''Hareket edeceği akşam, İstanbul’dan bir mesaj attı hicrete bir adım önden çıkmış arkadaşına. ‘’Çıkıyoruz, dua edin’’ dedi sadece, detay vermedi.''
Necdet Çelik / Tr724
Uğur Abdurrezzak mesleğinde çok başarılı bir İngilizce öğretmeniydi. Edebiyat öğretmeni eşiyle birlikte Pendik’te Velibaba Teknik Anadolu Lisesi’nde kısa sürede herkesin gönlüne girmeyi başardılar. Uğur hoca, idarecilik vazifesi de yürütüyordu. Ayşe öğretmen ise, okuldaki her türlü aktivitenin altına elini sokardı. Yazdığı ve oynattığı piyeslerde edebiyatını konuştururdu. Oğulları Abdülkadir Enes müstesna bir çocuktu. Ataşehir’de dahi çocuklar için açılan okula devam ediyordu.
2015 yazında İstanbul’dan Kocaeli’ni Kartepe ilçesine tayin edildiler. Şevk atına binip küheylanlar gibi koşturdular okuldan okula. Ancak, ağız tadıyla bir yıl geçirebildiler. Meş’um tarih 15 Temmuz, Abdurrezzak ailesi için de kabusun başlangıcı oldu. Cadı avına önce Uğur öğretmen kurban gitti. Tutuklandı, Kandıra cezaevine kondu. Gözaltı zulmünü Ayşe öğretmen bir gün tattı. 675 sayılı KHK ile Uğur öğretmen, 686 sayılı KHK ile Ayşe öğretmen mesleklerinden atıldı.
Kolu kanadı kırılan Ayşe öğretmen, çanta ve eşarp satarak dertlerini unutmaya çalıştı. Kayınpeder Halil Abdürrezzak, tek evladının emanetlerine sahip çıktı. Evini Kartepe’ye taşıdı. Gelini ve torunlarına kol kanat gerdi. Açık görüş için Kandıra’ya beraberce gidip geldiler.
Uğur öğretmen, 11 ay tutuklu kaldı, ocak ayında adli kontrolle serbest bırakıldı. Ailesiyle bir aradaydı artık; lakin ülkenin ufkunda ışık görünmüyordu. Tahliye olan bir arkadaşı, yeni bir iftiracı yüzünden bir kez daha tutuklanınca, Uğur öğretmen çok endişelendi. Eşine danıştı; hicrete karar verdiler. Ancak bunu herkesten gizlediler. Yola çıkmadan iki gün önce bir mağdur aileyi ziyaret ettiler. Fark ettirmeden onlarla helalleştiler.
‘’ÇIKIYORUZ, DUA EDİN’’
Hareket edeceği akşam, İstanbul’dan bir mesaj attı hicrete bir adım önden çıkmış arkadaşına. ‘’Çıkıyoruz, dua edin’’ dedi sadece, detay vermedi.
Sınırın ötesindeki dostları, takip eden gün boyunca haber bekledi Uğur öğretmenden. Eğer yakalanmamış iseler, eski mesaidaşlarını misafir edeceklerdi. Muhacir oldukları memlekette onlara ensarlık yapacaklardı. Beklenen hicret yolcuları yerine, o korkunç haber ulaştı hanelerine. İnanmak istemediler, lakin fotoğraflardan Ayşe öğretmeni teşhis ettiler.
Cesetler arasında Uğur hocanın olmayışı umutlandırdı hicretteki tüm dostlarını. ''Uğur hoca çok iyi yüzücüdür. O karaya ulaşmıştır.'' diye sayıklayıp durdular ismini. Ancak, bottaki tek ailesiz kişi Fatih Yaşar idi kıyıya ulaşabilen.
Umutlar iyice azalsa da tükenmiş değil. Gönüldaşları, Uğur hocadan sürpriz bir telefon bekliyor hala. Bir yandan da şu muhasebeyi yaparak: ''Kurtulmak Uğur hoca için kurtuluş mu olacaktı? İmtihanın büyüğü başlayacaktı onun için…''
HİZMETLE YOĞRULMUŞ ANADOLU İNSANLARI
Anadolu insanının Hizmetle yoğrulmuş haliydi Abdurrezzak ailesi. ‘’Hem Ayşe öğretmenin, hem Uğur hocanın başına gelenleri duyup da vicdanı sızlamayacak kimse, insanlığını sorgulamalı.’’ diyor bir dostu. Her ikisi de tam bir Hizmet insanıydı, göze batmazlar, icraatlarıyla arkalarından konuşulurdu.
Hicretteki dostları, onları kucaklayamamış olmaktan mahzun. Selanik’ten Almanya’ya hepsinin ortak pişmanlığı ise; bu nadide aileye ilişkin ellerinde fotoğraf dahil bir tek hatıra kalmayışı. Hayatlar da hatıralar da darmadağın olmuştu bu süreçte. Lakin hepsinin bir umudu var; hesap gününde Abdurrezzak ailesi tarafından tanınmak.