'O anda cânı gönülden, tam bir ihlâsla; “Allah” diye...'

Samanyoluhaber.com yazarı Ebu Abdurrahman, 'İNCE!.. İNCE!.. İNCE!..' başlıklı yazısında tarikat terbiyesinden yola çıkarak zulüm altında bulunanların takip etmesi gereken virdleri anlatıyor.

"İNCE!.. İNCE!.. İNCE!.."

Taptuk Emre, Yunus Emre’ye bir zaman “Ben bilmem!” zikrini vermiş. Bir müddet Yunus Emre hep “Ben bilmem! Ben bimem!” demiş, durmuş. Bu onun zikri olmuş. Böylece nefsini terbiye etmeye çalışmış… Şeyhi “Yeter! Tamam!” deyinceye kadar.

Bir tarikatın zikri ise, derin derin düşünüp hayrete vararak sadece “Yâa” demekmiş… Bir seferinde ilk defa aralarına katılan biri, iki defa “Yâa!.. Yâa!..” deyince israf-ı kelam etti, diye kendisini ikâz etmişler… Aslında tarikattan atabilirlermiş… Garibim,  toy bir acemi olduğu için, uyarmakla yetinmişler.

Babamın dil ile ilgili yazılarından birisinde, bir kabileden bahsediliyordu. Bu kabilede “İNCE” diye tek bir kelime varmış. Bütün mânaları bu tek kelime ile ama çeşitli sesler çıkararak ifade edebiliyorlarmış. Yani, ince söyleyince başka kalın söyleyince başka, bağırarak “İNCE!” deyince başka, alçak sesle deyince bambaşka bir mâna ifade ediyormuş… Ne kadar enteresan değil mi? 

Ama daha enteresanı Cenab-ı Hakk'ın Güzel İsimleri olan Esma-i Hüsna’nın okunuşunda… -İhlaslı- ihlassız… Gönülden-dilden okumaya göre isimler…

Sirkte çalışan cambazlardan birisi ipte oynarken nasıl olmuşsa, ipten kaymış ve çok yüksekten düşmeye başlamış, o anda cânı gönülden, tam bir ihlâsla; “Allah” diye can korkusu ile öyle ihlaslı bir bağırmış ki, çok şişman birisinin üzerine düşmüş; şişman sizlere ömür ama cambaz kurtulmuş. Bu menkıbe dillere destan olmuş. Hatta mühim bir şahsiyet, “Şu milletin hocaları, dindarları, ehl-i tarikleri işte böyle bir ‘Allah!’ diyebilseler, ülkemiz her türlü problemden ve her çeşit dertten kurtulup halâs olur.” demiş.

Demek ki, “Allah!” demekten demeye fark var. Aynı kelime ama söyleme biçimi farklı olunca tecelli ve tezâhürler de farklı farklı oluyor.

Her gün çekebilsek keşke “Lâtif” ismini 129 defa… 

Ama şöyle “Yâ Lâtifü yâ Allah!” diyerek… 

Neden?

Bazı isimler çarpım değerleri kadar çok çekilirse. Yani mesela; “Lâtif” ismini 129x129 olarak çekersek, kınından çıkarılmış kılıç gibi olabilir ve insanın orasını burasını farkında olmadan kesebilir. Onun için “Yâ Lâtifü yâ Allah!” denilince, bütün Esmâ-i Hüsnâyı içinde bulunduran, Mübarek Allah lâfzı, dengelemiş olur…

Bir de şahısların üzerinde, bütün Esmâ’nın tecellisi olsa da bazı isimler baskın olabilir. Yani o kişinin bir nevi İsm-i Azamı olabilir. Mesela, Hz. Ali Efendimiz'in Ferdün, Hayyün, Kayyûmün, Hakemün, Adlün, Kuddûsün altı isim... Üstad Hazretleri bunları, Otuzuncu Lem’a’da izah etmiştir. Ayrıca Eskişehir Hapishanesi'nde hem kendisi, hem de talebeleri 24 saatte 171’er defa bunları çekmişlerdir...

Peki, hangi insanda hangileri baskın Esmâdır, bunu bilmek mümkün müdür. Bunun üç yolu olabilir.

1- Yâ Cenab-ı Hak o kişiye ilhamen veya rüyasında bildirir.
2- Veya, bir Mürşid-i Kâmil zât, keşfen bilip söyleyebilir.
3- Yahut insan Esmâ-i Hüsnayı okurken kalbine, ruhuna yakınlığı hissettirilen isim veya isimler olabilir.

İnsan eğer bilebilirse, bunları okuyarak inkişafını sağlayabilir. Bu isimler hürmetine Cenab-ı Haktan isteklerini dileyebilir. Ama bunları kendine ait bir sır gibi de saklaması lâzım… Bunlar böbürlenmek aracı değildir… 

EBU ABDURRAHMAN

17 Şubat 2017 14:29
DİĞER HABERLER