İlahiyatçı Yazar Numan Yılmaz Yiğit'in 'Hizmet Hareketi, diğer tarikat ve cemaatler, AKP' yazısının birinci bölümünü yayınlıyoruz
NUMAN YILMAZ YİĞİT
Hizmet Hareketi Türkiye de bir linç girişimine maruz kaldı. Hizmetleri, gayr-i hukuki bir şekilde acımasızca engellendi. Büyük bir hınçla saldırıldı ve büyük haksızlıklar zulümler işlendi. Birilerince Hizmet Hareketi bertaraf edildi, tehlike(!)geçti. Bu konuda bilerek veya bilmeyerek takındıkları tavırla zalimin ekmeğine yağ süren pek çok kesimler oldu. Bunların başında da Türkiye’deki cemaat ve tarikatlar vardı.
Tarikat, cemaatler ve AKP
Bugün genel olarak bakıldığında birkaçı müstesna cemaat ve tarikatların şu anda AKP tabanını oluşturduğu ve bunu da bir hizmet olarak gördükleri açık. Geçmişte Hizmet Hareketi’ni ’her yerde siz varsınız, bize bir alan bırakmadınız’ ’diyerek tenkit eden bazı cemaat ve tarikatalar, artık rahatlar. Artık bütün alan onların. Geçmişle kıyaslanacak olursa düne göre bugün daha çok imkanlara sahipler. AKP iktidar olabilmek/kalabilmek için bir zamanlar güçlü gördüğü hizmet hareketine ilgi duyarken şimdilerde bu ilgiyi daha kolay bir hedef olan tarikat ve cemaatlere yönlendirdi. İşin garibi, bu ilgi de onların hoşuna gidiyor. Maalesef bizim Anadolu kültür Müslümanlarında yani tekke, cami, tarikat çevrelerinde mevki makam sahibi insanlarla görüşme, oturup kalkma, onların saygı görünümlü davranışlarına karşı -zaaf demeyelim ama-daha kolay bir,’’onore olma’’ durumu var. Bunun sebebi, sadece AK Parti’nin dini söylemleri olmasa gerek. Yıllardan beri sevgi şefkat bekledikleri devlet baba tarafından sürekli dışlanan, hor hakir görülen hatta birinci derece de ‘’iç tehdit-irtica’ ’kapsamında değerlendirilen tarikat, cemaat ve cami halkı, belki de böyle bir sevgi açlığının kurbanı olarak, AKP ve kadrolarından gördükleri ilgiden aşırı memnun görünüyorlar.
AKP’de gayr-ı resmi söylemlerle bu kitleleri etkiliyor. Bazı görünür dini icraatları (cami açmak, Cuma’ya gitmek, Cumhurbaşkanının camide Kuran okuması İHL ve Kuran Kursları açmak vs) ile de bunu destekliyor. Az ya da çok hemen hemen her dini cemaatin şuuraltında yeryüzündeki Müslümanların birlik ve beraberliği, problemlerin çözümü noktasında bir’ ’hilafet-halife ‘’altyapısı, beklentisi vardır. İşte AKP cemaat ve tarikatların bu hassas noktasına dokunuyor ve ‘’halife, hilafet geldi, gelecek’’ sözleri fısıltı halinde dolaştırılıyor. Bir diğer taraftan maddi manevi ‘’Onore ‘’edilen bazı tarikat ve cemaat önderlerinin, çevrelerindeki müntesiplerine ‘’sizin bu kadar el üstünde tutulduğunuz başka bir dönem oldu mu? ’diye sorarak, mevcut yaşanan problemleri normalleştirme gayreti içine girdikleri görülüyor. Onun için de Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal, kültürel iç-dış siyasi sıkıntıları, ne olursa olsun sabredilmesi, savunulması gereken, önemli, dini bir vazife olarak algılıyorlar.
Tarikat, cemaatler ve Hizmet Hareketi
Hizmet ve hizmete gönül veren gönüllüler, 1960 -90 lı yıllardan bu yana dinsizliğe neslin imansızlığına, bizzat şahit olmuş insanlardı. Bu ebedi azabın içine düşen vatan evladını, nesli kurtarmak için dinsizlikle mücadele etmiş, fakat bunu yaparken de kavgayı, anarşiyi değil ‘’ilim, müspet hareket, muhabbet fedaisi’ ’gibi ilkeleri prensip edinmişlerdi. İnsanı sevmiş, ister inansın isterse inanmasın bütün insanları kucaklayıcı bir yol tutmuşlardı. Hizmet, ilmi ve imani yaklaşımları, politikadan uzak durması, siyasi her kesime eşit yakınlığını korumasıyla Türkiye ‘deki solcu-o zaman solcular vardı-sağcı, akıncı ülkücü, alevi, sosyal demokrat pek çok farklı kesimden insanlar, hizmet bünyesinde kendilerine yer bulabilmiş, aynı ortak idealleri benimseyebilmişlerdi. O günlerde de yine şimdiki cemaat ve tarikatlar vardı ancak ya esamisi okunmazdı ya da yok hükmünde idiler. Toplumda herhangi bir ağırlıkları yoktu.
O zamanki Hizmet gönüllüleri kendi meşguliyetlerinin yoğunluğundan adeta kimseyi görecek halleri neredeyse yok gibi idi. Bir sevdanın delisi olmuşlar’ ’yangında yanan evladını kurtarma’ ’telaş ve felsefesiyle gece gündüz durmadan koşturan insanlardı. O günlerde, şimdiki cemaat ve tarikatlara, başlarındaki zatlara karşı edep ve saygıda kusur etmeme hizmet insanının en önemli özelliklerinden biri idi. Hizmete gönül veren insanlar Allah için koşturan ne kadar cemaat, tarikat varsa bütün bunların hepsini, bir çatının altında, bir evi oluşturan farklı odalar gibi değerlendirirlerdi. Hizmet gönüllüleri ders sohbet ve birlikteliklerinde hiçbir zaman herhangi bir tarikat veya cemaatin gıybetini yapmaz, yaptırmazlardı. Onlara diğer cemaat ve tarikatların yaptıkları hizmetler sorulsa, onlardan’ ’Allah razı olsun onlarda hizmet ediyorlar, onlarda bizim kardeşlerimizdir’ ’manasına gelecek sözlerden başka bir söz duyamazdınız. Hatta bazılarının, hizmetten insanlara, bazen öğrenmek, bazen de imtihan maksadıyla’ ’Filan cemaat ne yapıyor, onlar nasıl? ‘’gibi sorular sorduğu çok olmuştur. Aldıkları cevap hemen hemen yukarıdakine benzer cevaplar olurdu. Hatta bu soruyu soran, sonra da gider, o cemaatten birine, hizmeti nasıl gördüklerini sorardı. Maalesef bazı cemaat mensuplarının bu konuda çok kötü imtihanlar verdiği az vaki değildir.
Tarikat ve cemaatlere Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi ve hizmet insanının yaklaşımı
Hizmet gönüllülerinin oluşturduğu meclislerde ya ders yapılır ya meşru dairede samimi sohbetler edilir, ya da istişare olurdu. Herkes, bilhassa hizmeti ve hizmet insanlarını yeni yeni tanıyanlar bunu çok ama çok takdir ederlerdi, ‘’biz başka meclislere de gidiyoruz. Fakat oralarda hep başkalarını çekiştiriyorlar, fakat sizi ne zaman görsek ya ders, sohbet yapıyorsunuz ya da nasıl daha çok insana hizmet götürebiliriz, onu konuşuyorsunuz’ ’derlerdi. Bu aslında Kurani ve nebevi olmaktan başka bir şey değildi. Hizmet insanı ta baştan bu terbiye ile yetiştirilmişti. Muhterem Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi ne kendisi ne de yanında herhangi birinin başka bir Müslüman, cemaat veya tarikat hakkında bırakın gıybet veya tenkidi, edebe muğayir tek bir söz söylemesine dahi müsaade etmez/etmezdi. Onun bu ahlakını bilenler başka cemaat veya tarikatlardan veya onların önündeki rehber zatlardan bahsederken kılı kırk yararcasına, kelimeleri hassasiyetle seçerlerdi. Hatta o kadar çok vakidir ki birisi ‘’Süleymancılar ‘’dese Hocaefendi hemen müdahale eder, ‘’Öyle demeyelim, Süleyman Efendi’nin talebeleri diyelim’ ‘derdi. Hocaefendi, kendisi de ne geçmişte ne de bugün onca yapılanlara rağmen başka cemaat ve tarikatlarla ilgili üzülmek ve duadan başka negatif bir söz sarf ettiğine şahit olunmamıştır.
Türkiye de nerede bir yurt müessese açılsa Hocaefendi , geçmişte, o beldede, dine, ülkeye hizmet etmiş büyük insanların isimlerini verir, verirken de onların ne meşrebine ne de tarikatına bakardı. Fethullah Gülen Hocaefendi den şimdiye kadar binlerce isim istenmiştir. Bu isimler kurum, şirket isimleri olduğu gibi, çocuk isimleri de olabiliyordu. Bilhassa çocuk ismi verirken meşayıhdan pek çok zatın ismini -yakın akrabalarının çocukları da dahil -verdiğine defaetle şahit olan insanlar pek çoktur. 15 Temmuz öncesi elden geldiği kadar diğer cemaat ve tarikatlarla gerek ziyaret gerekse de dua ve fikirlerini almak için hem kişisel hem de kurumsal seviyede pek çok ziyaretler yapıldı. Peygamber Yolu, Ebedi Risalet ve emsali platformların düzenlediği programlara davet edilerek ağırlanmaya çalışıldılar.
Bilindiği kadarıyla bu temaslarda birkaç kişinin özel bazı konulardaki tenkit ve tavsiyeleri dışında umumi olarak hep memnuniyet ve dua ile mukabelede bulunan bu cemaat ve tarikat büyüklerinin, pek çok defa memnuniyetlerini bir mektup ile Hocaefendiye bildirerek yapılan hizmetleri takdir ve teşvik ettikleri de olmuştur.Fethullah Gülen Hocaefendi, Türkiye de olduğu dönemler de fırsat buldukça cemaat ve tarikat büyüklerini ziyaret eder onların hayır dualarını almaya çalışırdı. Onlar kendini ziyarete geldiklerinde tarifi imkânsız bir heyecan duyar adeta onların bir talebesi, müridi gibi hareket eder, saygıda kusur etmezdi. Fethullah Gülen Hocaefendi ‘’Ruhumuzun Heykelini Dikerken’ ’kitabında ‘’Düşünce ve Aksiyon insanı ‘’adlı makalesinde, bu asırdaki düşünce ve aksiyon insanlarını anlatırken şu ifadelerle yer vermişti.’’ Yirminci asrın son yarısındaki aydınları düşünürken, temiz Anadolu evladı, velûd dimağ –temel kriterlerimize ters bir kısım mütalaaların hesabı kendine ait– aşk ve heyecan insanı Nureddin Topçu’yu hatırlamamak; çağın müstesna dimağı engin düşünce..kuluçka sabrıyla civciv bekleyen, mercan gibi sessiz fakat sancılı kan-revân yoluna devam eden, gelecek nesillerin zevkle okuyacakları asrın büyük şair ve nâsiri Sezai Karakoç’u görmezlikten gelmek.. Es’ad Efendi’yi minnetle anmamak, Sami Efendi’ye saygı duymamak, Arvâsi Hazretleri’ni, Ali Haydar Efendi’yi, Mehmed Zâhid Kotku’yu, Alvar İmamı’nı, Serdehl’in Seydâsı’nı, Menzil’in Muhammed Râşit Efendisi’ni bu hizmet örfânesindeki aşk, heyecan ve aksiyonlarıyla yâd etmemek mümkün değil. ’Bu ve benzeri ifadelere Hocaefendinin dar ve geniş dairelerde yaptığı ders sohbet ve kaleme aldığı yazılarında sıkça rastlamak mümkündür Gülen Hoca Efendi geçmişte ve bugün dine ve insanlığa hizmet etmiş insanları her zaman hayırla yad eder, onlara içten ve samimi olarak saygı duyar.
Yıllarca Zaman gazetesinde yazılar yazan farklı meşrep ve cemaatlerden insanlar vardı. Samanyolu TV' de yayınlanan ‘’Abide Şahsiyetler’ ’belgeselinde, aylarca, bu asırda yaşamış önemli tarikat ve cemaat önderleri uzun uzun anlatılmış, yeni nesillere tanıtılmaya çalışılmıştı. Hizmet insanları hizmet ettikleri yerlerdeki tarikat ve cemaat büyüklerini sürekli ziyaret ederek dua ve tavsiyelerini almaya çalışır, eğer bir ihtiyaç bildirirlerse ellerinden geldiğince yardımcı olmayı bir vazife bilirlerdi.
Peki Fethullah Gülen Hocaefendi, Hizmet hakareti ve hizmet gönüllülerinin bu tutum ve davranışlarına mukabil diğer cemaat ve tarikarlar acaba nasıl bir karşılık verdiler? İsterseniz onu da bir sonraki yazıya bırakalım.