Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, Cumhuriyet'e verdiği röportajda, 7 Haziran seçimlerinden sonra PKK'nın, HDP'nin zarar göreceğini bildiği halde terör eylemlerine başladığını söyledi. Laçiner, "Kandil'deki yönetim burada HDP'nin güç kazanan bir muhalefet partisi olmasını, ülke çapında sempati yaratmasını, özetle 'Türkiyeleşmesini' değil, HDP'nin Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yüzde 80 civarında bir destek edinmiş olması olgusunu önemsedi, esas aldı. Silahlı mücadeleye geçiş kararı da bu gücü konsolide etme, pekiştirme teşebbüsü idi." dedi.
Birikim dergisinin kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, Cumhuriyet gazetesinden Selin Ongun'a güncel konulara ilişkin bir röportaj verdi. 7 Haziran seçimleri sonrası PKK'nın tutumuna, terör eylemlerini artırmasına ve bu durumun sebeplerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Laçiner, PKK'nın HDP'yi zarara uğrattığını söyledi. HDP'nin bölgede kazandığı gücü pekiştirmek ve aktif bir rol olduğunu vurgulamak için eylemlere başladığını anlatan Laçiner'in röportajından satır başları şöyle:
"Bu kez Silvan, şehir savaşının merkeziydi. PKK'nin şehirlerdeki cephe açma stratejisine dair çok soru var gündemde. Sizin 'dikkat' dediğiniz kısım ne taraftan?
Bilindiği gibi 7 Haziran seçimi kampanyasında HDP güçlü ve inandırıcı bir söylemle barışın, halkların bir arada ve eşit olarak yaşamasının mümkün olabileceğinin propagandasını yaptı, çok da etkili oldu. Ve aldığı oyun kat kat üzerinde bir sempati halkası oluştu HDP'nin etrafında. AKP, hem bu partinin kendisinden oy transfer etmesi hem de geniş toplum kesimleri nezdinde topladığı sempati nedeniyle 7 Haziran sonrası stratejisini HDP'yi durdurmak, geriletmek üzerine kurdu.
İşin kritik noktası, AKP'nin HDP'ye karşı yürürlüğe koyduğu bu saldırı ve yıpratma stratejisi karşısında PKK'nin nasıl bir tavır alacağı idi. Gözden kaçıyor, henüz Suruç katliamı olmamışken, KCK baraj ve kalekol yapımlarını bahane ederek çatışmasızlığa son verdiğini açıklamıştı zaten. Böylece PKK yönetimi, bu kararın AKP tarafından nasıl kullanılacağını bile bile hükümetin 1 Kasım seçimlerine bir savaş ortamı içinde gitme hazırlıklarına "ben de varım" demiş oldu. Benim sorum şu: HDP, Kürt olmayan kesimlerde de gayet anlamlı bir destek edinmişken PKK'nin silahlı mücadeleyi başlatmasının mantığı ne olabilirdi?
-Nasıl bir yanıt buldunuz buna?
Özetle ifade edersem; PKK, 7 Haziran'daki HDP'nin oyları üzerinden bir okuma yaptı. Kandil'deki yönetim burada HDP'nin güç kazanan bir muhalefet partisi olmasını, ülke çapında sempati yaratmasını, özetle 'Türkiyeleşmesini' değil, HDP'nin Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yüzde 80 civarında bir destek edinmiş olması olgusunu önemsedi, esas aldı.
Silahlı mücadeleye geçiş kararı da bu gücü konsolide etme, pekiştirme teşebbüsü idi. Suruç'ta AKP ve hükümet büyük bir şaibe altında kalmışken, güvenlik açığından bölgedeki IŞİD varlığına ve eylemlerine dolaylı desteğe kadar, hükümete yönelik onlarca soru gündemdeyken, PKK'nin adeta bu soruları geri plana itercesine Ceylanpınar'da ve ardından Diyarbakır'da terör eylemlerine girişmesi başka türlü açıklanamaz. PKK'nin bu eylemlerinin HDP'ye olumlu bir yansıması olmayacağı apaçıktı. PKK'yi yöneten insanların, Kandil'in bu noktayı görmemesi mümkün değildi. HDP'nin uğrayacağı zarar göze alındı, önemsenmedi.
-Buradan ne hedefliyorlar?
Siyaset ve savaşın iç içe geçtiği böylesi ortamlarda hiçbir güç açık açık, biz şunu hedefliyoruz, demez. Ancak PKK'nin 7 Haziran sonrasındaki tercihlerinin temelinde HDP'nin sunduğu barışçıl, kapsayıcı perspektif ve projenin Kürtler, Türkiye ve bölge nezdinde güç kazanma ihtimalinden duyulan bir tür rahatsızlık var.Çünkü HDP'nin sunduğu siyaset ve çözüm perspektifinin belirleyici olduğu bir zeminde bir müddet sonra PKK bile lüzumsuzlaşabilir.
HDP'nin içinden yükselebilecek "Artık silahlı mücadele devri kapanmalıdır" gibi sözlerin PKK'de "Bunlar bize şerefli bir emeklilik öneriyor" diye algılanması normaldir. Buna karşılık hedefine bir Kürt ulus devleti koyan perspektifte, PKK'nin ve silahlı mücadelenin belirleyici konumda kalması, Ortadoğu'nun mevcut durumunda bir zorunluluk olarak kolayca empoze edilebilir.
-Buradaki sorulardan biri şu fasıldan: Şehrin içinde hendekler, barikatlar, özel patlayıcı sistemler... Bu stratejiden ne umuluyor?
Bir kere, bir mahallenin ortasına hendek kazıp çeşitli patlayıcı düzeneklerle, "buraya devlet otoritesini, polisi, jandarmayı sokmam" demek söylendiği gibi özyönetim kapsamına değil bağımsızlık ilanı kapsamına girer. Bir devletin bunun karşılığında "pes ediyorum, geri çekiliyorum" demesi de mümkün değildir. Her devlet buna karşılık verir. Bu saldırıyı püskürtmek de mevcut durum ve koşullarda mümkün değil. Azami halk desteği bulunsa bile, ki olmadığı görülüyor, ağır bir zayiat bilançosu çıkar ortaya.
Eğer amacınız Kürt halkına "bu devlet yine gaddarlığını gösterdi" dedirtmek ise bunu başarmış olursunuz. Ama bu devlet gaddarlığı dolayımı ile Kürt halkının Türkiye toplumunun diğer bileşenleri ile birlikte yaşayabilme umudunu karartmayı da göze almış olursunuz. Barikatları kuran, hendekleri kazan gençleri buna ikna etmek için geçmişten gerekçe bulmak zaten hiç zor değil. Devletin yakıp yıktığı mezarlıklar, şehir ve kasabaların halkına 'ayrım gözetmeden' uyguladığı ağır ve kontrolsüz şiddet de cabası.
-HDP, bu noktada "Ordu ve polis Silvan'da ortak operasyon yapıyor" kısmının altını haklı olarak çizerken neden sivillerin yaşam alanlarına açılan o hendekli cephelerin varlığını da aynı oranda öne çıkarmıyor?
Bu tıpkı şunun gibi: Abdurrahim Boynukalın Hürriyet'i bastığı vakit kimi AKP'lilerin alçak sesle "Yahu böyle iş olmaz, bu kabul edilemez" dediğine tanık olabilirsiniz. Ama bunu açıktan söyleyemezler. Bu mesele de onun gibi. En başta söyledim. HDP'nin yüzde 13 oy aldığı ve Türkiye'de büyük prestij kazandığı durumda genel manzaraya birlikte aynı çatı altında eşit ve ortak yaşam imkânını besleyen yönlerinden bakıyor olsanız, 7 Haziran sonrası silahlı harekete başlamazsınız.
Kandil'dekiler silahlı harekete devam ederek HDP'ye bir nevi şunu söylediler: "Dizginlerin bizim elimizden gitmemesi için manevra sahanı bizim belirlememiz lazım." Dolayısıyla öyle bir yol seçtiler ki, HDP bundan böyle barıştan, birlikten ve demokrasiden bahsettiğinde ona "bu PKK ile mi, onun her an kullanabileceği silah kozu ortada dururken mi" diye itiraz edilmesinin, söyleminin gölgelenmesinin bahanesini sağlamış oldular. HDP'yi bir tür sakatladılar.
-Öcalan meleseye PKK tarafından mı, yoksa "PKK, HDP'ye eksi yazdı" kısmından mı bakar?
7 Haziran öncesinde değil ama şimdi bir karar verme noktasına gelindi. Öcalan şimdiye kadar alternatif yolların ikisini de gözeten bir tutum izledi. Konuşma imkânı bulursa yine aynı tutumu sürdüreceğini, hem HDP'yi hem Kandil'i eleştireceğini tahmin ediyorum. Ama bence meselenin esasını unutmamak gerek: PKK, "HDP'nin Türkiyeleşmesi çok önemli, bu elimizi kuvvetlendirir" diyen bir yol tuttursaydı, hele hele Suruç'tan sonra AKP'ye "ben senin savaşında yokum" deseydi, ne olacaktı? Kürtlerle birlikte tüm toplumun gözleri HDP'ye çevrilecekti. HDP büyük bir manevra kabiliyetiyle inisiyatif sahibi olacaktı.
PKK'ye artık rahatlıkla, "Sizin filanca yerdeki gerillalarınız şunu yapmış, bunlar olmamalı vs." bile diyebilecekti. Ama Kandil'dekiler özetle "yok öyle" dediler. Bunu uygulamaya koyarken de silahlı eylemlerin hoş karşılanacağı öfkeli gençliğe hitap ettiler. Şu anda barikatlarda çarpışanlar da onlar. PKK'nin bile zapt edemediği söylenen, çatışma yıllarının kahredici havasında şekillenmiş, insani yeteneklerini geliştirme fırsatı bulamamış, bu imkanlar kendisinden esirgenmiş bir gençlik bu. Bu gençlik diğer halklarla barış içinde yaşamak gibi söylemlere duyarlı olacak deneyimlerden mahrum kaldı. Onlar için Türk devleti ile savaşıyor olmanın meşruiyeti tartışılmaz. Şu anda PKK'nin hendek stratejilerinin taraftar bulduğu kesimde bu gençler ön planda. Buna kaygıyla bakan Kürt kesimleri ve HDP de bu gençleri karşılarına alamıyorlar.
-Neden alamıyorlar?
Çünkü bırakın uzak geçmişi yakın dönemde AKP iktidarı dolayımında yaşadıkları ağır zulümler, 6 Haziran Diyarbakır komplosu, batıda Kürt kişi ve işyerlerine yapılan saldırı ve linç girişimleri karşısında öne sürebilecekleri olgusal kanıtlar maalesef fazla değil. Ayrıca PKK'nin on yıllardır sürdürdüğü mücadeleye çok şey borçlu olduklarını düşünüyorlar. Ona açtıkları kredi tükenmiş değil. Bölgenin tarihini, insanlarının çektiklerini bilenler bunun anlaşılabilir olduğunu teslim ederler."
CİHAN