ABD’nin önde gelen gazetelerinden The New York Times başyazısında seçimleri analiz etti.
Başyazıda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın ülkeyi uzun zaman önce dini temelli otoriter bir rejime dönüştürdüğüne dikkat çekildi.
Amerikan gazetesi, seçimlerde ‘bu sefer muhalefetin bir yıl önceye göre daha güçlü olduğunu’ yazdı.
“Erdoğan’ın veda vakti geldi mi?” başlıklı yazıda ekonomi ve kalkınma alanındaki başarılarından dolayı bugüne kadar toplumun geniş bir kesiminden Erdoğan’a verilen desteğin günden güne azaldığına vurgu yapıldı.
Erdoğan döneminde Türkiye’de yolsuzluğun güçlendiği ve hukuk üstünlüğünün yıprandığı yorumuna yer verildi.
New York Times’ta çıkan başyazının tamamı şöyle:
“Dünya çapında Türkler, pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde oy kullanmak için memleketlerine dönüyorlar. Bu eylem dışarıdan bakıldığında faydası olmayan bir çaba gibi görünebilir.
2003 yılında iktidara gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkeyi örnek bir demokrasiden tek adam tarafından yönetilen dini temelli otoriter bir rejime dönüştüreli epey bir zaman oldu.
Ancak seçim cumhurbaşkanına daha da fazla güç katacağı için, kitlelerin oy kullanma yönünde daha ilgili oldukları gözlemleniyor. Uzmanlara göre Erdoğan üstünlüğü koruyor olmakla beraber karşılaştığı rekabetten dolayı da endişe yaşıyor. Kim kazanırsa kazansın, bu Türk demokrasisi için iyiye işaret.
Ekonomi ve kalkınma alanındaki başarılarından dolayı bugüne kadar toplumun geniş bir kesiminden Erdoğan’a verilen destek gitgide zayıfladı ve tehlikeli bir hal aldı. Yolsuzluğu güçlendirdi, hukukun üstünlüğünü yıprattı.
TÜRKİYE, ABD VE NATO MÜTTEFİKLERİNE MESAFELİ DURDU
Rusya ve İran’a yakınlaşırken ABD ve diğer NATO müttefiklerine mesafeli durdu. Ülkeye çok az yabancı yatırım geliyor ve Türk sermayesi dışarıya yöneliyor, başka yerlerde daha istikrarlı politik ortamlarda daha iyi gelir (getiri) arıyor.
Gerçek şu ki 2019’da gerçekleşmesi gereken seçim, Erdoğan’ın kırılganlık duygusu ve iktidarda kalma hırsıyla 18 ay öne çekildi. Bugüne kadar Erdoğan, 2015 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin parlamento seçimlerinde kaybetmesi, 2016’da yapılan başarısız bir darbe ve kendisi ve ailesi hakkındaki yolsuzluk iddiaları ile sarsıldı.
Şimdi, Türkiye ekonomisinin başı dertte, lira değer kaybediyor ve kentli, orta sınıf ve genç seçmenler de dahil olmak üzere partisine olan ilgi giderek azalıyor. Bunun farkında olan Erdoğan, popülerliğini daha fazla yitirmeden başka bir başkanlık dönemini daha güvence altına almayı umuyor. Anketlerin çoğu Erdoğan’a olan desteğin yüzde 51’den fazla olmadığını söylüyor.
ERDOĞAN’IN KAYBEDECEK ÇOK ŞEYİ VAR
Yakın zamanda kendisine muazzam bir mega saray ve devasa bir cami inşa ettiren Erdoğan’ın kaybedecek çok şeyi var. Bu seçim sonrasında, geçtiğimiz yıl referandumda çok az bir oy farkıyla onaylanan anayasa değişikliklerinin hayata geçirilmesi bekleniyor.
Değişikliklere göre, şu anda seçimle işbaşına gelen bakanlar kurulu, devlet başkanı tarafından atanan danışmanlar ve milletvekilleri arasından belirlenebilecek.
Pek çokları, böylesine bir sistemin meclisi, özellikle de Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ve partisinin kontrolünü elinde bulundurması halinde, sadece bir tasdik kuruluna dönüştürmesinden korkuyor.
Geniş yetkileri göz önüne alındığında, Erdoğan’ın seçimi kazanması kaçınılmaz. Başbakan ve cumhurbaşkanı olduğu üç dönem boyunca parlamento, ordu, yargı ve medya üzerindeki kontrolünü her türlü güç, yolsuzluk, hükümet bildirileri kullanarak daha da pekiştirdi.
Ezici bir çoğunluğu Erdoğan ve yandaşları tarafından kontrol altına tutulan Türk medyası, seçim sürecinde Erdoğan’ın rakiplerine çok az ilgi gösterdi. Erdoğan, muhalifleri ezmek adına, 120’den fazla gazeteciyi gözaltına aldırdı ve 180’den fazla medya kuruluşu kapatıldı.
MUHALİFLER İŞTEN ATILDI
Darbe girişiminden bu yana, aralarında ordu subayları, öğretmenler ve siyasi muhalifler bulunan yaklaşık 50 bin Türk tutuklandı ve 110 bin hükümet çalışanı işinden atıldı.
Bütün bunların hepsi de darbe sonrasında dayatılan olağanüstü hal döneminde gerçekleşti ve bu olağanüstü hal (OHAL) hâlâ yürürlükte.
Türkiye, İncirlik’te Amerikan kontrolü altında taktik nükleer silahların bulunduğu önemli bir hava üssü işletiyor. Ancak Erdoğan, ABD’yi azarlamaktan geri durmuyor ve Türkiye’nin Güneydoğusu’ndaki Kürt ayrılıkçı gruplara ve Suriye ve Irak’taki Kürt müttefiklerine saldırarak halkın milliyetçi duygularını okşuyor.
Ancak bütün bunların hiçbiri Erdoğan’ın kendini güvende hissetmesine yetmedi ve bu yüzden başka adımlar attı: Ülkenin aşırı sağcı Milliyetçi Hareketi Partisi ile bir ittifak kurdu. Yüksek Seçim Kurulu, damgasız oy pusulalarının geçerli sayılması, bazı seçim merkezlerinin taşınması gibi uygulamalarıyla adil bir seçim sürecinin yaşanmasına gölge düşürdü.
Erdoğan endişeli olmak da haksız sayılmaz. Kendisine karşı yarışan beş adaydan ikisi – Merkez sol Cumhuriyet Halk Partisi’nden Muharrem İnce ve Yeni İyi Partili (İyi Parti) muhafazakâr bir milliyetçi olan Meral Akşener- aynı ittifak çatısında mücadele veriyor, büyük bir coşku oluşturuyor ve Erdoğan’a ciddi anlamda meydan okuyorlar.
Bu iki aday güçler ayrılığına dayalı bir parlamenter sisteme geri dönüşü savunuyorlar. İnce, daha bağımsız bir yargı, daha fazla kişisel özgürlük ve aşırı hükümet harcamalarına son vermeyi de vaat etti.
İNCE, ERDOĞAN’I ZORLAYACAK
Analistler, İnce’nin, muhtemelen temmuz ayında gerçekleşecek ikinci turda Erdoğan’ı zorlayabilecek bir potansiyele sahip olduğunu muhalefetin kurduğu ittifakın parlamentoda çoğunluğu kazanabileceğini söylüyorlar.
Böylesi bir sonuç, hapishaneden seçim çalışmalarını yürüten Selahattin Demirtaş liderliğindeki Kürt seçmenin desteği alındığında gerçekleşebilir. Erdoğan, Kürt seçmenin katılımını azaltmak amacıyla Demirtaş’ın tutuklanmasına da sebep olmuştu.
Erdoğan’ın iktidarda kalmak için elinden geleni ardına koymayacağı bekleniyor. Ancak böylesi bir hareket, halkın tepkisine neden olabilir ve böylece ekonomik ve politik istikrar daha da zayıflayabilir.
Kaçırılmaması gereken, Türk muhalefetinin bir sene öncesine kıyasla bu pazar günü bir şansının olması. Sert politikacı Erdoğan, her şeyi denedi ancak siyasi rakiplerini alt etmeyi başaramadı. NATO’nun en stratejik üyelerinden birinde demokrasinin alevi, küresel popülizm dalgasında henüz yok olmadı.”