Temiz hava düzgün yollar,yemyeşil doğa,temiz sokaklar,modern şehir ve gözünüzün alabildiği ölçüde bereketli ovalar.
Haftasonu bir belgesel çekmek için Van’a uçakla, oradan Ahlat’a karayoluyla gittik.İtiraf edeyim gözlerimi kapatıp beni bölgeye indirselerdi asla Van,Ahlat veya Tatvan diyemezdim.Temiz hava düzgün yollar,yemyeşil doğa,temiz sokaklar,modern şehir ve gözünüzün alabildiği ölçüde bereketli ovalar.Fakat Ahlat başka. Ahlat’a bakınca Yahya Kemal’in yabancı diplomatlara söylediği enfes cevap geldi hatırıma “biz ölülerimiz ile yaşarız”. Ahlat’ı anlatmaya gayret edeceğim ama önce Gezinin magazin bölümünden başlıyorum.
Ahlat’a ve Süphan’a sırtınızı verip doğuya doğru yöneldiğinizde, yol sizi dünyanın en önemli yanardağlarından birine götürüyor. Sol cenahınızda Van gölü, sağ yanınızda bereketli Rahva ovası ve uzantısı.Meyve bahçelerinin arasından, tahıl yüklü traktörlerin yanından geçip parlak taşların dünyasına doğru yol almaya başlıyoruz.
Binlerce yıl önce meydana gelen patlamalardan günümüze miras kalan farklı büyüklükteki bu parlak taşlar bazen dağın bir yamacında ayna gibi parlıyor bazen yolun kenarında size tebessüm ediyor. Yol kıvrımlı ve toprak. Tek aracın çıkmakta zorlandığı yerler de var , iki aracın rahatça geçebileceği geniş dönemeçler de.
Bir köyün içinden geçiyoruz. Bildiğimiz Anadolu köylerinden biri. Ama Ahlat kadar yeşil değil. Tarım ve hayvancılık yaptıkları meydanlardaki ot ve tezek yığınlarından belli oluyor. Yol kenarındaki köylülere selam verip tozlu yollarda zirveye tırmanıyoruz.
Ahlat deniz seviyesinden yaklaşık 1500 metre yüksekte. Bizim varmak istediğimiz nokta ise Ahlat’tan 2000 metre yukarda. Önce kraterin ağzına çıkacağız sonra krater çapı 7 km olan bu muhteşem tabii manzaraya daha yakından bakmak için bir zamanlar cehennem misali fokurdayan, patlamalarla içindeki taşları 60 km ötelere fırlatan bu uykudaki yanardağın içine doğru akcağız.
Seyahatimiz sırasında kaptanımız Mehmet Dalda ve rehberimiz Sinan Kıranşal bölge ile ilgili bilgiler veriyorlar. Dağın yamaçlarına kurulu üç ilçe (Ahlat-Tatvan-Güroymak) nemrut dağını paylaşmakta zorlanıyorlarmış. Her ilçe nemrut’u kendisinin biliyor, bunu farklı delillerle ispatlamaya çalıyormuş. Biz bu tartışmada taraf olmak istemiyoruz ve “kim toprağı işlerse toprak onundur” fehvasınca çevrenin güzelliklerini seyre dalıyoruz.
Yola uzak alanlarda çobanlar sürüleri otlatıyor. Dağın yamacında basit bir yapı dikkatimi çekiyor. Muzip rehber Sinan bey hemen atlıyor “ sürü yazın köye inmez. yeterince karnı doyunca çobanlar, mal sahipleri hayvanları sağsın diye böyle alanlara getirir. Sağım işi bitince de tekrar daha yükseklere çıkarır. Bu alanlara –beri –denir.
Türkülere konu olmuş -berivan- da dağda süt sağan kızlara verilen isimdir”. Dağ çiçeği “berivanın” hikâyesi güldürüyor hepimizi. Sohbete, fondaki Kürtçe türküler eşlik ediyor.
Kül, küf, taş ve kayalardan oluşan dağ yolunda dikkat edilmesi gereken en önemli husus önünüze bir başka aracın geçmemesidir –öndeki aracın tozunu yutmak istemiyorsanız- Haritada görmeye alışık olduğumuz Van Gölünün kıvrımları yukardan daha net gözüküyor.
Zirveye çıktığımızda günün batmasına iki saat var. Güneşin sudaki yansıması, havada oluşturduğu farklı renkler, uzaktan Sübhan dağının nazlı nazlı bakışı, medeniyetten uzak, tabiatın sesi başımızı döndürüyor. Baş dönmesinin bir sebebi de yüksekliğe bağlı olarak ortaya çıkan basınç farklılığı.
Nemrut dağıyla ilgili ilk öğrendiğimiz mesele, buranın Adıyaman’daki Nemrut’tan farklı olduğudur. Biraz tarihçesinden bahsediyor araçtaki diğer arkadaşımız Sedat bey. Nemrut dağı İsmini, M.Ö. 2100 yıllarında yaşamış Babil Hükümdarları "Narmuk"tan almış Farsça’da sönmüş dağ anlamına gelen "Narmuk" kelimesi, zamanla halk arasında Nemrut olarak değiştirilmiş.Milyonlarca yıl evvel Van Gölü havzası ile Muş havzası birleşikti. Van Gölü’nün bugünkü haline gelmesi, 1760 m rakımlı Tatvan tarafındaki Rahva ovasının birbirinden ayrılması Nemrut Dağı’nın volkanizması sonucu olmuş.