Nazlı Ilıcak'tan metaforlu çok çarpıcı analizler

Nazlı Ilıcak'tan metaforlu çok çarpıcı analizler
Bugün Gazetesi Yazarı Nazlı Ilıcak, "Altın bilezikten altın külçelerine" yazısında dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu..

"Kim derdi ki, 1994’te Tayyip Erdoğan’a verilen 2 altın bilezik, 20 yıl sonra, Rıza Sarraf’a ait Durak Döviz kanalıyla, yüzlerce kilo altın külçesine dönüşecek!" diyerek metafor yapan Nazlı Ilıcak, altın dolu uçak olayından ve Memur Teoman'ın akıbetine kadar çarpıcı tespitler yaptı.. 


"Kim derdi ki, 1994’te Tayyip Erdoğan’a verilen 2 altın bilezik, 20 yıl sonra, Rıza Sarraf’a ait Durak Döviz kanalıyla, yüzlerce kilo altın külçesine dönüşecek! Tabii bu yazdığım cümle, bir metafor… Kimsesizlerin kimi, çaresizlerin çaresi olarak iktidara gelenlerin hâlâ nasıl Rıza Sarraf’ın yanında durduklarını anlayamıyorum.

Mesele, usulsüzlüğe alet olan 18 gümrük memuru hakkında verilen takipsizlik kararıyla yeniden alevlendi. Valilik, kamu çalışanlarının soruşturulmasına müsaade etmeyince, savcılık da şüpheli memurların dosyasını kapattı.

Artık Türkiye’de yolsuzluklar ve usulsüzlükler olağan hale geldiği için konunun üzerinde pek fazla duran da yok. T24’ten Arzu Yıldız, altın soruşturmasının, bakanlar hakkındaki fezlekelere nasıl yansıdığını haberleştirdi. Özetleyerek sütunuma alıyorum:

1 Ocak 2013’te, Gana’dan hareket edip İstanbul Atatürk Havaalanı’na inen uçakta 1.5 ton altın vardı. Fakat evrakta 1.5 ton altın (1500 kilo) “doğal taş” olarak beyan edilmişti. Değeri 65 milyon dolardı. Gümrük memurları meseleyi fark etti, uçağa el koydu. Bunun üzerine Rıza Sarraf devreye girdi. Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan ile ilişki kuruldu. Bu münasebeti tespit eden ses kayıtları mevcut. Mesela Rıza Sarraf, “Acaba sorunu çözebilecek miyiz” diye soran ortağına, “Bakan beyi aradım daha ötesi var mı” cevabını veriyor. Çağlayan’ın Özel Kalemi Onur Kaya, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altınyaldız’ı arıyor. Daha sonra da Rıza Sarraf’a gelişmeler hakkında bilgi veriyor. Ziya Altınyaldız, Atatürk Havalimanı Kargo Gümrük Müdürü Selvet Kaplan aracılığıyla konuyu halletmeye çalışıyor. Müsteşarın talimatına rağmen 4 gümrük müdürü direniyor. Bunu, Rüçhan Bayar’ın Rıza Sarraf’la dinlemeye takılan konuşmasından anlıyoruz: “Teoman’a neler yaptım ne vaatler… Yok almıyor. Adam ben memuriyetimi yakamam diyor.”

Sonunda mesele şöyle hallediliyor: Durak Döviz’de Rıza Sarraf’ın ortağı olan Emin Hayyam, “Bu altınlar bize ait değil” diye noterden tasdikli bir belge veriyor. Bunun üzerine önlemler kaldırılıyor ve uçak 65 milyon değerindeki 1.5 ton altınla birlikte Türkiye’yi terk ediyor.

Olayın 1 Ocak 2013 ile 17 Ocak 2013 arasında cereyan ettiğini hatırlayalım.

*11 Ocak 2013’te, saat 14.47’de, kurye Mohammadsadegh (Sadık) ile Mete arasında bir telefon görüşmesi: Sadık’ın, önceki rüşvet teslimlerinde olduğu gibi Mete’den ayakkabı kutusu istediği ve paketin büyük olmasını söylediği anlaşılıyor.

*Bir başka telefon görüşmesi Rıza Sarraf ile Abdullah Happani arasında. O da 11 Ocak 2013’te, saat 15.44’te:

Sarraf soruyor: “Sadık telefonu açmadı. Gitti mi oraya?”

Happani: Çıktı ağabey yoldadır. Telefonunu duymuyordur belki.

Sarraf: Ne yolladın?

Happani: 1.5 ağabey.

*Şimdi de, gene fezlekede yer alan Excel dosyasına göz atalım:

“Cag Eur” isminin karşısında 11 Ocak 2013 günü 1.5 milyon euro görünüyor. Yanında “Sadık götürdü” yazıyor.

***

İddiayı özetlemek gerekirse: 1500 kilo altının, 500 kilosu Rıza Sarraf ve Durak Döviz’e ait. Bu kaçak mala Türkiye’nin el koyması önleniyor. Rüşvet karşılığı malın uçakla birlikte Dubai’ye gönderildiği öne sürülüyor. Doğruysa, rüşvetin belgesi de Excel dosyasında.

Usulsüzlüğe alet olan memurlar hakkında, vali izin vermediği için takipsizlik kararı alındı. Rıza Sarraf, zaten elini kolunu sallayarak Bodrum’da, orada burada dolaşıyor. Kabak kimin başına patladı dersiniz?.. Rüşvet almayan Teoman Dudak’ın. O, Atatürk Havaalanı gümrüğünden, Gaziantep’teki GAP Bölge Müdürlüğü’ne gönderildi.

Acaba, Recep Tayyip Erdoğan’a 2 altın bilezik veren genç kız, olayların böyle gelişeceğini tahmin ediyor muydu?

UMUT ORAN’IN SORUSU
 
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, uçaktaki altının transit eşyası olduğunu, Dubai’ye gittiğini, yakıt ikmali için Türkiye’ye iniş yaptığını açıkladı. Böylece, uçağın içindeki altına el konulmamasını izah etmeye çalıştı.

18 memur hakkında verilen takipsizlik kararı sonrası, CHP’den Umut Oran, Hayati Yazıcı’nın bu açıklamasını yeniden gündeme getirdi ve bakana şu soruyu yöneltti: “Akaryakıt ikmali için uçağın Türkiye’ye iniş yaptığını söylüyorsunuz. Oysa Gana’nın başkenti Akra ile İstanbul arası 7354 kilometre. İstanbul ile Dubai’nin arası 2992 kilometre. Akra ile Dubai arası ise sadece 6293 kilometre. Akra’dan yola çıkıp Dubai’ye gitmek isterken, İstanbul’da yakıt ikmali yapılması, doğal hayatın gereklerine uygun mudur?” 

Bir soru da benden: 6293 kilometre, 7354+2992 kilometreden daha uzun mu yoksa daha kısa bir mesafe midir?

İMTİHAN 
 
Zor günlerden geçiyoruz. Hem karakter suikastı yapılıyor hem karakterler test ediliyor. Herkes imtihanda. Buğday başakları gibi –kırılmayalım diye- boyun eğenler var ya da bedel ödemeyi göze alıp sınavı geçenler. İşte onlar için yazılmış güzel bir yazı: “Her şeye rağmen dimdik ayakta kalmayı becerebilen insanlar vardır. Mesela, onlar öyle kolay kolay yıkılmaz, hemen pes etmez, her şeyden etkilenmezler. Üzüldüklerinde sineye çekerler ama yapılanları da unutmazlar. Zamana bırakırlar, izlerler. Ve en önemlisi, başkaları ne kadar yıkmaya çalışırsa çalışsın onlar sarsılmazlar.”

Bu yazı hoşuma gitti. Çünkü haklı olanın mutlaka bir gün güçlü hale geleceğini gösteriyor; umut veriyor.

Twitter’da dolaşan bir başka yazı daha var. Belki o, zamanın ruhuna daha uygun: “Arsız güçlü olunca, haklı suçlu olurmuş.” 



06 Temmuz 2014 13:34
DİĞER HABERLER