"Doğan Medya satışı 2019 seçiminde Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığına devam etmesi amacıyla hazırlanmış senaryolardan birinin medyadaki uygulamasıdır"
Hürriyet'te 36 yıl başyazarlık yaptıktan sonra 30 Ekim 2010'da gazetesindeki köşesi kapatılan eski Basın Konseyi Başkanı ve eski CHP Milletvekili gazeteci Oktay Ekşi, Aydın Doğan ile Doğan Holding merkezinde buluştuklarını ve Aydın Doğan’ın kendisine gazeteden ayrılık sürecine ilişkin kırgın olup olmadığını sorduğunu söyledi. Oktay Ekşi, Aydın Doğan’ın sorusunu “Hayır, hiç söz konusu değil. Çünkü o koşullarda sizin yapabileceğiniz başka bir şey yoktu. Yani birisi beynine senin tabancayı dayamış, diyor ki ya canını ya malını… Ne yapacaksın? Malından vazgeçeceksin… Bu kadar basit…” sözleriyle yanıtladığını aktardı.
Ekşi, Doğan Medya Grubu’nun Demirören Holding’e satışına ilişkin “Bu satış doğrudan doğruya 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan isimli Türk vatandaşının Cumhurbaşkanlığına devam etmesi veyahut seçimi tekrar kazanması amacıyla hazırlanmış senaryolardan birinin medyadaki uygulamasıdır. Başka hiçbir şey değildir" değerlendirmesinde bulundu.
Haber3 sitesinden Cem Güner’e konuşan Ekşi’nin söyleşisinin ilgili bölümü şöyle:
Hürriyet’e ve Aydın Doğan’a kırgın mısınız?
"Hayır… Hatta Kasım ayıydı, yani 4 ay önce, bir gün Ertuğrul Özkök beni aradı ve “Oktay Bey, Aydın Bey’le geçen gün konuşuyorduk, sizinle yemekte buluşmak istediğini bana söyledi, müsait misiniz, gelir misiniz” dedi. Zaten ara sıra Aydın Bey’le cenazeler veya şurada burada karşılaştığımız oluyordu. O da bir şekilde “beraber olsak da Oktay Bey yemek yesek” falan diyordu. Ben de “elbette, memnuniyetle” dedim. Ve nitekim Doğan Holding’in merkezinde buluştuk, 2.5 saat kadar çok dostça konuştuk, yemek yedik vs vs… O da sordu acaba bir kırgınlığım var mı diye. Dedim ki kendisine; “Hayır, hiç söz konusu değil”. Çünkü o koşullarda sizin yapabileceğiniz başka bir şey yoktu. Yani birisi beynine senin tabancayı dayamış, diyor ki ya canını ya malını… Ne yapacaksın? Malından vazgeçeceksin… Bu kadar basit… Yaşanan tabloydu oydu. Ben de dedim ki; “durum buydu, onun için benim size herhangi bir kırgınlığım söz konusu değil. Müsterih olun. Zaten bir gün ayrılık her zaman kaçınılmazdır. O ayrılığı da Aydın Bey gayet zarif bir şekilde tamamladı. Kendisine düşen, işverenin gösterebileceği inceliğin azamisini gösterdi."
"Hürriyet’in satışı normal değil"
İçerisinde bir dönem başyazarlığını yaptığınız Hürriyet Gazetesi’nin de dâhil olduğu Doğan Medya Grubu kapsamındaki yayın organlarının Demirören Grubu’na satışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Çok üzüldüğüm bir olay bu benim… Çünkü benim 44 yılım geçti Hürriyet Dünyası’nda. Bunun 36 yılını Hürriyet’in başyazarı olarak yaşadım. Meslek açısından batığımız zaman ben kendimi Hürriyet’le çok özdeşleşmiş hissedenlerden biriydim. Zannediyorum okuyucu da biraz beni Hürriyet’le çok özdeşleşmiş bir yazar olarak görüyordu bunu bilemiyorum. Ama Hürriyet Gazetesi’nin savunduğu temel ilkeler benimkiyle örtüşen ilkelerdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri artık çok önemli hale geldiği için o tarihte konuşmadığımız bir gerçeği bugün artık konuşuyoruz. Çünkü bir şeyden mahrum kalırsan, o senin için önemli hale gelir. Şu anda Atatürk değerleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, gerçekleştirilen devrimler, bütün bunlar bir tarihte ne kadar önemliymiş de biz farkında değilmişiz.
Hani meşhur bir söz vardır “o mâhiler ki derya içindedir deryayı bilmezler” yani denizin içindeki balıklar denizin ne kadar büyük ve önemli olduğunu, ne kadar hayati olduğunu bilmez. Biz de Atatürk devrimlerin ne kadar hayati önem taşıdığını onlara dönük bir tehdit yokken pek fark etmeden bugünlere kadar geldik. Ama şimdi onların tehdit altında olduğunu görünce ve somut örneklerin içinde de yaşayınca anladık ki çok önemli bir takım şeyler kazanmışız ve bunlardan mahrum olmak gibi bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bu yüzden Hürriyet’in o temel yayın politikası benim düşüncelerimle örtüşüyordu ve huzurla, keyifle ben o ortam içinde yaşıyordum. Burada Hürriyet’i sembol isim olarak kullanıyoruz; Doğan Medya Grubu, çok ağır bir baskı altında kaldı. 2007 yılında sadece Türkiye’de değil; dikkatinizi çekerim ve altını da çizerek ifade etmek isterim; dünyada hiçbir medya grubuna veya organına çıkarılmamış ağırlıkta vergi cezası çıkarttılar. 3 milyar 800 milyon TL’ydi ilk başladığı zaman. İtilaf yargıya intikal ettiği için yargı nihai karar verinceye kadar da o rakam büyüdüğü için sonunda ortaya çıkan rakam 6 milyar 800 TL. Bu rakam daha iyi anlaşılsın diye şöyle söyleyeyim yaklaşık 4 milyar dolardı o tarihteki dolar paritesiyle. Bu kadar acımasız hatta hunharca diyeyim yani bu kelime tam yerine oturan bir kelime değil ama acımasız ve gaddarca çıkarılmış genelde de yürürlükteki yasalara aykırı olarak çıkarılmış vergi cezalarıyla baskı altına aldılar. Buna dayanabilmek kolay bir şey değildi. Nitekim baskıyı sürdüre sürdüre bugün bildiğimiz noktaya yani Doğan Medya Grubu’nun satıldığı noktaya kadar getirildi olay."
Bu satış size göre normal bir ticari satış değildi o zaman?
"Hayır… Kesinlikle değil… Bu satış doğrudan doğruya 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan isimli Türk vatandaşının Cumhurbaşkanlığına devam etmesi veyahut seçimi tekrar kazanması amacıyla hazırlanmış senaryolardan birinin medyadaki uygulamasıdır. Başka hiçbir şey değildir."
Bu satış size göre Türkiye’deki basın sektörünü nasıl etkileyecek?
"Çok olumsuz bir şekilde etkileyeceğinden eminim. Çünkü tekrar o sembol ismi kullanıyorum; “Hürriyet Dünyası” diye, aslında boşuna “Hürriyet medyada bir amiral gemisidir” denmiyordu. Diğerlerini etkileyecek bir gücü vardı Hürriyet’in. Bu, Hürriyet’in çıkmaya başladığı 1948 yılının 1 Mayıs’ından beri süren bir gerçektir. Ben ilk nüshasını alanlardan biriyim. Yani Hürriyet ilk çıktığı zaman ben lise öğrencisiydim. Çok da severek aldığımı da anımsarım. Çünkü farklı bir gazete çıkartmıştı rahmetli Sedat Simavi. Sempatik, olumlu, yırtıcılığı olmayan, insanlara yaşamın güzel taraflarını da gösteren bir gazeteydi."