Nazlı Ilıcak'tan iftiralara tokat gibi cevap

Nazlı Ilıcak'tan iftiralara tokat gibi cevap
Nazlı Ilıcak yargıyla alakalı ortaya atılan asılsız iddiaları köşesine taşıdı.

Önümüzdeki HSYK seçimlerini köşesine taşıyan Bugün gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak ortada dolaşan asılsız iddialara da yanıt verdi. Elif Çakır'ın dillendirdiği iddiaları da çürüten Ilıcak yazısına şöyle devam etti:

HSYK seçimleri dolayısıyla, hakikat dışı iddialar peş peşe gündeme getiriliyor. Tabii insanları karalamanın en kolay yolu, “Cemaatçi” yaftası yapıştırmak. Delil göstermeye gerek yok. Nasıl olsa, Ergenekon ve Balyoz’un “sözde mağdurları” da onlarla birlikte hareket ediyor.

2008 yılından beri hazırlanmış bir kamuoyu var. Türkiye’de hiçbir darbe teşebbüsü olmadı; yargıdaki yandaşlar vasıtasıyla AK Parti’nin kapatılması tezgâhlanmadı; eşi başörtülü olduğu için Abdullah Gül’ün Yargıtay Başsavcı ve Anayasa Mahkemesi tarafından önü kesilmek istenmedi; kara propaganda siteleri açılmadı; insanlar andıçlanmadı, fişlenmedi; e-muhtıralar verilmedi; 1. Ordu’da geleneklere hiç uymayan Plan Semineri düzenlenmedi; o toplantıda politikacıların nasıl tevkif edileceği, on binlerce kişinin stadyumlara toparlanıp, nasıl cezaevlerine yerleştirileceği hiç konuşulmadı… Hepsi jenerik senaryoydu…

17 ve 25 Aralık operasyonlarından sonra, Tayyip Erdoğan ve destekçileri, bu hazır kamuoyu üzerinden bir başka “jenerik senaryo” oluşturdular: “Yolsuzluk yok, rüşvet yok… Bütün bunlar Cemaatçi polis ve yargının hükümet darbesinden ibaret.”

Maksatlarına ulaşmak için, bu darbecilerin yargılanıp mahkûm olması gerekiyor ama mevcut yargı düzeninde böyle bir amaca ulaşmak kolay değil. Yargı ancak hükümetin kontrolü altına alındığı takdirde istenilen kararları verir. Yani hırsızları aklar, onları takip edenleri cezaevine yollar.

İşte HSYK seçimleri bu yüzden önemli. AK Parti’ye yakın bir kadrolaşma sağlayabilmek için, diğerlerini “şucu bucu” diye damgalayacaksın. İddianı, yalan yanlış bilgilerle destekleyeceksin. Bunun örneklerini her gün havuz medyasında görüyoruz.

ELİF ÇAKIR VE KOMPLO TEORİSİ

Star Gazetesi’nden Elif Çakır, Yargıtay’ın HSYK’ya üye seçiminden önce kolları sıvamış, yanlış bilgilerle dolu bir yazı kaleme almıştı. Diyordu ki:

Hatırlayın o dönemde (2010), Zaman gazetesinde, gün aşırı, Yargıtay’da iş yükü fazlalığı ve hantallaşan yargı haberlerini. Sonra Ekrem Dumanlıgiller’den Yargıtay’daki iş yükü fazlalığına çözüm olarak dairelerin sayılarının attırılması gerektiğini öğrendik. Daire sayısı arttırılınca, üye sayısı da arttırıldı… Birinci sınıfa ayrılmış Yüksek Yargı mensubu 10 bin kişiden, önce 5 bin kişinin uygunluğuna karar verdi HSYK. Sonrasında 5 bin kişi arasında hiçbir mülâkat gerçekleştirmediği gibi, kıdeme de bakmadan, bir anda 161 üyeyi, 24 saatte, Yargıtay’a, 58 üyeyi de Danıştay’a atadı.

1) Yargıtay’da iş yükü ağırlığından söz eden sadece Ekrem Dumanlıgiller değildi. Uzun tutukluluk süreleri tartışılırken, bizzat hükümet, dosyaların Yargıtay’da biriktiği ve bir türlü sonuçlanmadığından söz ediyordu. Bu sebepten dolayı, Daire ve üye sayısını da artıran Cemaat değil, hükümetti. Arşivler karıştırıldığında, ben de dahil, herkesin, yargılama süresini kısaltmak için Yargıtay’daki tıkanıklığın giderilmesi üzerinde durduğunu görebiliriz. Bu tezi savunanların en başında dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin geliyordu.

2) Elif Çakır, CHP’nin o tarihteki söylemini benimsiyor. Zira bu iddiaları dile getiren “2 günde Yargıtay’a 160 üye atandı” diyen Kemal Kılıçdaroğlu idi. Tayyip Erdoğan ise tam tersini savunuyordu. Ve Erdoğan haklıydı… Zira Yargıtay’a bir çırpıda 160 üye atanmamıştı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), göreve başlayan yeni üyelerle ilk toplantısını, 25 Ekim 2010’da gerçekleştirmişti. O tarihlerde, Danıştay üyeliğinde 8, Yargıtay üyeliğinde de 35 kadro boştu.

HSYK üyeleri, seçilebilme yeterliliğine sahip hâkim ve savcıların tespiti için hemen çalışmaya başladı. Bu çalışmalar yürürken, 14 Şubat 2011’de çıkan bir yasa ile hem Danıştay hem de Yargıtay’da yeni Daireler kuruldu; Yüksek Yargı’daki kadro sayısı artırıldı. İhdas edilen ilave kadrolara ve daha önce boşalmış bulunan kadrolara seçim yapılması hususu HSYK Genel Kurul gündemine alındı. 2010 yılı sonunda başlayan çalışmalara devam edilmesi kararı verildi. Çalışmalar, Yargıtay’a ve Danıştay’a üye seçiminin yapıldığı 24 Şubat 2011’e kadar sürdü. Demek, üyeler, 25 Ekim 2010’dan 24 Şubat 2011’e kadar, 4 ay süreyle bütün adayları inceleyebilme imkânına sahipti.

3) Elif Çakır, “Birinci sınıfa ayrılmış Yüksek Yargı mensubu 10 bin kişiden, 5 bin kişinin uygunluğuna karar verildi” derken de hata yapıyor; ayrıca, keyfi bir şekilde sayının 10 binden 5 bine indirildiği izlenimi yaratıyor. Önce, 10 bin birinci sınıf hâkim ve savcının olmadığını hatırlatmak isterim; bunun yanı sıra “Yüksek Yargı mensubu 10 bin kişi”den de söz etmek elbette mümkün değil. Sanırım, Çakır, Yüksek Yargı’nın ne anlama geldiğini de bilmiyor. Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nde 10 bin birinci derecede hâkim mi görev yapıyor? HSYK üyeleri, Yargıtay üyeliği için, 4 bin 988 aday arasından bir tercihte bulundu. Neden 4 bin 988? Bu rakam keyfi olarak mı belirlendi?

Hayır… Yargıtay Kanunu’na göre, aday niteliği taşıyan sadece bu kadar hâkim ve savcı vardı. Kanun, Yargıtay’a, birinci dereceye yükselmiş ve bu derecede 3 yıl görev yapmış hâkim ve savcıların seçilebileceğini öngörmekteydi. Adalet Bakanı hariç, HSYK Genel Kurulu’nun 21 üyesi oy kullandı. İlk turda 673 adaya oy çıktı. İkinci tura boş kadroların 2 katı kadar adayın kalması kararlaştırıldı. Yargıtay’a 160 kişi seçileceğine göre, ikinci tura 320 aday bırakılmalıydı ama bazılarının oyu ilk turda eşit çıktığı için, ikinci tura 423 kişi kaldı. HSYK’nın 21 üyesi bu defa 423 aday arasından 160 kişi için tercihini kullandı. 12 ve üstünde oy alanlar Yargıtay üyesi seçildi. Danıştay üyelerinin seçiminde de aynı yöntem uygulandı.

4) 160 üye için blok oy kullanıldığı iddiasını da Kemal Kılıçdaroğlu o tarihte dile getirmişti. Halbuki her adayın aldığı oyu incelerseniz, bunun bir blok oy olmadığını kolayca görürsünüz. İkinci turda, -salt çoğunluk hesabıyla- 21 üyenin 12’sinin oyunu alan kazanmış sayıldı. İkinci turda sadece Seracettin Göktaş, oybirliğiyle yani 21 oyla seçildi.

Ayhan Doğan 20, Ahmet Taşkın, Ali Yağcı, Cumhur Özer vs. 19 oy aldılar. 18, 16, 15, 13, 12 oy alan da var. İlk tur ve ikinci tur listelerini mukayese ettiğimizde ise ilk turda 16 oyla birinci gelen Eyüp Yeşil’in, ikinci turda 18 oyla 9’uncu sıraya düştüğü, buna mukabil, ilk turda 13 oyla 26’ncı sırada olan Seracettin Göktaş’ın ikinci turda, oybirliğiyle (21 oyla) Yargıtay’a seçildiği anlaşılıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Verdiğim birkaç misal bile, danışıklı dövüş ve blok oy kullanılmadığını gösteriyor.

5) Eski HSYK döneminde, 5 üye, aralarında müzakere ederek kimin Yargıtay ve Danıştay’a üye olabileceğini kararlaştırır, hâkim ve savcılar da, Yüksek Yargı’ya atanabilmek için, HSYK’da kulis yapar, üyelerin desteğini kazanmaya çalışırdı. 2010 referandumundan sonra oluşan yeni HSYK ise Yargıtay Kanunu’ndaki şartlara uyan, bütün hâkim ve savcıların aday olabilmesinin önünü açtı.

Elif Çakır, bu yazıyı Yargıtay’a Cemaat’in hâkim olduğunu, dolayısıyla Yargıtay, HSYK’ya üye seçerken Cemaatçiler’i Kurul’a göndereceğini anlatmak için kaleme almıştı ama yukarıda izah ettiğim gibi, verdiği bilgiler gerçeklerle uyumlu değil; yanlışlar/yalanlar üzerine ancak komplo teorileri ve jenerik senaryolar bina edilebilir.

25 Eylül 2014 16:04
DİĞER HABERLER