Artık AKP’deki pek çok isim; örgütte de yönetimde de, şunu kabul ediyor: Ahmet Davutoğlu partiyi ileri taşıyacak, tek başına iktidar yapacak bir isim değil.
Bu görüşü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da paylaştığını söyleyenler var. 1 Kasım’da tek başına iktidar olamazsa Davutoğlu’nun olağanüstü kongreye giderek partinin başından ayrılacağı da yoğun olarak konuşuluyor. Ancak ardından da şu soru soruluyor: Peki, partinin başına kim geçecek? En çok konuşulan isim (evet hâlâ) Abdullah Gül. Belli ki etrafındakiler Gül’den daha istekli. Ancak Gül’ün temkinli tavrını bilenler “harekete geçmek için her şeyden emin olması gerekir” diye de ekliyorlar. Her şeyden kasıt “ismini tartıştırmadan, yıpranmadan partinin başına geçeceğinden emin olması”...
Peki, Gül’ün etrafında bir grup var mı? Evet, var. Çoğu üç dönemlik ve aralarında birkaç kritik görev üstlenmiş bakan da var. Bunlar bir çalışmayı da sürdürüyor. Aslında Gül de gittiği kimi yerlerde “parti ve kendisiyle ilgili nabız” tutuyor. Son olarak bu fırsatı geçen hafta sonuna doğru Bodrum’da yakaladı. Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi’nin (EDAM) toplantısında konuktu. Bu toplantıya sadece Türkiye’den değil dünyanın dört bir yanından isimler de konuk olarak katıldı. Katılımcılardan birkaç isim söyleyeyim: İsveç Dışişleri eski Bakanı Carl Bildt, TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran, İtalya eski Başbakanı Enrico Letta, İngiltere Başbakanı David Cameron’ın Başdanışmanı Daniel Corski, Avrupa Parlamentosu Genel Sekreteri Klaus Welle...
‘Siyasete dön’
Hem kimi yerli katılımcılar hem bazı yabancı konuklar Gül’e aktif siyasete dönmesi konusunda “telkinde” bulundular. Gül ise bunları dinlemekle yetindi. İlginç anekdotlardan biri masalara servis yapan görevlilerden birinin de “dönsenize siyasete” demesiydi.
Gelelim Gül’ün Bodrum’da küçük bir gruba yaptığı Ali Babacan değerlendirmesine. Bilindiği gibi Babacan aday listelerinin YSK’ye teslim edileceği son gün, hatta birkaç saat kala Davutoğlu tarafından telefonla aranarak davet edildi. Babacan çok kısa bir düşünme izni alıp Gül’ü aramış. Malum Gül, Babacan’ı siyasete sokan isim. “Kız ister gibi babasından siyaset için istedim” de demişti. Babacan, Davutoğlu’ndan sonra Gül’ü arayıp, teklifi anlatıp “ne dersiniz” diye danışmış. Gül yakın çevresine o anı şöyle anlatmış: Sesi o kadar heyecanlı geliyordu ki, bir şey demedim. Hayırlısı dedim.
Gül böyle anlatıyor ancak yakın çevresi “Babacan’ın bu kararından dolayı hayal kırıklığına uğradığını da” söylüyor.
Babacan demişken... Televizyonları gezip kaybetmeye başladığı güveni daha da aşağı çekecek konuşmalar yapıyor. Ekonomi bürokrasisini de şaşırtan konuşmalardan birini dün TRT’de yaptı. Dedi ki:
“Maliye ve Kalkınma Bakanlığımızın detaylı analizleri oldu. Açıkladıkları seçim beyannamesinde söz verdikleri vaatlerin detaylı çalışması yapıldı. Bu çalışmalara göre muhalefet partilerinin vaatleri 150 ila 180 milyar lira tutuyor. Yani milli gelirin yüzde 7 ila 9’u arasında bir rakamdan söz ediyoruz. Bizimki yüzde 1 ve bunun tedbirleri alınmış şekilde bir program ve bütçe ortaya koyuyoruz. Diğer siyasi partilerin ortaya koydukları vaatlerle ilgili böyle bir çalışma yok, kaynak da kimse göstermedi.” Tabii karşısında gazeteci olmadığı için ona şu soruyu soran çıkmadı: Hangi milli gelir sayın Babacan? Kişi başına 9 bin dolara düştüğü için hesaplama yöntemini değiştirerek “Satın alma gücü paritesine” göre olan mı hâlâ mevcut olan mı? 2007’de Türkiye’nin ekonomideki ölçümleri Avrupa Birliği standartlarına getirilmişti. Şimdi yeni hesaplamayla kişi başı gelir “19 bin dolar” gösteriliyor. Kim inanır bu makyajlı hesaba? Yani Babacan sadece Gül için değil yerli ve yabancı yatırımcı için de bir hayal kırıklığı olma yolunda yürüyor.
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ