Oğuz Karamuk: Ekonomiye istikrar gelecek mi?

Oğuz Karamuk: Ekonomiye istikrar gelecek mi?
"Geçen 10 yılın aksine dış konjonktürün tamamen Türkiye’nin aleyhine gelişeceği bir döneme girdiğimiz kesinleşti."
Geçen 10 yılın aksine dış konjonktürün tamamen Türkiye’nin aleyhine gelişeceği bir döneme girdiğimiz kesinleşti.

Artık daha güçlü dolar, daha zayıf Euro, daha yüksek borç faizi, daha az dış yatırım ve turizm geliri olacak.

Arap ülkeleri ve Rusya’dan gelen kaynağı belirsiz paralar azalacak. AKP şapkadan döviz çıkarmazsa istikrar zor.

Seçim sonuçları, Türk halkının kendine özgü ekonomik ve siyasi çıkar beklentilerinin önemli olduğunu gösteriyor.

AKP'nin refah ve demokratik açılımla geçen ilk dönemleri hatırlatılarak 'İstikrar' ve 'Halkın ekmeğine düşman muhalifler' algısı sandığa yansımış gözüküyor.

Artık yapılan seçimi tartışmanın da anlamı yok. Ancak ‘altın çağ’ özlemiyle seçim yapmış insanlarımızın beklediği parlak günler gelecek mi? Bu konu incelenebilir.

Bunun için öncelikle iç etkenlerden çok, dış faktörleri ortaya koymak sanırım daha doğru olacak.

Çünkü bugün 'AKP'nin altın çağı' olarak adlandırılan dönemler, dünyadaki bambaşka bir siyasi ve ekonomik konjonktürün desteğiyle gerçekleşti.

Siyasi olarak bugünkü gibi giderek kızışan savaşlar yoktu. Keza 20'nci yüzyılı etkisi altına alan ve bu günlerde tüm dünyayı tekrar saran ABD-Rusya çatışması da unutulmuştu. Bu çatışmanın ortaya çıkardığı ekonomik kavgalar da bulunmuyordu.

Geçen yıllar ekonomik açıdan da farklıydı.

Hepinizin bildiği gibi ABD para basıyordu, dolar çok ucuzdu. Gelişmiş ülkelerdeki durgunluk nedeniyle sermaye Türkiye gibi ülkelere kayıyor, bu da tüm gelişen ülkelerin yerel para birimlerini güçlü tutuyordu.

Mesela bizde dolar 13 yıl boyunca 1.1-1.7 TL arasında gidip geldi. TL reel olarak değerlendi.

Güçlü dolar dönemi kesinleşti

İçine girdiğimiz yeni dönem ise çok farklı. Ana oyuncular itibariyle değerlendirirsek...
 
ABD: ABD Merkez Bankası (Fed), Mayıs 2013'te para basmayı durdurma ve faizleri arttırmaya hazırlandığını açıkladı.

Para matbaası 2014 Kasımı'nda şalteri kapattı. Faiz arttırımına yönelik spekülasyon devam etmekle beraber, geçen hafta çok önemli gelişmeler oldu.

FED Başkanı Janet Yellen “Veriler iyi gelirse aralık ayında faiz arttırabiliriz” dedi. Bu açıklamadan birkaç gün sonra en önemli gösterge olan işsizlik, beklenenin çok ötesinde iyi geldi.

Ve ABD'de işsizlik oranı, kriz öncesi gibi yüzde 5'e indi. Bu bir tesadüften çok, ABD'de devlet tarafından yapılan önemli veri manipülasyonlarından biri olarak tarihe geçmeli.

Sonuçta nasıl ki bizde TÜİK verilerle istediği gibi oynuyorsa ABD'den de benzeri hamleler beklenmeli. Görünen o ki önümüzdeki günlerde de ABD'den faiz arttırımı için gerekli olan güçlü ekonomik göstergeler gelecek.

FED'in faiz arttırımı aralıkta olmasa bile izleyen aylarda muhakkak gerçekleşecek. Bu, sadece ekonomik büyümeyle ilgili değil aynı zamanda ekonominin kontrolüyle de ilgi bir durum.

ABD ekonomisi kötü gitse bile, FED önümüzdeki dönemde ekonomiyi canlandırmak için yapacağı yeni faiz indirimleri ve para basma hamleleri adına, belirli bir süre için de olsa, faizi bir miktar yukarı çekmek zorunda.

Şöyle düşünün: ABD'de faizler halen yüzde 0. FED, ABD ekonomisini gerektiğinde yeniden canlandırmak için faizi daha ne kadar düşürebilir?

Elbette ki düşüremez. Bunun için öncelikle faizin artması gerekli.

Bu durum doların yükselmesine neden olacaktır.

Burada bizim Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin de savunduğu “Dolar güçlendikçe ABD'nin ihracatı azalıyor.

Buna dayanamazlar” söylemi de pek isabetli bir yaklaşım değil. Çünkü ABD ekonomisinin yüzde 70'e yakını tüketim ve hizmet sektörüne dayalı.

Dolayısıyla güçlü dolar, ekonomik büyüme açısından ihracat yavaşlamasının oluşturacağı kayıpları fazlasıyla telafi edecektir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, 1980 yılından bu yana ABD'nin en büyük ihracat kalemi dolardır.

Ve dolardaki güçlenme beklentisi tüm dünyada ABD para birimine bir talep doğurmakta, yani dolar ihracatını arttırmaktadır.

Euro düşer, ihracatçı zorlanır

Avrupa: Avrupa Birliği'nin ekonomik gücünün tamamen doların, daha doğrusu Euro/dolar paritesinin seyrine bağımlı olduğu, son aylarda açıklanan verilerle çok daha net anlaşılıyor.

Zaten yaşlanan nüfus ve düşen tüketim nedeniyle iç piyasasını büyütme problemi yaşayan Avrupa ülkeleri bir de borç sorunları nedeniyle katı kemer sıkma kuralları uyguluyor.

Bu, iç tüketimi daha da aşağı çekerken ekonomiyi ihracata daha çok bağımlı kılıyor. İhracat denince de kuşkusuz ilk akla gelen Almanya. Alman ekonomisi Euro/dolar paritesinin 1.35'ten, 1.05'e kadar gerilemesiyle büyük bir hızla olumlu sinyaller vermeye başladı.

Ancak parite tekrar 1.10 seviyesinin üzerine çıkınca son haftalarda yayımlanan istatistikler, Alman ekonomisinde yavaşlamanın da beklenenden hızlı olduğunu gösterdi.

Dolayısıyla Almanya ve Avrupa ülkelerinin ihracat, yani büyüme hızını arttırabilmeleri için daha düşük değerli bir Euro'ya ihtiyacı var.

Bunu FED'in faiz arttırımı gibi kararlar yapamazsa, Yunanistan gibi Euro'nun değerini olumsuz etkileyecek kronik sorunlar yeniden canlandırılacaktır.

Zaten buna yönelik sinyaller de bir haftadır artan şekilde gelmeye başladı.

Çin'e cevap vermezsek işsizlik artacak


Çin: Dünyanın en kalabalık ekonomisinin yıllardır dillere destan olan büyüme hızı artık sorgulanmaya başladı. Büyüme oranı giderek güç kaybediyor ve daha da önemlisi, büyümenin bileşimleri çok hızlı şekilde değişiyor.

Son açıklanan veriler Çin ekonomisinde artık mucizevi ihracat rakamlarının değil, büyümenin üçte ikisine ulaşan iç tüketimin baş etken olduğunu gösteriyor.

Elbette ki bu da Çin için sürdürülebilir bir durum değil.

Özellikle doların tekrar değer kazanmaya başlaması, para birimi ABD Doları'na endeksli Çin'in ihracatta rekabet için önümüzdeki günlerde radikal kararlar almasına neden olacak.

Çin'de geçen aylarda görülenin benzeri yeni devalüasyonların olması pek muhtemel. Bu, Türkiye gibi gelişen ve Çin'in ihracat alanındaki rakibi olan ülkelerin de devalüasyon yapmasını kaçınılmaz kılan bir gelişme.

AKP şapkadan döviz çıkarmazsa istikrar olmaz

Bütün bunları alt alta koyunca şu sonuçlar çıkıyor:
    1) AKP'yi tek başına güçlü şekilde iktidara getirip yeniden 'altın çağ' beklentisi içinde olanların ucuz döviz, dışarıdan bol borç ve yatırım hayalleri gerçek olmayacak. Doların ve dış borç faizinin geçmiş 10 yıla göre daha yüksek olacağı kesinleşti. Yani '10 dönüm bostan, inşaat yap, yan gel yat Osman' dönemi bitti.

    2) Düşük dolar, güçlü Euro denkleminin ihracatçı için getirdiği avantajlı dönem son buldu.

    3) Türkiye, Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinin para birimlerini ucuzlatmasına cevap verirse döviz kurlarının yükselmesi kaçınılmaz. Bunu istemiyorsa sadece ihracat değil, ikame üretim nedeniyle iç piyasaya dönük sanayi de tahrip olacak ve işsizlik artacak.

    4) Rusya ve Arap ülkelerinin petrol ve gaz fiyatları sayesinde elde ettiği muazzam servetler eriyor. Bu, hem turizm gelirlerini düşürecek hem bu ülkelere ihracatımızı azaltacak hem de bu ülkelerden sağlanan büyük miktarlardaki inşaat/taahhüt kazançlarını geriletecek. Ayrıca gerek legal gerekse karapara olarak adlandırılan girişlerle Türkiye'ye akan petrol paralarının da azalacağı aşikâr.

    5) AKP yönetimi şapkadan tavşan çıkarıp döviz bulamazsa dışarıdan kaynaklı bir istikrar, iyileşme ve ‘altın çağ’ gelmez. En azından bilgiler bunu gösteriyor.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ
10 Kasım 2015 10:21
DİĞER HABERLER