''Hakan Fidan'ın adaylığının iptali Cumhurbaşkanı’nın güç gösterisi. Saray’ın ‘kudret ayini’. AKP’den kopmadığını dosta düşmana ilan etti''
Hakan Fidan AKP’nin en iddialı adayıydı. Ne senaryolar yazıldı. Ne komplo teorileri üretildi.
Bakanlığa da yakıştırıldı, başbakanlığa da. Sık rastlanan siyaset olayıydı aslında. Geçmişte Genelkurmay Başkanı milletvekili oldu. Davutoğlu, ‘Bana siyasette lazımsın.’ dedi. Fidan’ı müsteşarlıktan istifa ettirdi.
Cumhurbaşkanı ise karşı çıktı, ‘Hayır olmaz’ dedi. Belli ki Fidan ve Davutoğlu, Saray’ın yumuşayacağını umdu veya ikna edebileceklerine inandı. Süreç bekledikleri gibi gelişmedi. Aksine Cumhurbaşkanı’nın kırgınlığı derinleşti, öfkesi kabardı. Milim geri adım atmadı. Kendisine karşı oyun kurulduğunu düşündü. Özel görüşmeler, ikna çabaları işe yaramadı.
Cuma günü son kez konuştu: ‘Ben söyleyeceğimi söyledim. Bundan sonrası Hakan Bey’in’ cümlesini bu sütunda ‘adaylıktan çekil’ mesajı olarak yorumlamıştım. Sonrası hızlı gelişti. Saray’da Bakanlar Kurulu toplantı halindeyken Fidan adaylık başvurusunu geri çekti. ‘Gördüğü lüzum üzerine...’. Parti kimliği kazanmıştı oysa. Temayül yoklamalarına katıldı, Genel Merkez’e gitti, Ankara il teşkilatını ziyaret etti.
Saray’ın engelini aşamayınca çaresiz geri çekildi. Şüphesiz bu, Cumhurbaşkanı’nın güç gösterisi. Saray’ın ‘kudret ayini’. AKP’den kopmadığını dosta düşmana ilan etti. Partide ona rağmen yol alınamayacağını gösterdi. Tarafsızlık yemini mi? O çoktan anlamını yitirdi. Anayasa’nın bir hükmü kalmadı. Yoksa tarafsız bir cumhurbaşkanı bir partinin milletvekili listelerine göstere göstere müdahale edebilir mi?
Davutoğlu ve Fidan açısından ise tablo hiç parlak değil. Başbakan ‘Bana lazım’ diyerek istifa ettirdiği bürokratının arkasında duramadı. Kamuoyuna yaptığı açıklamalara rağmen Fidan’a sahip çıkamadı. Bir bürokratın adaylığı kadar bile, gücünün olmadığını, inisiyatif alamadığını ortaya koydu. O koltuğun hakkını veremedi. Bu olay Davutoğlu’nun imajına çok ağır darbe vurdu. O iri iri laflar havada kaldı. Bu kadar ezilmemeliydi. Bu kadar acziyete düşmemeliydi. En azından zevahiri kurtarmalıydı.
Herkesin gözü önünde başbakanlık ‘koltuğunun sıfırlanmasına’ ses çıkaramadı. Stratejik derinliğin kitabını yazmış bir akademisyen. Bırakın derinliği, bir adım ötesinin stratejisini üretemedi. İki adım ötesini hesap edemedi. Bir bürokratın milletvekili adaylığı gibi basit bir meseleyi çözemedi, ağır bir soruna dönüştürdü. Nasıl Erdoğan için ‘güç ayini’ ise Davutoğlu için ‘acziyetin belgesi’ oldu.
Davutoğlu, dün gazetecilere Fidan meselesini anlatırken ‘Cumhurbaşkanı ile aramızda görüş ayrılığı yok.’ demiş.
Görüş ayrılığı öyle böyle değil. Çok derin... Yoksa Fidan adaylıktan niye çekilsin, bir ay önceki görevine geri dönsün. Bütün bu gelişmeler görüş ayrılığı yüzünden oldu.