Olimpiyatlar için Gülen ne dedi?

Olimpiyatlar için Gülen ne dedi?
İstanbul'da 5.si yapılan Uluslararası Türkçe Olimpiyatları, toplumun en büyük ortak paydası oldu.
Bir seçim sürecinde, derin bir kutuplaşma içine itilmeye çalışıldığımız sırada, birbirimize gözyaşlarımızla sarıldık. Seyredenler çok güzel değerlendirmelerde bulundular. Gençlik yıllarımdaki arkadaşlarımdan biri telefonda, "Biz o zamanlar bu hizmetleri neden tanıyamadık, neden biz de bu işlerin içinde olamadık..." diye hayıflandı. Asıl merak ettiğim ise, yarışmayı baştan sonra canlı yayında seyrettiğini bildiğim, muhterem Fethullah Gülen'in duygu ve değerlendirmelerinin ne olduğuydu. Çünkü içerisinde dünyaya yayılan Türk okullarının da bulunduğu eğitim ve diyalog temelli insanlık projesinin asıl mimarı odur. Aradığım cevabı, herkul.org internet sitesinde kendi sesinden buldum. Okuyucularımla paylaşmak istiyorum: Bu olayın sıradan bir iş olmadığı muhakkak. İçinde olanlar işin büyüklüğünü göremiyor. Dünya adına ne ifade ettiğini de tam bilemiyorsunuz. Bize göre bu ikram-ı İlâhi'dir. Sevk-i İlâhi'yi iradî olarak nazara almak lazım. Yoksa kendimizi nazara veririz. Kendimizi ifade etme meselesi, her şeyin merkezine kendimizi oturtma meselesi büyük bir yanılmadır. Bu bazen ifadeyle olur. Bazen tavırla olur. Yaptığımız bir iki şeyden örnek vermek için fırsat kollarız. Bunlar insan tabiatında olan şeylerdir. Bunları yenme, Allah'la uzun irtibata bağlıdır. Kendimizi nazara verme, insanın hamlığındandır. "Hakk ifade edilsin; ama ben de ifade edileyim.." Bunlar şeytanî mülâhazalardır. Bozuk tabiatımızın hırıltılarıdır. "Temelde her şeyi Allah yapıyor" demeli. Cenab-ı Hakk, vaade vefada bizi hulfe itmesin. (Vefasızlardan eylemesin.) Kendini nazara verme, kendini ifade etme, yaşlılık hastalığıdır. Bundan, iradenin hakkını vererek kurtulabilirsiniz. "Ben"in tepesine iradî olarak balyozla vurmak lazım. Makro plan açısından baktığınız zaman bu sevk-i İlâhi'dir. İnsan olarak sahip çıkmak mümkün değildir. Sahip çıkmak, "Everest tepesine dayandım, dağı devirdim" gibi yalan sayılacak bir iddia olur. Yapılan işlere de öyle kenarından, köşesinden az buçuk sahip çıkma, kendine mal etme öyle kocaman bir iddia olur. Yaşa, başa, kademe ve mansıba takılmadıklarını umduğum o genç öğretmenler ve onların çırakları -inşaallah- yaşlılık hastalığı diyebileceğimiz "kendini ifade etme" marazından uzak kalacak ve sadece kendi vazifelerine bakacaklardır. Mevsimi gelince Cenab-ı Hakk size öyle şeyler yaptırır ki, bugün yapılan şeylere şaşırdığınız gibi bir gün -Allah'ın izniyle- dünya çapında işler de zuhur edecektir. Siz bu defa da yine kenarından bakacak "bunlar nasıl oluyor?" diyeceksiniz. Elverir ki, kendimizden bilerek, Allah'ın nimetlerini inkıtaa uğratmayalım. (Kesilmesine sebep olmayalım.) Nimeti gerçek sahibinden bilirsek, çekildikçe suyu azalmayan zemzem kuyusu gibi bu nimetler fışkırır durur. Mevsimi gelince nasıl hareket edeceğiniz mevzuunda nasıl kafa kafaya veriyorsanız, beyin fırtınası yaşıyorsanız, hep bu meseleyi düşünüyorsanız, Allah sizi şaşırtmayacaktır, daima isabetli yola sevk edecektir. Çilekeş olma ve muzdarip yaşama, nebilerin ve velilerin yoludur. Bu yol, hakiki peygamber varislerinin yolu olmuş. Şimdiye kadar insanlığın kaderini elli defa onlar değiştirmişler. Bir kere daha değiştirecekse onlar değiştirecektir. İnsanlığın İftihar Tablosu'nun etrafındaki çilekeşler, günümüzdeki ifadesiyle, "yaşama zevkiyle değil de, yaşatma zevkiyle sürekli çırpınıp duranlar" değiştirecektir. HÜSEYİN GÜLERCE- ZAMAN
07 Haziran 2007 08:54
DİĞER HABERLER