İçinde birçok eski senatör ve milletvekilleri, Türkiye’de görev yapmış eski büyükelçiler, Washington’daki farklı düşünce kuruluşlarında çalışan Cumhuriyetçi ve Demokrat Türkiye ve Ortadoğu uzmanlarının da yer aldığı mektup 19 Şubat tarihli. Mektupda özellikle Gezi protestolarına ve yolsuzluk soruşturmalarına karşı olarak Başbakan Erdoğan’ın cevap veriş tarzından doğan endişeler dile getiriliyor ve yanıtın ‘’Türkiye’deki mükemmel olmayan demokrasiyi bir otokrasiye çevirme tehlikesiyle’’ karşı karşıya bıraktığını ifade ediyor. Mektup ayrıca yerinden edilen binlerce polis memuru, yüzlerce savcıdan ve internet sansür yasasından bahsediyor. Mektup, bu gibi gelişmelerin Türkiye’de demokrasinin temel prensiplerinden olan 'güçler ayrılığı ve özgürlükleri' yok ettiğinden yakınıyor.
HEM DEMOKRATLAR, HEM CUMHURİYETÇİLER...
Vatan'ın haberine göre; Mektubu imzalayanlar arasında Demokrat Obama yönetiminin ilk Dışişleri Bakanı olan Hillary Clinton’ın siyasi planlama direktörü Anne-Marie Slaughter ve Obama’ya yakınlığıyla bilinen Center for American Progress’deki Türkiye uzmanı Michael Werz gibi Demokrat isimlerin yanısıra, Cumhuriyetçi Başkan George Bush’un kıdemli Ortadoğu danışmanı Elliott Abrams veya yine Muhafazakar kanada yakınlığıyla bilinen Demokrasileri Koruma Vakfı direktörü Clifford D. May gibi uzmanlar da bulunuyor.
Siyasetçi ve uzmanların yanısıra, ayrıca Freedom House gibi uluslararası bilinirliğe sahip İnsan Hakları Derneği başkan ve başkan yardımcısı David Kramer ve Arch Puddington da var. Yani hem Cumhuriyetçi ve Demokrat isimler, hem de siyasi ve insan hakları liderlerlerinin imzaları mektubu oldukça güçlendiriyor. Bu isimlerin birçoğu yazdıkları yazı, analizler veya çıktğı TV programlarıyla ABD hükümetinin özellikle Ortadoğu politikasına ciddi etkide bulunan isimler.
Mektubun dilinin oldukça ağır olduğu ve gözünü budaktan sakınmadığı görülüyor. Bu tür mektupların gönderilmesi çok sık yaşanmıyor. Olsa da, birçok kez farklı çevreler, endişelerini mektuplar halinde ama özel olarak gereken yetkili makamlara gönderebiliyorlar. Bu mektup ise kamuoyuna açık bir şekilde Başkan Obama’ya yazılmış olması daha dikkat çekici.
Mektubun tamamı şöyle:
Sevgili Sn. Başkan,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, onlarca yıldır süren stratejik Türk-Amerikan ortaklığının temel direğini gittikçe daha çok baltalıyor: yani Türkiye'nin gelişen demokrasini. Biz, bu gelişmeden doğan derin hayalkırıklığımızdan dolayı bu mektubu yazıyoruz ve Türkiye'nin izlediği şu anki yol hakkında Türk kamuoyuna Amerika'nın endişelerini netleştirmeniz için sizi (ısrarla) teşvik ediyoruz. Sessizlik, sadece ülkede hukukun üstünlüğünü azaltmak yolunda Başbakan Erdoğan'ı cesaretlendirecektir.
Türkiye uzun süreli ABD müttefiki ve Ortadoğu'da ABD’nin sadece iki demokratik ve istikrarlı ortaklarından biridir. Ama o da (Türkiye’nin demokrasi ve istikrarı da) uzun süre kalıcı olmayabilir. Başbakan Erdoğan’ın iktidarına karşı gelişen olaylara -önce Mayıs 2013’de başlayan büyük halk gösterileri, ve yakın zamanlarda açılan ve hükümetin en yüksek seviyelerine ulaşan büyük yolsuzluklar- karşı Erdoğan’ın yanıt veriş biçimi, Türkiye’nin kusurlu demokrasisini bir otokrasiye döndürmekle tehdit etmektedir. O (Erdoğan) ve partisindeki birçokları konumlarını istismar ederek ve hukukun üstünlüğünü riske atarak, soruşturmaları kapatmakta, yüzlerce savcı ve binlerce polis memurlarını görevden almakta veya yerlerini değiştirmekte, medyanın ağzını bağlamakta, eleştirenleri şeytanlaştırmakta, ve ABD Büyükelçisi de dahil olmak üzere hayali yabancı suçlular bulmaktadır. Bunlardan daha da kötüsü, hükümet olan AKP yargıyı yürütmenin kontrolü altına almak ve devlet otoritesini interneti sansür etmekle genişletmek gibi bazı kurumsal değişimleri zorlayarak, demokrasinin şu gibi yapıtaşlarını ortadan kaldırmaktadır: güçlerin ayrılığı, fren ve denge sistemi ve sivil özgürlükler.
EKONOMİ, TOPLUMİ SİYASET...
Bu gelişmeler şimdiden Türkiye'nin ekonomisini kötüleştirdi, toplumunu polarize etti ve siyasi istikrarını tehlikeye attı. Bazıları, ABD’nin Türkiye ile birçok çıkarı olduğundan -Suriye’deki şiddeti bitirmek ve Suriye halkının acılarını dindirmek gibi- müttefiğini kırmamalıdır düşüncesindeler. Bununla birlikte, eğer Türkiye şu anki ortaya çıkan otoriter dürtülere yenik düşerse, bu durum beraber çalışma kabiliyetimizi çok derinden etkiler ve sonuçta en derin çıkarlarımızı etkilemiş olur.
Biz, Başbakan Erdoğan ve Türk kamuoyunun, ABD’nin sessizliğini, Başbakan’ın halen ABD desteğini korumakta olduğu ve istediği gibi yoluna devam eder anlamlarını çıkarmalarından korkuyoruz. Bu arada, Türkiye'nin demokrasisine olan zarar kötüleşerek devam ediyor. Biz, özel ve kamuoyu önünde olmak üzere, Başbakan Erdoğan'ın otokratik eylemleri ve demagojisinin, Türkiye'nin siyasi kurumlarını ve değerlerini bozduğunu ve ABD-Türkiye ilişkilerini tehlikeye attığını açıkça söylemenin şimdi önemli olduğuna inanıyoruz.
ERDOĞAN'LA OBAMA TELEFONDA GÖRÜŞTÜ
Yaklaşık 6 aydır irtibat kesikliği yaşanan Ankara-Washington hattında dün akşam sürpriz bir görüşme yaşandı. ABD Başkanı Barack Obama, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı telefonla aradı. Görüşmenin, ABD'nin tanınmış 80 isminin Obama'ya yazdığı 'Erdoğan'a karşı sessizliğini boz' mektubundan sonra olması dikkat çekti.
ABD ve Türkiye arasında Gezi protestolarının ardından 17 Aralık rüşvet operasyonları sonrası bir kez daha gerilen ilişkilerde, yeniden en üst düzey temas gerçekleşti. Geçen hafta Beyaz Saray’ın Kıbrıs’ta taraflar arasında yeniden başlayan müzakereler sebebiyle Erdoğan liderliğindeki Türkiye’ye yönelik övgü belirtmesinin ardından ABD Başkanı Barack Obama da Başbakan Erdoğan ile 6 ay 10 gün sonra ilk kez telefonda görüştü. Görüşmede ikili ilişkilerin yanı sıra Suriye, Irak’ta Bağdat ve Erbil’deki Kürt Yönetimi arasındaki enerji anlaşmazlığı, Kıbrıs’taki müzakereler, Türk-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi ele alınırken, Başkan Obama küresel ekonominin sürdürülebilir, dengeli büyümesine olan güçlü ihtiyacın görüşüldüğü bölümde, Erdoğan’a hukukun üstünlüğü mesajı verdi. 17 Aralık’tan beri Türkiye’de yaşanan hukuk tartışmalarına gönderme yapılan Beyaz Saray mesajında, “Başkan Obama, finansal piyasaları güvence altına almak, öngörülebilir bir yatırım ortamını beslemek, ikili ilişkileri güçlendirmek ve Türkiye’nin geleceğine yönelik menfaatler için hukukun üstünlüğüne dayanan sağlam politikaların önemine değindi” denildi.