"Sekiz buçuk sene süren Barla hayatında Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nurların dörtte üçünü yazmıştır. İlk yazılan Risale de Onuncu Söz olan Haşir bahsidir."
Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Niçin Haşir ve Neşrin İnkarından Başladılar?
Cumhuriyetin ilanından sonra Milli Eğitim'in Talim-Terbiye bölümünde bazıları bu sömürgeci anlayışın sanki temsilciliğini yapıyor gibi tamamen batılı olmak için gençlerin İslamiyetten soğuması planları üzerinde durmuşlar, hatta âhiret inancını inkâr üzerine hesaplar yapmış ve Ayna Dergisi gibi mevkutelerde halkın itibar ettiği meşhurlara şöyle tuzak sorular sormuşlardır: “(Hâşa!) Siz âhiret inancı gibi bir saçmaya inanıyor musunuz?!.” Şimdi adam “İnanıyorum” dese, saçma bir şeye iman ediyormuş gibi olacak. Yok “İnanmıyorum” dese, dinden çıkacak… İşte bu su-i kastı, Kâzım Karabekir Paşa, Ankara’dan Barla’da bulunan Üstad Bediüzzaman Hazretleri'ne bildirir. Bunun üzerine o da Haşir Risalesini yazıp, matbaada bastırarak, Ankara’daki bazı milletvekili dostlarına ve onlar vasıtasıyla Talim-Terbiyedekilere gönderir. Onlar, okuyunca “Bu çeşit kitaplar olduğu müddetçe biz bu düşüncemizi gerçekleştiremeyiz” deyip o işten vazgeçerler.
O sırada Meclis'te veya Sağlık Bakanlığı'nda yazman / kâtip olan Üstadın yeğeni Abdurrahman Nursî’nin de eline bir nüsha Haşir Risalesi geçer. Onu okuyunca Amcası Bediüzzaman Hazretlerine şöyle bir mektup yazar: “Aziz mamo! (yani amcacığım) Esselâmü aleyhim. Ellerinizden öper, dualarınızı beklerim. Sıhhat haberinizi, irşad edici olan Onuncu Söz (Haşir) Risalenizle beraber Tahsin Efendi vasıtası ile aldım; çok teşekkür ederim. Evvelce gerçi emrinize muhalefet ederek muhterem ve değerli amcamdan ayrıldığıma pişman olmuş isem de ve itibanıza / azarlamanıza müstehak olmuş isem de bu da mukadder imiş. Ve Cenab-ı Hakkın emir ve iradesiyle ve belki de bizim için hayırlı olduğu için oldu. Binaenaleyh ben cehâlet sâikasıyla bir kusur yaptım ve belasını da çektim. Bundan sonra çekmemek için affınızı rica ederim ve duanızı dilerim.”
Bu mektup Üstad’a ulaştıktan iki ay sonra 26 yaşında Abdurrahman Nursi Ağabeyimiz vefat ediyor. Abdurrahman Ağabeyin oğlu Vahdeti, … Abdülmecid Ağabeyin oğlu Nihat ile Ankara’dan, Kastamonu’ya amcaları olan Üstad Hazretlerinin ziyaretine gidiyorlar. Bu husus İhlas Nur –Neşriyatın bastığı Kastamonu Lâhikasının 102. Sayfalarındaki 67. Mektupta anlatılıyor.
Bir dergide karikatürler çizen Vahdet’in iki evladı var. Oğlunun ismi Abdurrahman Selçuk Sipahioğlu, kızının ismi Hatice Elçin Sipahioğlu Oğlu Profesör ve bir musiki üstadı. Bir üniversitede de hoca… Elçin ise Teksasta…
Tekrar HAŞİR Risalesinin yazılmasına dönecek olursak: Sekiz buçuk sene süren Barla hayatında Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nurların dörtte üçünü yazmıştır. İlk yazılan Risale de Onuncu Söz olan Haşir bahsidir. Eğridir Gölü sahillerinde “Şimdi bak Allah’ın Rahmet Eserlerine; arzı, (kışta) ölümünden sonra (baharda) nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki, O (Allah) ölüleri de tekrar diriltecektir. O, herşeyle hakkıyle kadirdir.” (Rum Suresi, 30/50) meâlindeki âyet-i kerimeyi 1927 yılı baharında, Mart-Nisan aylarında “Rahmet-i İlâhiyenin eserlerini dağ ve bahçelerde müşahedesinden sonra kırk defaya yakın okuması üzerine” kalbine doğan ilhamla kaleme almıştır. Bu mübarek Risale, öldükten sonra dirilmeyi aklî ve mantıkî delillerle isbat eder. İbn-i Sîna gibi bir dâhinin “Haşir meselesi, aklî değil, naklîdir. Akıl bu yolda gidemez” dediği haşri, en basit bir anlayışa bile kabul ettirecek rahatlıkta Üstad Hazretleri yazmıştır. Barla’lı tüccar Bekir Dikmen bu Risaleyi İstanbul’a giderek eski harflerle 63 sayfa olarak bastırmıştır.
Üstad Hazretleri daha sonra, o günlerde oralara gelen Fevzi Çakmak Paşa ile Fahrettin Altay Paşadan haberdar olunca bir Haşir Risalesi göndermek istemiştir. Bunu, dindar bilinen ve Üstad’a saygısı olan hatta Üstad Burdur’da iken oradaki üst seviye görevlilere “Bediüzzaman’a saygılı davranan, o değerli bir âlimdir.” meâlinde sözler söyleyen Fevzi Paşa’ya mı, yoksa Fahrettin Altay’a mı verelim sorusuna karşı, Üstad Hazretlerinin “Fahreddin Paşa’ya verin” diyor. Bunun hikmeti Menemen olayından sonra anlaşılıyor. Çünkü daha sonra Fahrettin Altay, “Eğer Bediüzzaman’ın Haşir Risalesini okumasaydım, belki bu kadarla kalmayıp binlerce insan Menemen’de idam edilecekti.” diyor.