Okay Yokuşlu: Zor günlerin adamıyım

Okay Yokuşlu: Zor günlerin adamıyım
Henüz çok küçük yaşlarda Altay'da forma giymeye başladığında sahip olduğu yeteneklerle 'Bu çocuk gelecekte A Millî Takım oyuncusu olacak' diyenleri yanıltmayan Okay Yokuşlu, zor günlerin adamı olduğunu söyledi.

Trabzonspor'da önemli oyuncuları kenarda oturtup ilk on birin değişmezi olmayı başaran ve bugünlere gelişini sahip olduğu özgüvene ve soğukkanlılığa bağlayan Okay Yokuşlu, "Bana bir görev verildiğinde 'Bunu yaparım' diyebiliyorum. Korkmuyorum yani. Bir şeyi ispatlama aşamasına geldiğimde daha çok motive oluyorum. Zor günlerde hırsım bir kat daha artıyor. İlk çıktığınız maçta sizden beklentiler yüksek olmuyor. Kimse sizden bir patlama beklemiyor. Ama ben kendi kendime, 'Şimdi herkesi şaşırtmalıyım' diyorum." sözleriyle de sırrını ortaya koyuyor.

Türkiye Futbol Federasyonu Basın Departmanı tarafından hazırlanan TamSaha dergisinden Mazlum Uluç'a konuşan Okay Yokuşlu, Trabzonspor'a transferini twitter hesabından 'Bundan sonra bana da her yer Trabzon' diye duyurduğunun hatırlatılarak, 'Trabzonspor oyuncusu olmak senin için ne anlama geliyor?' sorusuna, "Trabzon'da taraftarların futbola çok büyük ilgi ve tutkusu var. Bu durum da beni futbola ve işime dört elle sarılmaya itiyor. Onların bu tutkusunu gördükçe ne kadar ciddi bir yerde olduğumun farkına varıyorum ve buna göre davranıyorum." diye cevap verdi.

İşte Okay Yokuşlu'nun TamSaha dergisine verdiği röportajın detayları:

Bize bu transferden söz eder misin biraz? Bildiğimiz kadarıyla pek çok takımın transfer listesindeydin ama sen Trabzonspor'u tercih ettin. Bu tercihi etkileyen faktörler nelerdi?
Buraya gelmemdeki en büyük neden beni en ciddi şekilde isteyen takımın Trabzonspor olmasıydı. Ben de her anlamda en doğru tercihi yaptığımı düşünüyorum. Dediğim gibi size değer verilen yerde olmak önemlidir ve ben de bu yönde bir tercihte bulundum.

Kayserispor'da birlikte çalıştığın Şota Arveladze ve Süleyman Hurma'nın da Trabzonspor'da olması bu tercihte etkili oldu mu?
Elbette bu da bir etken ama tercihimin ana sebebi biraz önce de söylediğim gibi Trabzonspor'un bana verdiği değerdi.

Trabzon'da futbolcu olmak nasıl bir durum?
Açıkçası şehrin futbola ve takıma karşı ateşli duruşu beni daha fazla kamçılıyor. Çünkü ne zaman taraftarın gözünden bakmaya başlasam, motivasyonum artıyor. Şehrin bu duruşu beni stres altında bırakmak yerine diri tutuyor diyebilirim. Zaten lige iyi bir giriş yaptığımız için başlangıçta hiçbir olumsuzlukla karşılaşmamıştık. Daha sonra üst üste yenilgiler alsak da bana karşı bir olumsuzluk hissetmedim.

Galiba taraftarlar iyi oynayan genç oyunculara biraz daha toleranslı bakabiliyor.
Kesinlikle öyle… Trabzonspor taraftarlarına buradan çok teşekkür etmek istiyorum. İlk geldiğim günden bu yana bana çok sıcak ve samimi bir destek verdiler. Bu destek sayesinde ben de saha içinde kendimin hep daha iyisini yapmak zorunda hissediyorum.

Trabzonspor bu sezon her mevki için önemli transferler yaptı. Dolayısıyla genç oyuncular için formayı alabilmek hiç de kolay değil. Transfer teklifine evet derken bu konuda neler düşünmüştün?
Özgüveni yüksek bir oyuncuyum ve hangi takıma gidersem gideyim bu özgüvenim her zaman yanımdadır. Evet, belki bu kadar erkenden değil ama bir gün mutlaka aradığım şansı bulacağımı biliyordum. Bu konuda kendime güveniyordum. Çok şükür, ilk maçtan oynamak nasip oldu. İnşallah bunun devamını getirebilirim.

Sahip olduğun bu özgüveni neye bağlıyorsun?
Bu özgüven yeni oluşan bir şey değil. Kendimi bildim bileli özgüven sahibi bir insanım. 15 yaşında profesyonel oldum, çok küçük yaşlardan itibaren kendimden yaşça çok büyük oyuncuların arasında oynadım ve ilk günden itibaren de özgüvenim hiç eksik olmadı.

Yabancı sınırlaması kaldırılırken, genç oyuncuların kaliteli yabancı rakipleriyle girecekleri rekabette kendisini geliştirmesi ve daha güçlü karakterler ortaya koyması hedeflenmişti aslında. Seni bu röportajın öznesi haline getiren en önemli nokta da bu rekabeti kazanarak büyük bir takımın ilk on birinde yer alman. Trabzonspor'a geldiğin günden ilk on birin banko oyuncusu olmana yürüyen süreçte neler yaşadığını anlatır mısın bize?
Hazırlık kampından itibaren çok iyi geçirdiğim bir süreç oldu. Hazırlık maçlarında da verilen görevleri yerine getirdiğimi düşünüyorum. Hocam sağ olsun bana güvendi ve ben de bu güveni boşa çıkarmadım. UEFA Avrupa Ligi ön elemesindeki Rabotniçki maçında da gol atınca ilk lig maçında oynamayı bekledim açıkçası.

Rabotniçki'ye hiç beklenmedik bir biçimde elenmek seni ve takımı nasıl etkiledi?
Asla elenmememiz gereken bir noktada elenmek hepimiz adına son derece üzücü ve moral bozucuydu. Sonuçta Trabzonspor gibi büyük bir takım sadece ligde değil Avrupa kupalarında da başarılı olmak ister. Ama bazen istediğiniz şeyler olmuyor. Talihsizce yediğimiz gol hiç beklenmedik biçimde elenmemize yol açtı.

Bu durum Trabzonspor'un lig yarışı için bir avantaj da olabilir…
Bunun avantaj mı dezavantaj mı olacağını göreceğiz. Ama Avrupa Ligi kesinlikle bizim için önemli bir vizyondu. Alternatifli bir kadroya sahibiz ve gidebildiğimiz yere kadar gitmek isterdik. Tabiî Trabzon halkı ve taraftarlarımız için öncelikli hedef lig. Artık Avrupa'daki elenişin telafisini ligde başarılı olarak sağlamak durumundayız.

Kayserispor'da küme düşme üzüntüsünü de yaşadın, bir sezon sonra geri dönüş sevincini de… Bu tecrübenin senin kariyerine neler kattığını düşünüyorsun?
Bu tecrübeleri erken yaşta yaşamış olmak benim için önemli bir avantaj. Dediğinizi gibi olumsuzlukları da hem takım anlamında hem de bireysel anlamda çok yakından gördüm. Bunları erken yaşta yaşamak sevindiriciydi. Bugün geldiğim noktada yaşadığım o tecrübeleri aklıma getirerek daha kıymet bilerek, daha işin bilincinde olarak davranmaya çalışıyorum.

Bireysel anlamdaki olumsuzluklar konusunu açar mısın biraz?
Tabiî Kayserispor'da oynamadığım dönemler de oldu ve bu dönemler benim için oldukça sıkıntılı geçti. Forma giymenin kıymetini daha iyi anladım. Şimdi formayı giyip sahaya çıkarken o günleri düşünüyor ve daha bilinçli hareket ediyorum. Kayserispor'a ilk geldiğimde 17 yaşındaydım ve oldukça yüksek bir bonservis bedeliyle transfer edilmiştim. Böyle durumlarda hâliyle beklentiler de yüksek oluyor. O yaşta bir çocuk olarak ne kadar çabalasam da tek başına takım kurtaramazdım. Ama yaşım ilerledikçe, vücudum oturdukça, mental olarak kendimi geliştirdikçe her şey benim için daha rahat oldu. Maç temposunu da kazandıktan sonra performansım arttı.

Söz gelişimden açılmışken, bir futbolcunun kalitesine ve mantalitesine büyük ölçüde teknik adamlar damgasını vurur. Sen bugüne kadar çalıştığın hocalardan neler kazandın, neler öğrendin? Seni sen yapan en önemli teknik direktör kim?
Profesyonel anlamda en uzun süre çalıştığım hoca Şota Arveladze. Her ne kadar Gürcü de olsa teknik adamlık ekolü olarak Hollanda'dan geliyor ve pas yapmayı, ayakları iyi olan oyuncuyu seviyor. Tabiî ki mücadeleyi de göz ardı etmiyor. Bu nedenle kendisiyle çok iyi anlaşıyoruz. Ama sadece Şota Arveladze'den değil, bugüne kadar çalıştığım tüm hocalarımdan bir şeyler öğrenmeye çalıştım.

Futbola başladığın ilk yıllarda seni takımı yöneten bir 10 numara olarak tanımıştık. Hatta zaman zaman santrfor da oynadığını biliyoruz. O günlerden bugünkü ön libero mevkiine gelişini nasıl yorumluyorsun?
Altay'da oynarken 10 numara pozisyonunda daha rahattım. Ama Süper Lig'e geldikten sonra fiziki yapımdan dolayı 10 numara oynamak benim açımdan zorlaştı. Çünkü boyum ve bacaklarım bir 10 numara oyuncusu için fazla uzun. Ben de biraz daha geride oynamam gerektiğinin farkındaydım. Topu iyi kullanabilme özelliğimin yanında fiziğimi de ön libero pozisyonunda daha verimli değerlendirebileceğimi görüyordum. Nitekim öyle oldu. Oyun anlamında da kendimi bu pozisyona hazırladım. Top kapma sayımı ve tempomu artırmaya, ikili mücadelelerde ayakta kalmaya çalıştım. Zamanla bu pozisyonda oynamaktan daha fazla zevk aldığımı da fark ettim.

Neden?
Altay'da oynadığım dönemde hücumu daha fazla seven bir yanım vardı. Defansif yönüm biraz eksikti. Kayserispor'da bunu geliştirmem gerektiğini fark ettim ve defansif anlamda başarılı olduğumda çevremden gelen olumlu tepkiler de beni bu yönde motive etti. Artık iyi bir pas attığımda ne kadar mutlu oluyorsam, önemli bir rakip atağı kestiğimde de aynı hazzı alabiliyorum.

Günümüz futbolunda ön liberoların oyunu 10 numaralar gibi çekip çevirebilmesi çok önemli. Büyük takımlar da asıl farklarını bu bölgede oynayan oyuncuların kalitesiyle belirginleştiriyor. Sanırım senin teknik özelliklerinin yüksekliği de Şota'nın ön libero tercihinde önemli rol oynuyor.
Tabiî ki bu önemli bir veri. Ancak her 10 numara pozisyonunda oynayan oyuncudan gelip de ön libero oynamasını bekleyemeyiz. Orada oynayacak oyuncunun temposu yüksek olmalı, kuvvetli olmalı. Ayrıca her taraftan baskı yenilebilen bir bölge olduğu için top tekniği de yüksek olmalı.

Oyunun iki yönünü de oynayabilmek için fiziksel açıdan çok güçlü olmanın gerektiğine sen de vurgu yaptın. Bu anlamda nasıl çalışmalar yapıyor, hayatını nasıl kurguluyorsun?
Ekstra çalışmalar yapan bir oyuncuyum. Ama benim fiziksel gelişmemde asıl olan artık 21 yaşına ulaşmam ve vücudumun oturmuş olması. Bunu net bir biçimde hissediyorum. Tabiî ki ekstra çalışmalar yaptım ve bunun da çok faydasını gördüm. Hepsinden önemlisi, bu eksikliğimin farkına varmamdı bence. Eğer bunu kabullenmez, bir zaaf olarak görmezseniz, gidermek için çalışma yapmanız da mümkün olmaz. Yani önce teşhisi doğru koymak ve sonra da tedavi yoluna gitmek çok önemli. Ben bunu yaptığım için başarılı olduğumu düşünüyorum. Hayatıma gelince, sakin bir yaşantım var. Zaten ailem de Trabzon'a geldi ve benimle birlikte yaşıyorlar. Annem, babam, kardeşim hep birlikteyiz.

Aileni de İzmir'den kaldırıp Trabzon'a getirmeni, Trabzonspor'u uzun vadeli düşünmene yorabilir miyiz?
Hayırlısı tabiî ki (gülüyor). Ailemden dört senedir ayrı yaşıyordum. Annem bu konularda biraz duygusal ve hassastır. Artık ayrı kalmayalım dedik. Babam da emekli olduğu için Trabzon'a gelmeleri kolay oldu. Ailem futbolcu olmam konusunda beni çok desteklemişti, şimdi de ben onlar için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

Kardeşinin futbolla ilgisi var mı?
O da Altay'ın altyapısındaydı. Şimdi Trabzonspor'un altyapısına geldi. 1999 doğumlu, stoper ve ön libero oynuyor.

Her genç oyuncu, oynadığı pozisyonun ustalarını izleyerek bir şeyler öğrenir, oyun anlayışını geliştirir. Bu anlamda senin beğendiğin ve izlediğin oyuncular var mı?
Chelsea'den Nemanja Matic'i çok beğeniyorum. Ama tabiî sadece bir kişiyle sınırlı değil. Maç izlemeyi çok seviyorum ve her ligden maç izlemeye çalışıyorum. Üst düzeydeki maçların kendi mevkiimde oynayan bütün oyuncularını izlerim. Sadece iyi yönlerini değil, yaptığı hataları da gözlemlemeye çalışırım. Bu benim için ders çalışmak gibi bir şey. Maçları normal bir taraftar gibi değil, özellikle kendi mevkiimdeki oyunculara odaklanarak izlerim.

Orta sahadaki partnerin Stephan Mbia kariyerli ve kaliteli bir oyuncu. Onunla antrenman yapmak, birlikte oynamak sana neler katıyor?
Mbia bir kere çok iyi bir profesyonel. Saha içinde sürekli konuşur, arkadaşlarını uyarır ve yönlendirir. Aynı şekilde kendisi de arkadaşlarından gelen uyarıları dikkate alır. Hata yaptığı zaman uyardığımda "Tamam, tamam" der. O kadar kariyerli bir oyuncu olmasına, iki defa UEFA Avrupa Ligi'nde şampiyonluk kupası kaldırmasına rağmen son derece mütevazı bir oyuncu. En ufak bir egosu yok. Takım arkadaşlarıyla arası çok iyi. Her antrenmana gelişinde bütün arkadaşlarının elini tek tek sıkar.

Trabzonspor'da önemli yabancı oyuncular var. Bize birer cümleyle bu oyunculardan söz eder misin?
Marco Marin çok sessiz, sakin bir oyuncu. Tipi Karadenizlilere benziyor. Top tekniği yüksek ve rakip savunma kilitlerini açabilecek, çilingir tabir edilen bir oyuncu. Cavanda'ya biz "yer uçağı" diyoruz. İnanılmaz bir sürati var. Adeta uçuyor. Ligimizin en hızlı oyuncusu sanırım odur. Ayakları da çok iyi ve güçlü bir oyuncu. Ama önemli olan tek tek oyuncuların kalitesinden öte bir takım haline gelebilmek.

Çek Cumhuriyeti ve İzlanda maçları için A Millî Takım'a davet edilmeyi bekliyor muydun? Haberi ilk aldığında neler hissettin, neler düşündün?
Çok kritik iki maç vardı ve Millî Takımımız da bir önceki Hollanda maçını çok iyi oynamıştı. Diğer yandan ben de ligin başından beri iyi oynuyordum ve açıkçası "Acaba çağrılır mıyım?" diye büyük bir ümitle bekliyordum. Sağ olsun Fatih Hocam beni bu onura lâyık gördü. Ona da buradan çok teşekkür ediyorum. Genç Millî Takımlarda olsun Ümit Millî Takım'da olsun defalarca forma giydim ama A Millî Takım oyuncusu olmak bambaşka bir duygu. Burada çok daha geniş bir vizyon var. Ülke olarak çok önemli bir periyoddan geçiyoruz ve herkesin gözü A Millî Takımımızın üzerinde. Benim için de o oyunculardan biri olmak çok gurur verici elbette.

Altay altyapısında futbola birlikte başladığın arkadaşlarının birçoğunun bugün futbolla ilişkisi kalmadı. Sense büyük bir takımda oynuyor ve A Millî Takımımızın kadrosunda yer alıyorsun. Seni o arkadaşlarından ayırıp bugünkü noktaya getiren özelliklerin neler?
Verilen ilk şansları her zaman iyi kullandım. Beni buraya getiren budur.

Tamam, ama o ilk şansı iyi kullanmayı da şansa bağlayamayız herhalde. Senin bu şansları iyi kullanmak için yaptığın bir şeyler olmalı.
Kendi kendime her zaman "Yaparım" diyorum. Bunun bir özgüven meselesi olduğunu düşünüyorum. Altay'da çok küçük yaşlarda oynarken de böyleydim, Trabzonspor'a geldiğimde de böyleydim, şimdi Millî Takım kampında da aynı şeyi düşünüyorum. Bana bir görev verildiğinde "Bunu yaparım" diyebiliyorum. Korkmuyorum yani. Kendime güvenim her zaman üst düzeyde. Bir şeyi ispatlama aşamasına geldiğimde daha çok motive oluyorum. Zor günlerde hırsım bir kat daha artıyor. Bugüne kadar hep böyle oldu. İlk çıktığınız maçta sizden beklentiler yüksek olmuyor. Kimse sizden bir patlama beklemiyor. Ama ben kendi kendime, "Şimdi herkesi şaşırtmalıyım" diyorum.

Evet, bunu Trabzonspor'da da gösterdin. Herkes senin tamamlayıcı bir oyuncu olmanı beklerken sen başrole soyundun.
Saha içinde baskılı bir ortama çıktığında çok sakin kalabiliyorum. İnsanlar bana "Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?" diye soruyor. Ama benim normal yapım bu. Hayatın içinde de sakin bir insanım. Bunu oyun içindeki agresiflik anlamında söylemiyorum. Oyunu agresif oynarım ama olaylar karşısında her zaman sakin kalmaya çalışırım.

Galiba hayatının en güzel golünü de Millî Takım formasıyla atmıştın. U20 Dünya Şampiyonası'nda Avustralya'ya attığın gol senin de 1 numaran mı? Yoksa daha güzel gollerim de var diyor musun?
Bence de kesinlikle 1 numaralı golüm odur. Bir anlık bir hisle vurmuştum topa. Dripling yaparken aklımda böyle bir vuruş yapmak yoktu. Ayağımı kaldırdığımda o vuruşu yapmaya karar verdim. Kaleye bakmamıştım bile. Kalecinin aşağı yukarı nerede olduğunu tahmin ettim ve tam ayağımı kaldırdığım zaman topun dibine girip uzak köşeye o kesme vuruşu yaptım. Vurduğum anda top ayağıma öyle bir oturdu ki, gol olacağını hissettim.

Biraz da U20'deki o takımınızdan konuşalım. Özellikle orta alandaki üçlü bugün çok iyi yerlerde değil mi?
Hakan Çalhanoğlu, Hamburg'un ardından Bayer Leverkusen'de çok iyi işler yapmayı sürdürüyor ve A Millî Takımımızda oynuyor. Salih Uçan, İtalya'nın en güçlü takımlarından Roma'nın oyuncusu. Küçük yaşlardan beri hep bir arada oynadığımız için üçümüz çok iyi anlaşıyoruz. Bu birlikteliği U20 düzeyine kadar sürdürdük. Hepimizin özellikleri birbirini tamamlıyor. Ben biraz daha defansif bir yapıya sahibim, Hakan hücum yönü çok güçlü bir oyuncu, Salih ise ikimizin ortasında duruyor. Saha içindeki uyumumuz gibi saha dışındaki arkadaşlığımız da çok güçlü. Umarım gelecekte de bir arada Millî Takımımıza hizmet etmek nasip olur.

Daha Altay'da oynadığın yıllarda Avrupa'nın önemli kulüplerinin takibinde olan bir oyuncuydun. Bundan sonrası için kariyer hedeflerini çizerken Avrupa'yı da düşünüyor musun?
Kesinlikle düşünüyorum. Avrupa'da oynamayı çok istiyorum. Altay'da oynadığım dönemde Avrupa'nın önemli kulüplerinin squatları gelip beni izlemişti. Ama o artık çok eskide kaldı. Geçmişle yaşamayı sevmiyorum. Benim için hep bugün var. İngiltere Ligi'nde ve özellikle Liverpool'da oynamayı çok isterim.

Ailenin Trabzon'da olması seni nasıl etkiliyor?
Çok olumlu etkiliyor. Bir kere yalnız değilim. Eve geldiğimde anne yemeği yemek harika. Bir de arkanızda sizi yürekten destekleyen birilerinin olduğunu hissetmek çok güzel bir duygu. Ailem her maçıma gelir ve babam da benim için en iyi kritik yapanlardan biridir. Yaptığım iyi işleri gördüğü gibi yanlışlarımı da yüzüme söyler.

Futbolun dışındaki hayatında neler var?
Playstation oynamayı severim. Çok kitap okurum. Özellikle roman okumaya bayılıyorum. Bu aralar Sabahattin Ali okuyorum. Elimde 'İçimizdeki Şeytan' kitabı var. Ondan önce de 'Kürk Mantolu Madonna'yı bitirmiştim. Zaten en sevdiğim kitap da odur. Aykut Oğut'un 'Evrenden Torpilim Var' isimli kişisel gelişim kitabı da çok hoşuma gitmişti. En kısa zamanda da Alex Ferguson'ın otobiyografisini okumak istiyorum.
CİHAN
02 Kasım 2015 13:23
DİĞER HABERLER