OHAL hasar raporu: OHAL Komisyonu ve idari mahkemeler etkili bir iç hukuk yolu değil

Adli bilirkişi ve Avukat Mesut Can Tarım, 15 Temmuz sonrası çıkarılan Olağanüstü Hal(OHAL) sonrası yapılan ihraçlar ve OHAL Komisyonuyla ilgili rapor hazırladı. Raporda, OHAL’in yürürlükte olan KHK’lar ile devam ettiği, OHAL Komisyonu ve özel yetkili idare mahkemelerinin etkili bir iç hukuk yolu olmadığına dikkat çekti.
Avukat Mesut Can Tarım, 15 Temmuz sonrası OHAL ihraçları ve yargılamalarıyla ilgili rapor hazırladı.

“Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri ile ihraç edilen kamu personelinin görevlerine iadesine yönelik hukuki rapor” başlığıyla rapor hazırlayan Tarım, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 5 yıl sonra soyut ve hukuki olmayan kriterlerle hakim ve savcıları mesleklerinden ihraç ettiğini belirtti. Raporda, “Bu durumda kolaylıkla ihraç tehlikesi ile karşı karşıya kalan yargı mensuplarının bağımsız ve hakkaniyetle karar vermesi zorlaşmaktadır” denildi. Raporda, OHAL KHK’ları ile olağanüstü rejime dayalı getirilen düzenlemelerin OHAL dönemi ile sınırlandırılmadığı, OHAL düzenlemeleri ile Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası birçok hak ve ilkenin yok sayıldığı, birçok uluslararası antlaşmanın da ihlal edildiğine dikkat çekildi.

Raporun sonuç kısmında şunlar belirtildi:

OHAL SONA ERDİ HUKUKSUZLUKLAR DEVAM EDİYOR
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminden sonra OHAL ilan edilmesinin temel gerekçesi ulusal düzeyde ortaya çıkan tehdileri ve darbe girişimine yol açan nedenleri hızlı ve etkin bir şekilde bertaraf etmektir. Bu amaç doğrultusunda kamu idaresi tarafından geliştirilen kriterlerle binlerce kişi kamu görevinden çıkarılmış, yapılan itirazlar ise aynı kriterleri benimseyen OHAL Komisyonu ve özel yetkili idare mahkemelerince reddedilmiştir. Gelinen noktada ise çıkarılan KHK’ların amacından saptığı görülmektedir. OHAL sona ermesine karşın bu süreçte alınan ve amacından sapan tedbirleri kaldırarak hukuku rayına oturtması, olağanüstü rejiminin yarattığı ihlalleri gidermesi beklenen OHAL Komisyonu ve özel yetkili idare mahkemelerinin ise aradan geçen 5 yıla rağmen mağduriyetleri giderememiş olması etkili bir iç hukuk yolu olmadığını ortaya koymaktadır.

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER İHLAL EDİLDİ
OHAL’in bitmesiyle birlikte yapılması gereken, olağan dönemdeki rejime geçilmesi ve bu döneme ilişkin mevzu hukukun uygulanmasıdır. Anayasa Mahkemesi’nin ve Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun daha önce verdiği kararlar dikkate alındığında, bu mercilerin olağan döneme sarkan tedbirleri, olağan dönemdeki rejime
göre denetlemesinin önünde hiçbir hukuki engel bulunmamaktadır. OHAL dönemine ilişkin en temel sorun; süreli OHAL dönemi ile süre sınırı olmayan düzenlenmeler çıkarılması, OHAL KHK’ları ile olağanüstü rejime dayalı getirilen düzenlemelerin OHAL dönemi ile sınırlandırılmamasıdır. OHAL’e dayanarak tesis edilen ve halihazırda etkileri süren düzenlemeler vasıtasıyla TC Anayasa’sı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası hukuk ve meri mevzuatımız kaynaklı birçok hak ve ilkenin yok sayıldığı, iç hukukumuzun yanı sıra taraf olduğumuz birçok uluslararası antlaşmanın da ihlal edildiği gözlemlenmektedir.

HSK, İHRAÇ TEHDİDİ İLE YARGI MENSUPLARINI BASKI ALTINA ALIYOR
Olağanüstü dönemin bitmesi ile birlikte olağanüstü dönemde gerçekleşen hukuki işlemlerin hukuken denetlenmesi ve kamu idaresi ile idari yargının olağanüstü rejiminin yarattığı ihlalleri giderecek güvenceleri sağlaması beklenir. Ancak olağanüstü dönemde idareye tanınan yetki ile kamu görevinden çıkarma işlemlerinin ilgili bakan onayı ile mevcut olağan dönemde de devam ettiği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun da OHAL’in sonlanmasından sonra terör
örgütleri ile irtibatı bulunan kamu görevlilerinin meslekten çıkarılması için yetkisi bulunan ender kurumlardan birisi olduğu, darbe girişiminin üzerinden geçen 5 yıla rağmen halen çok soyut ve hukuki kesinlikten uzak kriterlerle hakim/savcıların ihraç edildikleri göz ardı edilmemelidir. Bu durumda kolaylıkla ihraç tehlikesi ile karşı karşıya kalan yargı mensuplarının bağımsız ve hakkaniyetle karar vermesi zorlaşmaktadır. Öte yandan her ne kadar olağanüstü rejimin yaratmış olduğu ihlallerin giderilmesinde mahkemelerin önünde hukuken bir engel bulunmasa da binlerce başvurunun yargı mercileri tarafından sonuçlandırması çok uzun zaman alacaktır. Geciken adalet ise kuşkusuz yeterli onarımı sağlamayacaktır. Yasama ve yürütme gücünü neredeyse tekel oluşturacak düzeyde elinde bulunduran siyasi iktidarın kendi tasarrufu ile bütün hukuksuzlukların kolaylıkla sona erdirilmesi ve hak kayıplarının telafi edilmesi mümkün iken, bu kadar iş yükünün yargı mercilerine bırakılmaması daha isabetli olacaktır.

TÜRKİYE, BÜYÜK TAZMİNATLAR ÖDEYECEK
Kamu idaresinin ve/veya idari yargıın hak ihlallerinin önüne geç(e)memesi durumunda binlerce başvurunun nihayetinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne geleceği ve hak ihlallerinin tespiti neticesinde Türkiye’nin kayda değer miktarda tazminat ödemeye mahkum edileceği öngörülmektedir. Bu olasılık gerçekleşmeden önce mağduriyetlerin siyasi iktidar eliyle toplumsal uzlaşı içinde giderilmesi, adaletin daha fazla gecikmeksizin tecelli ettirilmesi en makul ve isabetli yol olacaktır. ”

Raporun tam metnine Hukuki Bilgi Platformu’nun sitesinden ulaşabilirsiniz.
29 Eylül 2021 15:19
DİĞER HABERLER