Eski MGK Genel sekreteri emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu anılarını anlatırken öyle bir cümleyi ağzından kaçırdı ki; bütün Türkiye hayretler içinde kaldı.
Yirmibeşoğlu yıllardır dönen bir dolabın, oynanan bir oyunun adeta itirafını yaptı.
6-7 Eylül olayları ve Turgut Özal suikastına karıştığı iddialarıyla gündeme gelen Yirmibeşoğlu, kendini savunurken halkın galeyana gelmesi için yaptıkları çalışmaları anlattı.
Ve daha çok yeni yaşadığımız bir tartışmayı akıllara getirdi.
Emekli orgeneral, Kıbrıs’ta sivil direnişi örgütlerken halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi cami yaktıklarını söyledi.
Bizzat kendi ses kaydı var.
‘’Halkın direniş gücünü artırmak için bazı değerlere sabotaj yapılır’’ diyor emekli paşa.
Örnek olarak da cami yakmayı veriyor.
Ve Kıbrıs’ta bunu yaptıklarını anlatıyor.
İstanbul’da gayrimüslimleri hedef alan 6-7 Eylül 1955 olayları öncesi, şartların nasıl olgunlaştırıldığını bir hatırlayalım.
İstanbul Ekspres Gazetesi; Atatürk’ün Selanik'teki evine bomba atıldığı yönünde yalan bir haber yayınlıyor.
Sonra olanlar oluyor.
Şimdi anlıyoruz ki; Yirmibeşoğlu’nun bahsettiği toplumda mukavemet oluşturmak böyle bir şeymiş.
Bu haberle mukavim hale gelen toplumun arasında provokatörler de fişeği çakınca 16 Rum vatandaş hayatını kaybediyor.
Ortalığın yakılıp yıkıldığı olaylarda binlerce ev ve işyeri yağmalanıp talan ediliyor, kiliseler, azınlık okulları yakılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti bütün bu olaylar yüzünden sonraki yıllarda milyonlarca lira tazminat ödemek zorunda kaldı.
Ne de olsa mukavemetin değeri parayla ölçülmez.
Bütün bunlar ne için yapıldı ?
Güya Kıbrıs sorununda Yunanistan'a Türkiye'nin tepkisini göstermek için.
Aslında Türkiye’nin o tarihe kadar Kıbrıs diye bir sorunu da yoktu.
Kıbrıs’ı zorla sorun yapanlar, bu sorun karşısında görüyoruz ki; vatandaşta mukavemet oluşturacak çabayı da esirgememişler.
Adnan Menderes’in artık fazla olmaya başladığını düşünen zihniyet, 27 Mayıs’a doğru giden yolun taşlarını işte böyle döşedi.
Kıbrıs sorununu çıkaranlar, sonra bu sorunu dış politikada bir argüman haline getirip Türk-Rum çatışmasına dönüştürdüler.
Çatışma ortamı kaos demek, kaos istikrarsızlık demek, istikrarsızlık da hükümete müdahale hakkı demek.
Bunlar üstüste eklenince sonuç 27 Mayıs demek.
Bugünlere ne kadar benziyor.
Ak Parti iktidarının ilk yıllarından itibaren neler yaşandığını bir düşünün.
Sabri Yirmibeşoğlu’nun söylediği gibi, son 8 yılda halkı galeyana getirecek ne kadar da çok olay gerçekleşti.
Bizzat emekli paşanın Kıbrıs’ta anlattığı cami yakmanın benzerleri, hükümetin iktidardan indirilmesi gereken şartların oluşması için hazırlanan eylem planlarında yer aldı.
6-7 Eylül olayları; birilerinin Kıbrıs’ın kara kaşına kara gözüne vurulduğundan mı çıkarıldı sanıyorsunuz ?
Bütün o sürecin tek bir amacı vardı.
Menderes’i indirmek ve yönetime el koymak için gerekli zemini hazırlamak.
Türkiye’de 60 yıldır uygulanan şablonu alıp bugüne koyduğunuzda, karşınıza Balyoz darbe planında yer alan camilerin bombalanması ve halkın galeyana getirilmesi çıkıyor.
Karşınıza Hablemitoğlu cinayeti çıkıyor, Hsbc ve Sinagog katliamları çıkıyor, Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması çıkıyor, Danıştay saldırısı, bomba dolu evler, araçlar, kamyonlar çıkıyor.
Kendi jetlerimizin düşürülme planları çıkıyor, Hrant Dink cinayeti çıkıyor.
Bizzat Başbakan Erdoğan için düzenlenen kaç tane suikast planı çıkıyor.
Amaç iç kargaşa çıkarmak ve Ak Parti iktidarına son verip ülkenin üzerine çökmek.
1950’lilerin ortasında faaliyete başlayıp 1960’da Adnan Menderes’in üzerine çöken zihniyet, onlarca kez denemesine rağmen Tayyip Erdoğan’ı alaşağı edip milletin bu kez üzerine çökemedi.
Bir ümitle hala da deniyorlar.
Tophane olayının; bazı medya organları tarafından, 6-7 Eylül olayları öncesi “Atatürk’ün evinin yakıldığı” yalanının ortaya atılmasından pek bir farkı görünmüyor.
Tophane’de bir saldırı yaşandığı gerçek ama sebebi çok farklı.
Bugün yıllardır uygulanan farklı mukavemet şekilleri arasında cami yakılmasının da yer aldığının ortaya çıkması, Balyoz Darbe Planındaki camilerin bombalanması iddialarına ateş püsküren ve kürsüleri yumruklayan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u akla getirdi.
Ne demişti Başbuğ ?
Askeri “Allah Allah” diye hücum ettiren bir ordu, Allah’ın evine nasıl bomba atabilir ?
Üstelik bağırarak.
Başka ne demişti ?
‘’Bu vicdansızlıktır, lanetliyorum’’ demişti..
‘Türk Ordusu’nun da bir sabrı var” diye hepimizi korkutmuştu.
Ve Başbuğ ‘’kimse TSK’yı, dünyanın başka ordularıyla mukayese etmek gibi hataya düşmesin. Biz ne Güney Amerika’nın bilmem ne ülkesinin ordusuyuz, ne Kafkaslar’daki bilmem ne ülkesinin ordusuyuz’’ diyerek bütün topluma nizam vermeye kalkmıştı.
Ne oldu sonunda ?
Çıktı, çok kritik görevlerde bulunmuş emekli bir orgeneral; ‘’biz halkın mukavemeti artsın, galeyana gelsinler diye cami yaktık’’ dedi.
Hatırlıyor musunuz; Başbuğ o çok kızdığı konuşmasında cami yakma iddialarının yalan olduğunu savunup ‘’Allah belalarını versin’’ diye bağırmıştı.
Yirmibeşoğlu’nun itirafının Balyoz’dan ne farkı var ?
Emekli general ‘’cami yaktık’’ dediğine göre, şimdi Başbuğ kime bela okumuş oldu ?
Velhasılı 60 yıldır köprülerin altından çok sular aktı.
Halkın mukavemeti artık sizin yöntemlerinizle değil, demokrasiyle artıyor.
Bunu bir kenara not edin, lazım olur.
twitter.com/aabdulkadiroglu