Yarına Bakış'tan Dilara Işık'a konuşan Ayşe Kulin, AKP'ye yönelik sert eleştirilerde bulundu. Kulin, "Din insanlara kötülük ilham etmez. Onlar dindar değil, dinci. Dini istismar ediyor ve bilinçsiz kesimi kullanıyorlar. Müslümanlığa bu kadar kötülüğü dokunan olmadı.” dedi.
Dilara Işık'ın Ayşe Kulin'le gerçekleştirdiği o röportaj:
* Son kitabınızın hikâyesi nasıl ortaya çıktı?
Kanada’daki Hıristiyan toplum içinde geçen bir roman okumuştum. Olay 1958 yılında geçiyordu.
Bugün dünyanın her yerinde diktatörlükler var. O kitap ileriki yıllara atıfta bulunuyor ve ‘Bizim de başımıza böyle bir diktatör gelebilir.’ diyordu.
Tutsak Güneş’in ilhamı böyle geldi. Çin’de, Singapur’da, Ortadoğu’da diktatörlük ve ırkçılık var.
Dünyanın vicdanı sütten çıkmış ak kaşık değil. Benim ülkemde de beni rahatsız eden çok şey var. Gezi olaylarından beri de giderek de artıyor.
* ‘Halkın gözündeki perdeyi kaldırmalıyım’ diye mi düşündünüz?
İnsanların gözündeki perde romanlarla kalkmıyor.
Başlarına bir şey gelmesi gerekiyor.
Yine de parlamentomuzdaki erkekler hayatlarında 10 kitap okusalar belki bambaşka bir Türkiye’de yaşardık.
Çünkü romanlar size ait olmayan hayatları getirir önünüze.
"ADALETSİZLİK BİR GÜN ONLARI DA RAHATSIZ EDECEK"
* Elde ettiği refah seviyesi yüzünden yasakları sorgulamayan kesim giderek artış mı gösteriyor?
Böyle bir kesim olduğu ortada. Televizyonda görüyorsunuz onları.
Yaşamakta oldukları adaletsiz düzenin farkında değiller.
Çünkü onlar hayatlarından çok memnun. Kızamıyorum da aslında.
Bir çeşit mahrumiyetten geldiler, şimdi de rahat ettiler.
Ancak bu adaletsizlik bir gün onları da rahatsız edecek.
CUMHURBAŞKANI, KABATAŞ’IN YALAN OLDUĞUNU BİLİYORDU
* Ülkemizde özgürlükler yıllara göre artması gerekirken azalıyor mu?
Türkiye’de geçmişini tanımayan insanlar var. Örneğin, Osmanlı’yı bilmiyorlar.
İyi yanları olduğu gibi kötü yanları da olduğunun farkında değiller.
Biz Balkan Savaşları’nda çarpışmaya bile vakit bulamadan 1 haftada dünyanın toprağını kaybettik.
Nedeni politik gerekçelerle dönemin kumandanların birbirlerini yemesiydi.
Paşaların egosundan savaş kaybettik. Bunu bile bilmiyor, suçu başkalarında arıyorlar.
Üstelik çok rahat yalan da söyleyebiliyor bu insanlar. Örneğin neydi o Kabataş olayı?
Cumhurbaşkanı gayet iyi biliyordu böyle bir şey olmadığını ama defalarca tekrar etti.
Bunu yapan adam tarihi de değiştiriyor ve ısrarla bu insana hayranlık duyuyorlar.
* Yasaklar bakımından geldiğimiz noktayı nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye’de hiçbir şekilde toz kondurulamayacak insanlar var.
Onlara ağzımızı açtığımız zaman kendimizi bir soruşturmanın içinde buluyoruz.
Belki hapse atılmıyoruz ama para cezaları falan geliyor. İşadamlarını bastırıyor, gazetecileri daha öte noktalara taşıyorlar.
Bir sindirme operasyonu var. Son kitabım en çok da bunları yapanlara bir çeşit uyarıdır.
Bu böyle gitmez. Dünyanın hiçbir yerinde de gitmedi zaten.
"AKP DİNDAR DEĞİL, DİNCİ"
* AKP iktidarı yıllar içinde büründüğü tavırla sizi şaşırttı mı? Yoksa başından beri olacakları tahmin ediyor muydunuz?
Başta bu insanlara bir şans verilmesi gerektiğini düşündüm. Memleketimizde bugüne dek hep solcular bedel ödedi.
Onlar ceza çekti, onlar işkence gördü. Ancak dindar kesim de solcular kadar olmasa da dışlandı.
AKP hiçbir zaman benim partim olmadı ama ilk etapta sandıktan çıkmaları benim hoşuma gitti.
Çünkü bu, bir normalleşmeydi. Muhafazakâr değil, dindar çerçevesi çiziyorlardı.
Halbuki gördüm ki dindar değiller. Onlar için ‘dindar kesim’ kavramını kullanamayacağım.
Din insanlara kötülük ilham etmez. Onlar dindar değil, dinci.
Dini istismar ediyor ve bilinçsiz kesimi kullanıyorlar.
Müslümanlığa bu kadar kötülüğü dokunan başka bir kitle bilmiyorum.
Yarım doktor candan eder, kötü dinci dinden eder derler ya.
O hesap işte. Dinle falan alakaları kalmadı.
Dindar insan vicdanlı olur, dürüst merhamet olur. Müslümanlığa dair ne sayarsanız bunlarda tam tersi var.
"ÜLKECE HİÇ BU KADAR BÖLÜNMEMİŞTİK"
* Kendinden olmayana karşı nefret duyma devresine geçtik galiba…
Ülkece hiç bu kadar bölünmemiştik. Birbirlerine tahammül edemeyen insanlar haline geldik.
* İfade özgürlüğünün fazlasıyla tartışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bir yazar olarak üretmenize engel olunacağından korktunuz mu hiç?
Önümden laptop’umu almadıkları müddetçe hiç kaygılanmam. Çünkü ben her yerde yazabilirim. Zannedersem makine kullanmaya da karışmıyorlar artık.
* Kadın Dayanışma Grubu’yla birlikte, 1 hafta boyunca abluka altında kalan Cizre’yi ziyarete gtimiş, büyük acı çeken bölge halkıyla buluşmuştunuz?
Bu insanlar PKK’yla iç içe mi yaşıyorlar? Büyük ihtimal öyle.
Çünkü yapabilecekleri hiçbir şey yok. Çok zor durumda oldukları belli.
Düşünün, biz kravatlı takım elbiseli yetkililerden çekiniyoruz.
Bu adamların karşısında elinde Kalaşnikof’lu insanlar var.
Ona nasıl karşı koyacak ki? İtiraz edemezler. Buradakiler korkuyorsa o nasıl korkmasın.
Barışı elde ettiğimiz zaman PKK işlevsiz kalır.
O halka arkasında olduğunuz hissini verdikten sonra PKK bu insanlardan yararlanamaz.
Bu güven duygusunu da halkı bombalayarak veremezsiniz.
* Çözüm için ne yapmak gerekir?
İşte devlet adamlığının önemi de tam bu noktada ortaya çıkıyor.
Bu ikilemi çözebilmeliler. Eğer çözemiyorlarsa iyi bir devlet adamı değiller demektir.
Benim için Türk-Kürt ayrımı yok. Bu milletin evlatları olarak beraber yaşamalıyız.
Ama adalet duygusuyla birlikte. Bu insanlara iyi niyetimizi göstermeliyiz ki PKK’yı içlerinden temizleyebilsinler.
Ben kalbimde Kürt düşmanlığı yaşamadan büyüdüm. ‘Kürt diye bir halk yoktur.
Meclis’te olamazlar’ mantığını yanlış buluyorum. Eğer bahsedilen milli bir meclisse Kürt de olmalı, Ermeni de.
"Diktatörler kalıcı olmaz"
* Kitabın alt metninde ‘İnsan her şeye alışıyor’ mu diyorsunuz?
Evet, kesinlikle. Bunun dışında bir alt metin daha var. O da diktatörlükler kalıcı olamıyor.
Çünkü insanın bir doyma noktası var. Bıçak kemiğe dayandığı zaman bir direniş ortaya çıkıyor.
* Bazı şeylere alışmaktan korkmak mı lazım?
Tabii ki. En basitinden lükse alışmaktan korkmak lazım.
Çünkü bütün diktatörlükler bunu yapıyor.
Çevresini mutlu etmek için çok iyi besliyor.
Yediriyor, içiriyor ve ayıplarının üstünü örtüyor.
Cezalandırılmıyor, itibarlı yaşıyorlar.
Hukuk yavaş yavaş ortadan kalkıyor.
Böylece adalet sadece onlar için işliyor.
Para zaten onlar için var, başkalarının eline kolay kolay geçmiyor.
Hiçbir şey şeffaf değil. İhaleler hep aynı tarafa gidiyor.