik
katkıların hayata yansımasıyla madenciliğin, çoğu köylüye çiftçiliği
bıraktırdığını, yer altı ocaklarının iş arayanların ilk tercihi olduğunu
bildirdi.
-Şimdi herkes yer altında çalışmak istiyor-
Kışlademirli köyünden Ayşe Oral (88) da babası Mehmet Demirin jandarma
erleri tarafından mükellef olarak götürüldüğünde çok ağladıklarını ifade etti.
Aynı köyden Hatice Zeybek (66) ise mükellef döneminin, en acı çocukluk
anılarından olduğunu dile getirdi. Dedesinin götürüleceğini duyup annesiyle
toplanma alanına gittiklerini bildiren Zeybek, Hepimiz ağlıyorduk. Bütün
akrabalar da oradaydı. Aynı cenaze evi gibiydi. O günü hiç unutmuyorum diye
konuştu.
Mükellefiyet dönemini yaşamadığını ama acılarını, yaşayanlardan duyduğunu
belirten Kızılbük Köyü Muhtarı Rıza Zengin (69), köyünde, Trabzondan,
Giresundan, Türkiyenin pek çok ilinden gelip ölen mükelleflerin mezarlarının
bulunduğunu anlattı.
O dönemde yer altı kömür ocakları büyük bir çile olarak görüldüğünü ancak
şimdi Değirmisaz bölgesinde madencilik yapılmadığını kaydeden Zengin, Binlerce
insan gelmiş geçmiş buralardan. Şimdi kömür bitti. Suyu çekilmiş değirmene döndü
Değirmisaz bölgesi. O zamanlarda yer altı büyük bir çile iken şimdi herkes yer
altında çalışmak istiyor ifadelerini kullandı.
Dönemle ilgili bir türkü derleyen Halil Oral, acılar yaşanınca ağıtların da
kendiliğinden geldiğini belirterek, Mükellef İlan Oldu türküsünün yanı sıra
dönemi anlatan birçok türkü ve ağıdın bulunduğunu ifade etti.
Yayıncı: Mürsel Çetin