Nükleer denemelerin başlaması küresel krizlerin habercisi!

Nükleer silahlar ve nükleer bombalar bir kez daha dünyayı tehdit ediyor. ABD ve Rusya'dan peş peşe gelen açıklamalar endişeleri artırıyor. Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu gelişmeleri okurları için ele aldı.
Küresel bir krize dönüşen Rusya-Ukrayna savaşı beraberinde küresel nükleer silahlanma yarışını da körükledi. ABD ve Rusya, karşılıklı olarak nükleer silahlanma kontrol sistemlerini ya iptal ediyor ya da askıya alıyor. Bu gelişmeyle birlikte bütün insanlık, dozajı yüksek tehlikelere doğru sürükleniyor. Çünkü Rusya'nın nükleer test hazırlıklarından söz etmesi, Soğuk Savaş döneminden kalma klasik bir "risk yönetimi" ve "yüksek riskli diplomasi" örneği. Amacı, Batı'ya stratejik maliyetleri hatırlatarak onu dizginlemek. Ancak bu tür bir strateji, kontrol edilmesi zor bir gerilim sarmalını da tetikleyebilir. Önümüzdeki haftalarda ABD'nin tepkisi ve iki taraf arasındaki diplomatik kanalların ne kadar işlediği, dünyanın yeni bir nükleer testler çağına girip girmeyeceğini belirleyecek.

Bilindiği gibi, 1968 yılında “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması” yapılmıştı. Bu anlaşma halen yürürlükte olsa bile, diğer bazı anlaşmaların iptali bu temel belgeyi de zayıflatıyor. Ancak mevcut koşullarda nükleer silaha sahip olmayan ülkeler, anlaşmanın amaçlarının artık gerçekleştirilemediğini düşünerek kendi nükleer programlarını başlatma eğilimlerine giriyorlar. 

2002'de, ABD'nin Anti-Balistik Füze Anlaşması'ndan çekilmesi sonrası, aşama aşama neredeyse tüm önemli anlaşmaların yürürlükten kalktığını görüyoruz. Avrupa'da Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (CFE-1990) yürürlükten kalktı. Doğu ve Batı blokları arasında güven ve istikrarı geliştirmek amacıyla açıklık ilkesinden hareketle 1992 yılında imzalanan Açık Semalar Anlaşması da artık uygulanmıyor. 

Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Anlaşması, 1987'de ABD ve Sovyetler Birliği arasında imzalandı ve menzili 500 ila 5.500 kilometre olan karadan fırlatılan nükleer ve konvansiyonel füzelerin yasaklanmasını öngören bir silahtan arındırma antlaşmasıydı. Artık uygulanmıyor.

Stratejik Saldırı Silahlarının Azaltılması (START) Anlaşması ise artık bitme aşamasında. Halbuki ABD ve Sovyetler Birliği (ve daha sonra Rusya Federasyonu) arasında uzun menzilli nükleer silahların sayısını sınırlamak ve azaltmak için imzalanmış bir dizi uluslararası anlaşmadır. Bu anlaşmalar, nükleer silahsızlanma çabalarının önemli bir parçasıdır ve stratejik balistik füzeler, denizaltıdan fırlatılan balistik füzeler ve ağır bombardıman uçakları gibi belirli askeri teçhizatlara üst sınırlar getiriyor. START I ve START II ilk anlaşmalarken, güncel şekli de yayınlanmıştı. Ancak bütün bunlar maalesef uygulanmıyor.

Nükleer Denemelerin Yasaklanması Anlaşması yürürlükten kalkıyor mu?


BM tarafından 1996 yılında önerilen “Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması” tüm nükleer denemeleri hem sivil hem de askeri amaçlar için her ortamda yasaklayan, insanlığın huzurunu nükleer tehlike adına garanti altına alan önemli bir belge. Buna rağmen nükleer denemeler tekrar başladı. 

“Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması” halen yürürlükte olsa bile, denemelerin başlatılma isteği bunun etkisini çok ciddi zayıflatacak. Böyle olduğunu karşılıklı açıklamalardan okuyabiliyoruz. 

Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov, ABD'nin son yıllarda silah kontrol anlaşmalarından çekilme eğiliminde olduğunu ve nükleer test moratoryumundan çıkmasının bu politikanın devamı olacağını, ayrıca ABD'nin nükleer cephanesini modernize etmesi, füze savunma sistemleri ve hipersonik silahlar geliştirmesinin küresel istikrarı baltalayacağını ifade etti. Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov ise ABD'nin nükleer test hazırlıklarını gizlice yürütüyor olabileceği uyarısında bulundu. Gerasimov, bu tür hazırlıkların aylar veya yıllar alabileceğini ve kendi açılarından zaman kaybedilmemesi gerektiğini vurguladı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın geçtiğimiz hafta yaptığı ülkesinin Nükleer Füze denemesi yapmaya hazırlandığı ve bunun hazırlığının yapılması için Pentagon'a emir verdiğini açıklamasının ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'den misilleme açıklaması geldi. Putin'in, bakanlıklara "nükleer silah testlerinin hazırlık çalışmalarının başlatılmasının olasılığı" hakkında öneri sunma talimatı vermesi, uluslararası kamuoyunda şok etkisi yarattı. Bu hamle, Rusya'nın nükleer politika ve diplomasisinde önemli bir potansiyel dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

ABD'den Gelen Sinyaller ve Rusya'nın Tehdit Algısı


Rusya'nın üst düzey askeri ve istihbarat yetkilileri, ABD'nin sadece sözlerle kalmayıp, fiili olarak da nükleer cephanesini modernize ettiğini, füze savunma sistemleri geliştirdiğini ve Rusya'ya yönelik "önleyici vuruş" senaryoları düzenlediğini iddia ediyor. Bu bağlamda, Rusya'nın hamlesi, ABD'den tehditlere karşı "asimetrik bir caydırıcılık" stratejisinin bir parçası olarak görülüyor. Rus yetkililer, hazırlık sürecinin "birkaç aydan birkaç yıla" kadar sürebileceğini belirtiyor. Rusya'nın Arktik Okyanusu'ndaki Novaya Zemlya test sahasının, hızlı bir şekilde testlere hazır hale getirilebileceği ifade ediliyor. Bu, Rusya'nın teknik olarak ABD'den daha hızlı harekete geçebileceği anlamına geliyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 5 Kasım'daki Güvenlik Konseyi toplantısı sonrasında verdiği nükleer testlere ilişkin talimatın uygulamaya alındığını açıkladı. "Cumhurbaşkanı'nın talimatı zaten uygulamaya konuldu ve çalışmalar devam ediyor. Sonuçlar hakkında kamuoyu zamanında bilgilendirilecektir" ifadelerini kullandı. Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeler toplantısının ana gündem maddesi, nükleer testlerin yeniden başlatılması olasılığıydı. Bu gelişme, Rusya'nın nükleer silah politikasında olası bir strateji değişikliğinin sinyallerini verirken, uluslararası toplumda da geniş yankı buldu. Nükleer denemelerin yeniden başlatılması olasılığı, küresel güvenlik dengelerini etkileyebilecek potansiyele sahip. Lavrov'un açıklaması, Rusya'nın bu konudaki hazırlık çalışmalarının resmi olarak başladığını teyit etmiş oldu.

Elbetteki bu söylemlerin bir pazarlık kozu olarak kullanılması sözkonusu. Rusya, nükleer test tehdidini masada, özellikle de Ukrayna savaşı bağlamında, Batı'dan taviz koparmak için kullanabilir. Amaç, fiilen test yapmadan, Batı'nın politikasını değiştirmeye zorlamak olabilir. Fakat, ABD veya Rusya fiilen nükleer testlere başlarsa, bu 30 yıllık fiili moratoryumun sonu anlamına gelir. Bu durum, Çin, Hindistan, Pakistan ve hatta Kuzey Kore gibi diğer nükleer güçleri de bir yarışa sürükleyebilir. Yeni bir nükleer silahlanma yarışı dönemi başlayabilir. Sonuçta Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Anlaşması (CTBT) fiilen geçersiz hale gelir. Bu, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) rejimini de baltalayabilir. Nükleer silaha sahip olmayan ülkeler, nükleer güçler taahhütlerini yerine getirmediği için anlaşmadan çekilebilir ve kendi nükleer programlarını başlatabilir.

Ancak Rusya’nın algısından farklı olarak, Avrupalı siyasetçilerin nükleer savaş olasılığını gerçekçi bir tehdit olarak görmemeleri riski artırıyor. Haklı bir insani refleks olarak, Soğuk Savaş dönemindeki nükleer korkunun yerini, sınırsız bir güven duygusu almıştı. Fakat gelinen gün itibarıyla bu algının, Avrupa'nın güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını görüyoruz.

Çünkü sıcak çatışma ortamında bulunan Rusya, farklı boyutlarda füze üretimlerini gerçekleştiriyor. Putin, yeni üretilen nükleer enerjili seyir füzesi 'Burevestnik'in teknik kapasitesine ilişkin, menzil açısından dünyadaki tüm bilinen füze sistemlerini geride bıraktığını ve yüksek hedef vuruş hassasiyetine sahip olduğunu belirtti. Kremlin'de düzenlenen bir törende "Poseidon" nükleer insansız denizaltı ve "Burevestnik" nükleer seyir füzesinin geliştirici ekibine ödüllerini takdim eden Putin, bu stratejik sistemlerin askeri kapasitelerinin yanı sıra sivil alandaki uygulama potansiyellerine dikkat çekti.
10 Kasım 2025 11:56
DİĞER HABERLER