Odaklanma

Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan'ın yeni köşe yazısın 'Odaklanma' başlığını taşıyor.
Türkiye’de iken bir kış günü, dört arkadaşımla birlikte arabayla Eskişehir’den Ankara’ya geliyorduk. Sabah şiddetli bir kar yağmıştı. Yolların açılmış olabileceğini düşünerek biz de yola çıktık. Yolda bazı yerlerde göz gözü görmüyordu. Ana yol olmasına rağmen, yollar hiç açılmamıştı ve herkes dikkatli bir şekilde yavaş yavaş yol alıyordu. Ne belediyelerin, ne de karayollarının kar temizleme araçlarını görmedik.

Bir arkadaşımız enteresan bir tespitte bulundu ve şöyle dedi; “Karayollarının bu yoldan sorumlu müdürü, büyük ihtimal birileriyle kendi işlerinin dışında başka mevzularla ilgili  konuşuyordur. Onun geceden kar yağacağını haber alıp, elindeki bütün imkanlarla bu yolları sabahın erken saatlerinden itibaren açmaya çalışması, ilk ve en önemli görevi. Eğer bu yapılsaydı biz de, rahatlıkla bu yolları geçer giderdik. Ama maalesef memleketimizde, ilgililerin esas işine odaklanmayı bırakıp, kendi vazifesi olmayan konularla ilgili ahkam kesmeleri bir işe yaramıyor, olan da bizim gibi yolculara oluyor” demişti.

Bu tespit, çok doğruydu ve hemen her alanda herkesin öncelikle kendi işine odaklanıp onu bitirmeye çalışması gerekirken maalesef, enerjiler, düşünceler, gayretler, hiç lazım olmayan konularda tüketilip gidiliyor.

Bir konuya odaklanma, o konuya konsantre olma, yoğunlaşma ve pürdikkat kesilme gibi tabirlerle de ifade edilir. Odaklanılan bu konunun arkası önü iyice araştırılır ve daha sonra da yapılması gereken iş ortaya çıkar ve böylece de doğru netice elde edilmiş olur. Hangi konuda olursa olsun eğer o konuya ilgilileri tarafından ciddi bir şekilde odaklanma olmuyorsa, o konuyla ilgili yapılacak işler de geri kalır, birikir, daha sonra da problemler sarmalı meydana gelir. Bu durum aslında hemen her konuyla ilgilidir ve burada hem şahısların hem de toplumun problemleri söz konusudur.

Çocukluğumuzda büyüteci kullanarak güneş ışığına tutup bir noktaya odaklar ve kağıtları yakardık. İnsanın ilgilendiği her konuya bu şekilde odaklanarak konuyu yakması, yani her yönüyle çözüme kavuşturması da ancak bu şekilde olabilir.

Ünlü İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi (1878-1960) bu konuyu şöyle değerlendirmiştir: “Bir kalpte yalnız bir hakikat tam hükmeder. İki hakikat, birbirine zıt olarak hükmedemez. İhlas (samimiyet) ise, yalnız bir maksada yönelmekle olur.” (Lem’alar, 21. Lem’a)

Burada Bediüzzaman Hazretleri, kalbin ve zihnin dağınıklığını önlemek, tek bir hedefe yönelmek gerektiğini anlatıyor. Yani odaklanma, ihlasın şartıdır.

“Bir saat tefekkür, bazen bir sene nafile ibadetten hayırlıdır.” ( Aclunî, 1/310) (Yirmidokuzuncu Lema)

Tefekkürün kıymetli olabilmesi için zihnin dağılmaması, yoğunlaşması gerekir. Bu da doğrudan odaklanmanın önemine işaret eder.

Bir insan düşüncelerini teksif eder (odaklar), zihnini dağıtmazsa, bir damladan deryalara ulaşır. Dağınık bir zihin ise okyanusta bile susuz kalır. Zihnin dağınıklığı verimi düşürür, odaklanmış tefekkür ise insana ufuk açar. Allah’a yönelmiş sabit bir konsantrasyon, sürekli ilahi tecellilere kapı açar.

Bir insanın bir konuya odaklanamaması, konsantre olamaması sık sık, hatta devamlı oluyorsa bu durum psikiyatri ve psikolojinin ilgi alanına girer ve o kişinin tedavisini gerektirir.

Tedavilik durum dışında ise, bu durum yani odaklanamama, her insanda zaman zaman, değişik sebeplerden dolayı bir konu hakkında geçici olarak görülebilir. Böyle bir kişi, bu durumu kendisi de düzeltebilir.

İnsana geçici olan bu dünyada sınırlı bir hayat verilmiştir. Bu sınırlı zaman dilimini ne kadar verimli geçirebilirse, kalıcı olan öbür alem adına o kadar karlı çıkar. Çünkü geçici olan bu alemden, kalıcı olana, yani ahirete gidildiğinde bu dünyadaki yapması gerekip de yapmadıkları, yapmaması gerekip de yaptıklarının hesabı tek tek sorulacaktır. Bunların neticesine göre de, sonsuz olan o alemde kişi, sınırlı zaman diliminde yaptıklarına, yani odaklanabildiklerine göre muamele görecektir.

İnsanoğlu, var olduğu günden itibaren bu sistem hep böyle cereyan etmiştir, bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir.

O zaman, odaklanılması, konsantre olunması gereken konu da işte bu gerçektir. Bu esastan hareketle, dikkati dağıtacak, odaklanmayı zorlaştıracak düşünce, tavır ve davranışlardan kaçınma zorunluluğu vardır.

Özellikle yaşadığımız çağda, ulaşım, sosyal medya kanalları ve iletişim kanalları son derece geliştiği için eskiye göre, odaklanamama ile ilgili daha ciddi bir durum söz konusudur.

İnsanın bu sınırlı zamanı daha iyi kullanması, kendisine hiçbir faydası olmayacak gereksiz malumatlarla dolması, onun odaklanma ve konsantrasyon gücünü zayıflatacaktır. O zaman da, hem bu dünyada, hem de esas olan kalıcı sonsuz öbür alemde kazanma kuşağında kaybedenlerden olacaktır. Bunun da faturası çok ağırdır.

Böyle bir duruma düşmemek için, neye ve ne kadar odaklanması gerektiğini insan, okuyarak, dinleyerek, seyrederek bulma durumundadır. Bunun için insanın, yanıltmayan doğruları ve faydalı konuları kendisiyle makul bir yöntemle sevdirerek paylaşan mentor ve kılavuzlara ihtiyacı vardır.

Bir yandan böyle yanılmayan ve yanıltmayan kılavuzlar aranırken, diğer yandan insanın kendisinin de başka insanlarla bu çok önemli konuları, usul ve üslubuna göre düzenli paylaşma durumu yani  kendisinin de başkalarına kılavuz olma mesuliyeti söz konusudur.

Kılavuz olma gayretindeki bu insanlar, esas odaklanılması gereken konulara önem verecek ve kendilerini de bu şekilde yetiştirmek durumunda olacaklardır.

Böyle bir misyonu yerine getirmeye çalışan bu ‘’hak erleri “, kimseden bir beklenti içinde olmadan, insanları yanıltmadan, doğru ve güzel konuları onların hazmedebileceği şekilde onlarla paylaşma durumunda olacaklardır.

Bu kılavuzlar, meşhur tasavvuf alimi Yunus Emre’nin diliyle “dövene elsiz, sövene dilsiz” prensibi ile hareket edecekler ve insanlığın içinde yaşadığı sıkıntılı ve problemli gibi görünen günleri bahara çevireceklerdir inşaallah.

Kendi geçimlerini sağlayacak kadar imkan elde etme durumundaki kılavuzlar, tüm çalışma ve gayretlerini, böyle bir konuya odaklanmalı  ve karşılığını sadece Allah’tan beklemelidirler. Konsantrasyonlarını bozacak, odaklanmalarını engelleyecek durumlardan, yılandan çıyandan kaçar gibi uzaklaşmalıdırlar.

Geleceğin dünyasının huzur içinde olması, savaşların son bulması, yaşanabilir bir maddi ve manevi atmosferin oluşturabilmesi, ciddi emek, gayret ve konsantrasyon istemektedir. Bunların karşılığı olarak da bu dünyada değil, öbür alemde, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı güzelliklere sahip olma şeklinde Allah tarafından verilecek mükafatlar göreceklerdir.

Gelin dini, dili, ülkesi, rengi, farklı da olsa, Allah’ın insan olarak yarattığı bizler, bu ortak paydadan hareketle hep birlikte ütopya gibi görülse ve sanılsa bile, örnekleri daha önce yaşandığı için gerçek olan sevgi diliyle yeni bir dünya kuralım. Zamanımızı ve dikkatimizi başka değil bu konuya odaklayalım, konsantre olalım.

İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi;

Mevlam Görelim Neyler

Neylerse Güzel Eyler 

Hakk şerleri hayreyler,

Zannetme ki gayreyler,

Arif anı seyreyler,

Mevlâ görelim neyler,

Neylerse güzel eyler…
08 Ekim 2025 11:18
DİĞER HABERLER