Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih yeni köşe yazısını 'Nasıl anlatalım?' başlığı ile kaleme aldı.
Acaba bizden önceki büyüklerimiz nasıl anlatmışlar? Her seviye insanın anlaması için Kur’an-ı Kerim temsiller getirmiş. Daha önceleri de Hz. İbrahim Aleyhisselamın suhufunda (Sekizinci Söz’de Üstad Hazretlerinin naklettiği) kuyu temsiliyle ifade edilenler de böyledir. Risale-i Nurlardaki temsilî hikayeciklerle anlatılan nice hakikat mevcut… M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ilkokul mezunu hazırlık sınıfı öğrencilerine konuşmalarına da büyüklere hitaplarına da şahit olmuş birisi olarak, her seviyeye göre nasıl en uygun hitapları bulunduğunu da biliyorum.
Mehmed Feyzi Ağabeyimizin de bir anlatım tarzı var. Necati Usun bu hususu şöyle naklediyor:
“Mehmed Feyzi Efendinin, Risale-i Nur’dan ezberden anlattığı yerler yanında bir özelliği de konuları kendi ifadesiyle, daha basitleştirerek çok güzel misallerle anlatmasıydı. Mesela anlattığı şu hususu çok derslerde sebepler noktasında örnek vermişdir…
“Nasıl ki, Hacivat-Karagöz oyunları vardır. Baktığımız zaman sahnede iki tane karton, düşüyor, kalkıyor, kavga ediyor, konuşuyor. İnsan hayrette kalıyor. Bir kağıdın nesi konuşacak… Sonra biraz dikkat ettiğiniz zaman bakarsınız ki, o kartonların arkasında bir ip uzanır. Ha! Bu ip bunları indiriyor, kaldırıyor, dersiniz. Ama sonra düşünürsünüz bu ip de şuursuz. Bu ip nasıl indirip kaldıracak? Biraz daha dikkat ettiğiniz zaman bakarsınız ki, o iplerin arkasında o ipleri tutan bir el vardır. O zaman perdenin arkasında bir şahıs olduğunu ve asıl indiren, kaldıran, konuşturan o şahıs olduğunu anlarsınız.
“İşte kainat da sebepler de böyle bir perdedir. Kanunlar birer ip mesabesindedir. Sebepleri yaratan, kanunlar muvâcehesinde idare eden Cenab-ı Hak’tır.”
“Bunu anlattığı zaman hangi tabaka insan olursa olsun, ilkokul talebesinden üniversiteye, hatta allâmelere kadar herkes anlar. Zâhiren basit gibi görünüyor; ama esasında o kadar ince ki, o ince meseleyi basit ifadeyle anlatmak, buna ‘sehl-i mümteni’ denir.
“Mesela bir gün de Mehmed Feyzi Efendi, ‘ademden vücuda gelme’yi (yokluktan varlığa gelmeyi) anlatmış ve demişti ki: ‘Mahlukat sonbaharda kuruyor, baharda topraktan vücuda geliyor. Bu iş gözümüzün önünde cereyan ediyor. Nasıl ki, bir maç olacağı zaman öncesinde oyuncular sahada yoktur hepsi de soyunma odasındadırlar. Vakti gelince, oradaki bir kapıdan yavaş yavaş sahaya çıkarlar. İşte önce ademde (yoklukta) idiler; sonra vücuda (varlığa) çıktılar. İşte eşya ve varlıklar da böyledir. Cenab-ı Hakkın iradesiyle ademden vücuda çıkarılırlar.”
Musa Özdağ diyor ki: “Mehmed Feyzi Efendi, Risale-i Nur’un daha iyi anlaşılması için şöyle derdi: ‘Risale-i Nurla beraber Fıkıh, Akaid, Siyer, Tefsir ve Hadis ilimlerini bilenler, Risale-i Nuru daha iyi anlarlar. Eserler başkalarına takdim edilirken veya okunurken evvelâ MUHKEMAT kısımları esas alınmalı. İlk etapta Sikke-i Tasdik-i Gaybî ve Rumuzât gibi istihraca yönelik kısımlar ortaya konmamalı. Böyle kısımlar mahrem tutulmalıdır. Zaten bu gibi Risalelerin üzerinde, ‘Mahremdir; haslara mahsustur!’ diye yazılıdır. Onlar daha sonraya bırakılmalı. Çünkü bu kısımlar MÜTEŞÂBİHAT nevindendir. Hiçbir eser yoktur ki, Muhkemâtı ve Müteşabihatı olmasın. Müteşâbihat olanlar, Muhkemattan alınan kuvvetle çözülürler ve anlaşılırlar. Risale-i Nur da böyle okunmalı ve anlaşılmalıdır.”
TABİAT Risalesinde, kışla ve cami temsillerinde nasıl vahşi bir adam bir ordunun talimlerini muntazam hareketlerini, askerlik kanununu bilmediğinden askerlerin iplerle birbiriyle bağlı olup o iplerin kukla gibi onları oynattığını; namaz kanununu bilmeyen vahşinin de camide cemaatin Cuma gününde imamın arkasındaki intizamlı hareketlerini sanki o cemaatin iplerle bağlı olduklarından kukla gibi oynadıklarını zannetmesi gibi mesele ele alınıyor. Tabiatta, fıtratta Allah’ın koyduğu kanunlar var ama bunlar, hakiki varlığı olan şeyler değil… Kanunlar izafî, nisbî şeylerdir. Eğer bir uygulayan olmazsa hiçbir işe yaramazlar. Onun için Üstad Bediüzzaman Hazretleri: “Tabiat bir sanattır, Sanatkâr olamaz. Bir nakıştır, Nakkaş olamaz. Hükümlerden ibarettir, hâkim olamaz. Kanundur, Kudret değildir.” diyor.
Bu dünya bir imtihan meydanıdır. Her şey açık değildir. Düşünce ile sebeplerin perdesini kaldırmamız gerekiyor. İmtihan bitince zaten bütün perdeler kaldırılacak, herşeyi yapan ve yaratanın sadece Allahü Teala olduğu apaçık bilinecektir…