'Almanya'ya Hoşgeldiniz' (Willkommen in Deutschland) filmi, 'acı vatan'ın hikâyesini alışılmışın aksine tatlı bir dille anlatıyor.
Senaryoyu kardeşiyle birlikte kaleme alan filmin yönetmeni Almanya'daki üçüncü kuşaktan Yasemin Şamdereli, aile içi cinayetlerin olmadığı 'normal' Türklerin varlığına vurgu yapıyor: "Her Türk ailesinin hikâyesi bu kadar dramatik gelişmiyor."
Almanya ile Türkiye arasında 1961'de imzalanan işçi alımı anlaşmasının 50. yılı, devlet erkânının da katıldığı karşılıklı etkinliklerle kutlanıyor. Yarım asırlık geçmişe sahip, üç kuşağı da derinden etkileyen bu 'ağır' meselenin insanî yönünü anlatan 'Almanya'ya Hoşgeldiniz' (Willkommen in Deutschland) filmi ise şu an sinemalarda. Üçüncü kuşaktan Yasemin Şamdereli'nin yönettiği ve kardeşi Nesrin ile birlikte senaryosunu yazdığı film, 'acı vatan'ın hikâyesini tatlı bir dille anlatıyor. Yönetmen ve senarist iki kız kardeşin bu 'tatlı' tercihi, "Nihayet, aile içi cinayetlerin olmadığı 'normal' Türkleri de anlattıkları için" Almanya'daki Türklerden olumlu tepki almış. İlk gösterimini şubat ayında 61. Berlin Film Festivali'nde yapan filmin yönetmeni Yasemin Şamdereli ile Berlin'den sonra ikinci kez söyleştik. Mahcup bir eda ile "Türkçem çok iyi değil, Almanca cevaplasam olur mu?" diyen Şamdereli'yi kıramayıp 'olur' deyince iki dil arasındaki köprüyü kurmak da Almanya'daki arkadaşımız Hasan Ümitcan Yılmaz'a kaldı.
Almanya'da yaşayan Türkler ile ilgili daha önceki filmlerde hep dramatik hikâyeler ağırlıktaydı. O dramatik durumları koruduğunuz halde, meseleye komedi tarafından yaklaşmanızın sebebi neydi?
Nesrin ve ben, buradaki Türklerin dramıyla ilgili hikâyelere artık doymuştuk. Çünkü çok fazla anlatıldı. Böyle bir gerçeklik elbette ki var; ancak medyada ve sinemada yansıtılanların tamamı bu tür örneklerle dolu. Halbuki herkesin, her Türk ailesinin hikâyesi bu kadar dramatik gelişmiyor. Biz kendi ailemizi, gerçek hayatta da karşımıza çıkacak bir aileyi göstermek istedik. Bir de, artık Türklerin homojen, tektip bir kitle olmadığını ve her ailenin farklı deneyimler yaşadığını anlamak gerek.
50 yıl sonrasından bakılınca o hep bahsedilen 'uyum sorunu' aşılıp çok kültürlü bir yapıya ulaşıldı mı?
Son yıllarda Almanya'nın kültürel açıdan daha zengin bir ülke haline geldiğine inanıyorum. Dışarıdan gelen insanların da bunda payı var tabii ki. Ben, genel kanının aksine, birlikte yaşamanın 'oturduğunu' düşünüyorum. Artık şu kabul edildi; Almanya göç alan bir ülke ve bu durum, toplumun sosyal ve kültürel açıdan daha renkli ve zengin olmasını sağlıyor. Elbette ki, hâlâ sorunlar var. Ama 50 yıl sonra baktığımızda, burada doğup büyüyen Türklerin, kendilerini Almanya'nın bir parçası gibi hissetmesi güzel bir şey.
Türk işçiler, Almanya'da ve Türkiye'de beklediği itibara biraz geç mi kavuştu? Şimdilerde, Almanya'da yaşayan Türklerin karşılaştığı en önemli sorun nedir?
Bence, buradaki Türkler ile başka ülkelerde yaşayan insanlar aynı zorluklarla karşılaşıyor. Almanya'da, sıkı ve iyi bir okul eğitimi olmadan yapılabilecek çok az iş var. Bu yüzden, Türklerin öncelikli meselesi, çocuklarını iyi okullarda okutmak olmalı.
ÜÇÜNCÜ KUŞAK, FİLMİ DAHA ÇOK SEVDİ
Filmin Almanya'daki vizyonu nasıl geçti? Almanlardan ve Türklerden nasıl tepkiler aldınız?
Film, Almanya'da 10 Mart'ta vizyona girdi ve yakın bir zamana kadar gösterimde kaldı. Yaklaşık bir buçuk milyon seyirciye ulaştık ki, bu çok ciddi bir başarı. Daha güzel olanı da hem izleyiciden hem de eleştirmenlerden kabul gördü film. 1., 2. ve 3. kuşaktan pek çok Türk, filmde kendi hikâyelerini bulduğunu söyledi. Özellikle üçüncü kuşak, filmi daha çok sevdi. Tepkiler genelde, Türklerin sonunda 'normal' bir şekilde perdeye yansıtılmasından duyulan sevinçlerden oluşuyordu. Hatta bazıları, "Aile içi şiddet ve cinayetlerin olmadığı 'normal' bir Türk ailesinin anlatıldığı için" bize teşekkür etti. Almanlar cephesinde ise kendi kültürlerini buradaki Türk işçilerin gözünden seyretmenin zevki vardı. Aslında Almanların espri anlayışı, onlara yakıştırılandan daha fazla. Esprilere ve yabancıların kendilerini algılama şekline çok güldüler.
Türkiye'deki çekimler nasıldı? Türkiye'de resmî veya özel herhangi bir destek aldınız mı?
İzmir'deki çekimler çok iyiydi ve o günlere geri dönmeyi çok isterim. Anka Film'den çok destek gördük, onlar olmadan filmin Türkiye ayağı kesinlikle daha zor olurdu. Anka Film'e ve Ali Akdeniz ile Funda Ödemiş'e bu vesileyle çok teşekkür ediyorum. Çekimler yorucuydu, fakat Türkiye'nin bizim filmde gösterdiğimizden daha fazla, rüya gibi bir görsel zenginliği var. İnsanlar her daim yardıma hazır ve sıcakkanlı.
Filmdeki Türk ailede çok baskın bir 'kimlik' sorunu var. Günümüzde, bu sorun ne aşamada? Üçüncü kuşak kendini nasıl tanımlıyor?
Almanya'daki tüm Türkler adına değil ama kendim, çevremdekiler ve gözlemlediğim Türkler ile ilgili olarak şunu söyleyebilirim; kimlik sorunu hâlâ devam ediyor. Özellikle de genç kuşaklar bu sorunu daha çok yaşıyor. Fakat olgunlaştıkça kendi kararlarını veriyorlar. Almanya, onların doğup büyüdüğü ülke; dolayısıyla onların vatanı. Önemli olan, sistemin göçmen geçmişine sahip insanlara yaklaşımı. Bu yüzden, misafir işçi ailelerin çocukları diğer öğrencilerden daha çok çalışmalı.
İkinci sinema filmi için çalışma var mı? Senaryo, hikâye nedir?
Öncesinde iki televizyon filmim vardı benim. İlk sinema filmimiz için iyi bir başlangıç oldu. Şimdi Nesrin'le birlikte yeni hikâyeler üzerinde çalışıyoruz. Fakat şimdilik 'sır' veremeyiz.