Hurşit Güneş ne demişti? Hayır canım, elbette içinde “Kürt” ve “kucak” geçen uydurma beyanattan söz etmiyorum.
Hurşit Güneş böyle laflar etmez...
Hurşit Güneş’e atfedilen “Kürtler önünde sonunda kucağımıza oturacak” sözü bir dedikodudan ibarettir.
Kınıyoruz...
Kınıyoruz, bunun bir dedikodu olduğunu yazıyoruz, televizyon gibi açık mecralarda dile getiriyoruz, kendimizce “bir hakkı teslim ediyoruz” ama yine de Hurşit Güneş’e yaranamıyoruz...
Bir hakkı teslim girişimim Hurşit Güneş tarafından istiskalle karşılanmıştı...
Benimle konuşulmayacağını mı söylemişti?
Bana laf anlatılamayacağını, dolayısıyla kendi halime bırakılmam gerektiğini mi öğütlemişti? Öyle bir şeyler... Silmediyse Twitter’ında duruyordur. Neyse...
Hurşit Güneş, bir “Hurşit Güneş klasiği” olmaya aday konuşmasında, eğitimin ne kadar da mühim bir şey olduğunu, “eğitim eksikliği ve cehalet çokluğu” yüzünden CHP’nin seçim kazanamadığını söylemişti yahut bunu demeye getirmişti...
Dolayısıyla halk eğitilecek, eğitilmiş halk refahı ve kalkınmayı talep edeceği için, “otomatikman” CHP’ye yönelecek ve “özlenen halk iktidarı” gerçekleşecekti.
Kısacası, “eğitim şart” diyordu Hurşit Güneş...
Dün Engin Ardıç konuyu “toparlayan” bir yazı yazdı.
Daha doğrusu dalgasını geçti.
Sonra da, potansiyel CHP seçmenlerine küçük bir “müzik eğitimi” vererek, özlenen halk iktidarının ilk temellerini attı.
Fakat, küçük bir risk var:
Eğitilmiş kitleler, bakalım, CHP’ye meyledecek mi?
Çünkü, şişede durduğu gibi durmayan ve bidon kafa olmaya teşne tuhaf bir halkımız var. Üstelik göbeği kıllı...
Şu eğitilmemiş haliyle bile yanlışı doğruyu tefrik edebildiğine, hatta seçimlerde “ince ayar” çekebildiğine göre, eğitilmiş ve formasyondan geçmiş haliyle kim bilir hangi çılgınlıkları yapardı.
Güven olmaz...
Bu “eğitim şart” klişesi ya da saçmalığı, bizi ister istemez, kalkınma tercihlerine götürüyor.
CHP’nin iktidar olamamasının nedeni, eğitim eksikliği ya da cehalet fazlalığı değil.
Bilakis, eğitim eksikliği ve cehalet fazlalığı CHP’yi hiç de hak etmediği halde “kurumsal bir yapı” olarak bugünlere taşımıştır.
Halk, ilginçtir, cahil cühela takımının “kalkınmacılık” diye dalgasını geçtiği “sınai kalkınma modeline” yöneliyor ve kalkınmacılığı mihver almış sağ partileri iktidara taşıyor.
Daha doğrusu, refahı, kültürü, çağdaşlığı, iyi yaşama imkânlarını getirecek olan “para”ya yöneliyor.
Demek istiyor ki, “Sen beni eğitme kardeşim. Sen para kazanmamın imkânlarını hazırla, bana adam gibi altyapı hizmeti sun, ben kendimi eğitirim. Kültürü de, refahı da, kaliteli yaşamı da talep ederim... İstersem Mozart dinlerim, istersem İbrahim Tatlıses dinlerim. Oyumu da istediğim partiye veririm...”
Hurşit Güneş, “Hayır, ille de kitleleri eğitip CHP’ye oy vermeye hazır hale getireceğiz” diyorsa, yanılıyor...
Kendisini, Türkiye’deki ticaret burjuvazisinin ve “bidon kafa” tavsif edilen kitlelerin “eğitim durumu” konusunda küçük bir sondaj yapmaya davet ediyorum...
Bazı tanıdıklarım var...
Kendilerini eğitmişler, para kazanıyorlar, harcıalem nargile kafelerinde vakit geçiriyorlar, İbrahim Tatlıses dinliyorlar ama aynı zamanda James Joyce okuyorlar.
Benden duymuş olmasın, CHP’yi de “gerici bir parti” olarak görüyorlar.