Olgular tırmanırsa hasta seçmek zorunda kalırız

Türkiye’nin koronavirüs ile mücadelesi sürerken Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, önlem alınmakta gecikildiğinin ve kamusal merkezi afet planlaması yokluğunun altını çizdi
Türkiye’de ilk Koronavirüs olgusunun açıklandığı 11 Mart’tan bu yana vaka sayısı 30 bini aştı. Covid-19 tanısı ile yoğun bakıma alınan hasta sayısı bin 400'ün, yaşamını yitirenlerin sayısı ise 600’ü geçti. Türkiye’nin salgına karşın acil durum planı olmadığını, lojistik stokunun bulunmadığını ve aşı üretme potansiyelinin kalmadığını ifade eden Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, önlem alınmakta gecikildiğinin ve kamusal merkezi afet planlaması yokluğunun altını çizdi.

Prof. Dr. Saltık, "Yangın, Türkiye’de tırmanma eğiliminde. Yoğun bakıma giren bir korona hastası 4-6 hafta kalıyor. Bir yatağı, gerektiğinde mekanik ventilatörü 1-1,5 ay meşgul ediyor. Olgular hızla tırmanmaya devam eder, yataklar dolarsa feci bir durum ortaya çıkar; hasta seçmek zorunda kalırız!" ifadelerini kullandı.

BirGün'den Mustafa Mert Bildircin'in sorularını cevaplayan  Prof. Dr. Ahmet Saltık, şu açıklamalarda bulundu:

Türkiye’nin salgına karşın bugüne dek aldığı önlemleri yeterli buluyor musunuz?

Önlemlerin yeterli olduğunu söylemek olanaklı değil, Türkiye geç kaldı. Çin, ilk olguyu 31 Aralık 2019’da Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirdi. Bu, 44 zatürree olgusuydu. Nedeninin aydınlatılamadığı belirtildi. Kısa bir süre sonra bunun, ‘yeni koronavirüs’ adı verilen virüs olduğu anlaşıldı. Türkiye, eğer olağanüstü durum planı yapmış olsaydı bu tarihte hemen harekete geçerdi. Türkiye’de ilk olgu 11 Mart’ta duyuruldu, Çin’deki ilk olgulardan 72 gün sonra. Bu önemli bir süre. Bu sürede salgının Türkiye’ye geleceği öngörülmeli, hazırlıklara başlanmalıydı. 11 Mart aynı zamanda DSÖ’nün kıtalararası salgın ilan ettiği gün idi. Rastlantı mı, bilemiyoruz.olgular-tirmanirsa-hasta-secmek-zorunda-kaliriz-712763-1.

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün iki sahra hastanesinin 45 gün içinde yapılacağını belirtti. Yani 21 Mayıs’ta bitecek? Türkiye bir sahra hastanesini Çin’de olduğu gibi 10 günde değil 45 günde yapabiliyor(!) O hastaneleri bugüne dek neden yapmadınız? Türkiye’nin hızla sahra hastanesi yapması gerektiğini binlerce kez belirttim, dikkate alınmalıydı.

REJİM SAYDAMLIĞA İZİN VERMİYOR

-Bilim Kurulu’nun görüşlerinin, aldığı kararların tümüyle uygulandığını söyleyebilir miyiz?

Bilim Kurulu’nun aldığı kararların ne olduğunu, saydamlık olmadığı için bilmiyoruz. Kurulun kararlarını Sağlık Bakanı açıklıyor, oysa Bakan olarak sözcü değil yürütücü olmalıydı. Ama Türkiye’nin içine sürüklendiği tek adam rejimi buna izin vermiyor. Bakanın basın açıklamalarında görüyoruz, ‘Ben buraya kadar açıklayayım, Cumhurbaşkanımıza arz edeceğiz’ diyor ve bunu bizim anlamamızı bekliyor. Bu rejimde Bakanlar Başkanın sekreterleri gibi, yetkisizler..

-Türkiye’nin salgın ile mücadelede alınacak kararlar konusunda geç kaldığını söylediniz. Peki hangi kararların koronavirüs ile mücadelede zafiyet yaşanmasına yol açtığını düşünüyorsunuz?

‘Suudi Arabistan’da hastalık yok’ yanılgısı ile ya da dinsel takıntı ile 21 bin 500 insanın umreye gitmesine izin verildi. Bu bağışlanır bir hata değil. Suudi Arabistan Kabe’yi bile kapattı. Umreden dönen 21 bin 500 insanın bilimsel karantinasını yapmadık. Bu insanların yarısından çok daha azı, yetersiz karantina koşullarında tutuldu. Umreciler yurdun dört bir yanına dağıldı, bu da hastalığın yayılmasında önemli rol oynadı. Sözgelimi İsparta’daki 268 hastanın 245’i Umreciler!

Salgın İran’a gelene dek sınır kapılarında yeterli önlem alınmadı. 358 bin insan sınır kapılarından yeterince denetim olmadan Türkiye’ye girdi. Batı’daki sınır kapıları da aynı. Sınır kapılarında sahra hastaneleri, karantina yerleri açılmalıydı.

MASKE SORUNU ÇÖZÜLEMEDİ

-Türkiye’deki sağlık personeli sayısının koronavirüs ile mücadele için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Yoğun bakımlardaki doluluğun yüzde 62 olduğu bildiriliyor. Hasta sayısının bu hızla artması durumunda bizi ne tür bir senaryo bekliyor?

Salgına, sağlık alanındaki insangücü konusunda da hazırlıksız yakalandık. Bakanlık 32 bin sağlık çalışanı alacağını duyurdu yangının ortasında. Demek ki açık varmış. Bu insanlar salgının sürerken, ön eğitimleri yapılmadan göreve başlayacak/başlatıldı. Bir başka açığımız da sağlık çalışanlarının korunması için en temel gereksinim olan maske. Sağlık kuruluşlarında kullanılan N95, FFP2 ve FFP3 maskelerde yetersizlik halen sürüyor.

Yangın, Türkiye’de tırmanma eğiliminde. Yoğun bakıma giren bir korona hastası 4-6 hafta kalıyor. Bir yatağı, gerektiğinde mekanik ventilatörü 1-1,5 ay meşgul ediyor. Olgular hızla tırmanmaya devam eder, yataklar dolarsa feci bir durum ortaya çıkar; hasta seçmek zorunda kalırız!

HASTALAR BİRİKTİ, TANI KOYAMADIK

-Türkiye’de günlük uygulanan test sayısı 20 bini aştı. Sizce yeterli mi?

Test konusunda yeterince hazırlık yapılmadı. Salgın sırasında ABD’ye 500 bin test kiti satıldı. Sonra test kiti için, el açıldı. Salgın henüz yoldayken hangi tanı / tarama testini uygulayacağımıza karar vermemiz gerekirdi. Biz yangın sürerken Çin’den test ithal ettik. Güvenilir sonuçlar vermediği anlaşıldı, başka test denendi. En son, PCR testine geçildi. Dolayısıyla toplumda hastalar birikirken biz, haftalarca tanı koyamadık.

Salgının Türkiye’ye girmesinin geciktirildiğini söylediler. Bu, halının altına süpürmek, ‘Deve kuşu politikası’ uygulamaktır. Nitekim, testler artırılmaya başladıktan sonra olgu sayıları da tırmandı. Türkiye’de günümüze dek yapılan toplam 200 bin testten 30 bininde hastalık yakalandı. Test yaptığınız her 7 kişiden 1’ini pozitif buluyorsunuz. Bu yüksek bir oran. Türkiye 3 haftada 200 bin test yaparken ABD’de daha kısa sürede 2 milyon test yapılıyor. ABD nüfusu bizim 4 katımız.

Ne denli çok test yaparsanız o denli çok hasta bulursunuz.

İspanya, 355 bin test yaptı, nüfusu 60 milyon. Aynı nüfusa sahip İtalya 722 bin test yaptı. Türkiye kadar nüfusu olan Almanya 919 bin.. Türkiye’nin bu saydığımız ülkelerden bir farkı da 5 milyon Irak ve Suriyeli bulundurması. Dünyanın her yerinde mültecilerin sağlık koşulları daha kötüdür. Dünya genelinde 1 milyon 350 bin olgu, Türkiye’de ise 30 bin olgu var. Türkiye nüfusu, dünya nüfusunun yüzde 1,1’i. Toplam 1,35 milyon hastanın yüzde 1,1’i Türkiye’de olsaydı, olgu sayımızın 15 binin biraz altında olması beklenirdi. Ama beklenenin iki katı hastamız var. Bu da hastaların havuzda birikmiş olmasından kaynaklanıyor.

ÖLÜM RAPORUNA KORONA YAZMAK ZORLAŞTIRILIYOR

-Türkiye’deki koronavirüs kaynaklı hasta ve ölüm sayısının açıklandığından daha çok olduğunu düşünüyor musunuz?

Siyasal iktidar, yüksek hasta ve ölüm sayısı istemez, durumu idare etmek ister. Sahadan aldığım bilgilere göre, ölüm raporuna, ‘Korona ölümü’ yazmak çok sınırlandırılıyor Hastane yönetimleri ve sağlık müdürlükleri tarafından rapora “korona ölümü” yazabilmek için ardışık 2 test yapılmış olsun, BT (bilgisayarlı tomografi) çekilmiş olsun, radyolog raporunda, ‘Korona düşünülmektedir’ desin isteniyor. Yaşamını yitirenlerin zatürre ya da alt solumun yolu enfeksiyonu… gibi nedenlerle aramızdan ayrıldığı notu düşülüyor ölüm raporuna.

TEKNOLOJİYE DEĞİL, KÖPRÜYE YATIRIM

Türkiye, beklenmedik sayıda hasta olursa sağlık sistemi çöker endişesi yaşıyor. Ama sahra hastanesi yapılması ve yeni personel ataması gibi kararları daha yeni alıyor. Yıllarca teknolojiye değil saraylara, köprülere, lüks uçaklara… yatırım yaptılar. AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin 3 trilyon Dolar ulusal servetinin yurt dışına aktarıldığı belirtiliyor. Ülkeye giren ise 1 trilyon $. Bilanço, eksi 2 trilyon $!! Türkiye’nin demokratik, barışçı, liyakata dayalı, sömürünün olmadığı bir düzen kurması gerekiyor. Sağlıkta özelleştirmenin son bulması gerekiyor. ABD’nin sefaleti ortada.
08 Nisan 2020 09:00
DİĞER HABERLER