'Cenab-ı Hak Yusuf Aleyhisselamın bu duasını hepimiz hakkında da kabul buyursun…'
Abdullah Aymaz - Samanyoluhaber.com
Hz. Yusuf Aleyhisselamın kardeşleri, perişan vaziyette sadaka dilenir gibi erzak dilenince, herşey ortaya döküldü: “Yusuf kardeşlerine ‘Câhillik döneminde Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığımızı hatırlıyor musunuz?’ dedi. Kardeşleri ‘YOKSA SEN YUSUF MUSUN?’ dediler. O da dedi ki ‘Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşimdir. Allah bize lütufta bulundu. Şüphe yok ki, kim takva ile kötülükten sakınır ve sabrederse, Allah iyilik edenleri asla ecirsiz, ücretsiz bırakmaz.’ Kardeşleri ‘Vallahi, Allah seni bize üstün kıldı… Biz hep suçlu idik. Yusuf ise dedi ki: ‘Bugün size kınama yok. Allah günahlarınızı bağışlar. O, merhametlilerin en merhametlisidir. Şimdi siz (Babamıza) gidin, şu benim gömleğimi yüzüne sürsün de gözleri açılsın. Sonra bütün ailenizle birlikte bana geliniz. Kervan yola çıkınca, babaları yanındakilere; ‘Eğer bana, bunak demeyecekseniz söyleyeyim ki, bana Yusuf’un kokusu geliyor.’ dedi. (Haşiye) Yanındakiler, Yakub’a Tallahi, sen hâlâ o eski şaşkınlığının pençesindesin’ dediler. Müjdeli haberleri taşıyan oğlu gelip de gömleği babasının yüzüne sürünce, gözleri açılıverdi de oğullarına ‘Ben size Allah hakkında sizin bilmediklerinizi biliyorum demedim mi?’ dedi. Oğulları: ‘Ey babamız, bizim için Allah’tan günahlarımızı affetmesini dile, biz kesinlikle suçluyuz’ dediler. Yakub, oğullarına, ‘Sizin için daha sonra istiğfar edip af dileyeceğim. Muhakkak ki, Allah, affedici Ğafûr’dur, şefkatli ve merhametli Rahîm’dir.’ dedi. Hz. Yakub ailesi, Yusuf’un yanına vardığında o, ana-babasını bağrına bastı ve ‘Allah’ın izniyle Mısır’a güven içinde giriniz’ dedi. Ana-babasını Makam Koltuğuna oturttu, bu arada hep birlikte önünde secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf, babasına dedi ki: ‘Babacığım, bu olay, bir zamanlar gördüğüm rüyanın somut yorumu. Rabbim o rüyayı gerçeğe dönüştürdü. Ayrıca beni hapisten çıkararak ve şeytanın kışkırtması neticesinde kardeşlerimle aramın açılmasından sonra sizleri çöl ortasından kaldırıp yanıma getirerek bana lütufta bulundu. Hiç şüphesiz Rabbim dilediklerine karşı lütufkâr davranır. O her şeyi bilen ve her yaptığını yerinde yapandır.” (12/99-100)
Rivayete göre, Hz. Yusuf Aleyhisselam ile Mısır Kralı, yanlarında dört bin asker, bir takım devlet adamları ve Mısır halkından çok sayıda insan, gelen kafileyi karşılamaya çıkmışlardı. Yakup Aleyhisselam, oğlu Yahuda’ya dayanarak yürüyordu, karşıdan gelen kafileye ve atlılara bakıp, ‘Ey Yahuda, şu karşıdaki adam Mısır’ın Kralı mı?’ diye sordu. O da “Hayır, Kral değil, oğlun” dedi. Yaklaştıkları zaman Yusuf’tan önce Yakub Aleyhisselam selam verdi ve “Selam sana ey hüzünleri gideren…” dedi. Yusuf Aleyhisselam anne ve babasının boyunlarına sarılıp bağrına bastı ve onlar için hazırladığı özel dinlenme yerlerinde istirahat ettirdi… Bu karşılama yerinden sonra onları Mısır’a davet etti ve böylece Mısır’a girdiler. Onlara çok büyük ikramlarda bulundu. Kendisine ait olan ve bir tahta benzeyen yüksek köşkün üzerine çıkardı. Anası babası ve kardeşleri, Yusuf Aleyhisselama kavuştukları için Allah’a şükür ifadesi olarak secdeye kapandılar. Bunun üzerine Hz. Yusuf Aleyhisselam babasına; “Ey babacığım, işte bu, daha önce görmüş olduğum rüyanın te’vilidir… İşte şimdi bilfil Rabbim hakikaten gerçekleştirdi… Tıpkı gördüğüm gibi… Bir lütuf olarak bana ikram ve ihsanda bulundu. Beni zindan dan kurtardı. Sizi de bâdiyeden, taşradan çölde yaşamaktan kurtarıp buraya Mısır’a getirdi.” dedi.
Dikkat edilirse Yusuf Aleyhisselam babasıyla kardeşlerinin Mısır’a getirilmesini, kendisinin zindandan çıkarılmasına eşdeğer sayıyor. Hatta bunların kendisi hakkında ilahi bir ihsan olduğunu ifade ediyordu. Bilhassa kardeşlerini mahcup etmemek için kuyuya atılışından hiç söz etmemişti. Üstelik “Benimle kardeşlerim arasında geçen hiç hesaba alınmaması gereken macera ne benden, ne de onlardan kaynaklanan bir olay değil, aramızı bozmak için şeytanın dürtmesinden, onun fesatçılığından ibarettir.” dedi.
Rivayet edilir ki, Hz. Yusuf Aleyhisselam, babasının elinden tutup hazineleri gezdirmiş, altın, gümüş, mücevherat, silah, elbise ve diğerlerini gösterip dolaştırdıktan sonra yazı yazılacak kağıt (parşömen) hazinesine vardıkları zaman Hz. Yakup: “Ay oğul, bunlar dururken şu sekiz merhalelik yerden bana bir mektup yazmadın ha! Bu ne ilgisizlik?” demiş. Yusuf Aleyhisselam da: “Bana Cebrail öyle emretti.” demiş. Babası “Peki amma niye sormadın?” demiş. Yusuf Aleyhisselam da, “Sen ona benden daha yakınsın.” diye cevap vermiş. Bunun üzerine Yakup Aleyhisselam Hz. Cebrail’e sormuş. Cebrail Aleyhisselam da “Sen, ‘Korkarım ki, Yusuf’u kurt yer’ dediğinden dolayı… Allah bana böyle emretmişti ve şöyle buyurmuştu: ‘Kurttan korkacağına, Benden korksaydı ya” demiş…
Bu güzel kıssa şöyle bitiyor: “Ey Rabbim! Sen bana mülkten bir parça nasip verdin. Te’vil-i ehadisi (rüya tabirini ve olayların dilini çözüp anlama bilme) ilminden de bana bir hisse ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan yaratan Rabbim! Sen dünyada ve âhirette benim Veliyy-i nimetim Efendimsin. Beni bir Müslüman olarak vefat ettir ve sâlihler arasına kat.” (12/101)
Dikkat edilirse, Yusuf Aleyhisselam, Mısır’a Başbakan oluyor, babası ve kardeşlerine kavuşuyor yani en mesut bir halde iken, o bu dünyanın fani zevk ve saadetlerini bir tarafa bırakıp Cenab-ı Haktan, sâlih kullara dahil olarak âhiret saadetlerini, Cennet ve Cemalullah’ı arzu edip niyazda bulunuyor…
Cenab-ı Hak Yusuf Aleyhisselamın bu duasını hepimiz hakkında da kabul buyursun…
Haşiye: “Hiss-i Kablel-vuku (önsezi) inkâr edilemez olaylardandır. Burada kendi başıma gelmiş ve yaşadığım bir TELEPATİ olayından bir misali anlatmak istiyorum: İstanbul’da Nüvab Mektebi’nde talebe iken bir gün öğleden sonra dersten çıkıp Nuruosmaniye’de ikametgahım olan HATTAT ODASI’na geldim. Tek başıma pencerenin önüne oturdum. Oturur oturmaz, henüz daha hiçbir şeyle meşgul olmadan, birden bire büyük amcam Mehmed Emin Efendi hatırıma doğuverdi ve derhal kalbime derin bir hüzün çöktü, ağlamak istedim. Halbuki başka zamanlar onu hatırlayınca mutlaka sevinç ve neşe hissederdim. Az bulunur, fazilet örneği bir insan idi. Bu sefer hem hatırlayış şeklim, hem de alışılmışın dışında sevinç yerine içime öyle bir hüzünün çökmesi tuhafıma gitmişti. Ben bunu hemen bir yere kaydettim. Onbeş gün sonra memleketten posta ile bir mektup aldım, babam, o gün amcamın vefat ettiğini ve bana yadigar olmak üzere birkaç kitabını vasiyet ettiğini yazıyordu. O zaman ben postanın on günde geldiği bir mesafeden o hüzünlü olayı, meydana geldiği anda yüreğimde duymuştum ve gözlerim dolmuştu. İşte telapati dedikleri şey böyle olaylardır ki, bizim ıstılahımız bütün bu gibi olayları İLHAM cinsinden saymaktadır. Bu hal uykuda meydana gelseydi adına RÜYA diyecektik.”
(Elmalı’lı Hamdi Yazır, 5-Cild)
Yusuf Suresi 94-98