Önce politikacı sonra mümin

Eğer ortada Hollanda tarafının iddia ettiği gibi söylenmiş bir “yalan” varsa bu derhal açığa çıkarılmalı ve Türkiye Cumhuriyeti bu ağır töhmetin altında kalmamalı. Murat Yetkin dün Hürriyet’te “Türkiye hiç bu duruma düşürülmemişti” diye yazdı. Evet ne yazık ki Türkiye seçim kazanma uğruna AKP eliyle dünyaya rezil oldu.
ÖNCE POLİTİKACI SONRA MÜMİN

“Bize yalan söylendi.”

Kim diyor bunu…

Rotterdam’ın Müslüman Belediye Başkanı Ahmed EbuTalib…

Suçladığı kişi kim?

Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız…

Başkan EbuTalib, Başkonsolos Ayyıldız’ın kendilerine “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Kaya’nın konsolosluğa gitmeyeceğine” dair garanti verdiğini söylüyor.

“Tamamen yalan söyledi. İnsanları da Bakan’ın konuşma yapacağını söyleyerek konsolosluğa çağırdı” diyor.

YALAN KAFİR LAFZI AMA…

Şimdi burada duralım bir fotoğraf çekelim.

1) Suçlayan da suçlanan da resmi görevli…

2) Suçlayan da suçlanan da Müslüman…

Bir de ortada tashih edilmesi gereken kocaman bir “yalan” var.

AKP ve havuz medyasına göre Hollanda suçlu…

Ama Rotterdam Belediye Başkanı’nın sözleri de yenilir yutulur cinsten değil.

Başkonsolos’un bu ithamlara bir cevabı olmalı…

1) Belediye Başkanı EbuTalib’le yaptığı konuşmaya açıklık getirmeli…

2) Bakan Kaya tarafından bir emrivakiyle karşı karşıya bırakıldığını düşünüyorsa bunu kamuoyuna açıklamalı…

3) Ankara’dan Başbakan ve/veya Cumhurbaşkanı düzeyinde bir talimat aldıysa bu bilgiyi de paylaşmalı…

AĞIR SUÇLAMA

Neden?

İki açıdan önemli…

Birincisi kendisi Hollanda’da ‘devlet’i temsil ediyor.

Eğer ortada Hollanda tarafının iddia ettiği gibi söylenmiş bir “yalan” varsa bu derhal açığa çıkarılmalı ve Türkiye Cumhuriyeti bu ağır töhmetin altında kalmamalı.

Murat Yetkin dün Hürriyet’te “Türkiye hiç bu duruma düşürülmemişti” diye yazdı.

Evet ne yazık ki Türkiye seçim kazanma uğruna AKP eliyle dünyaya rezil oldu.

Bir bakan, önce istenmeyen bir kişi ilan edildi.

Ardından kendi isteğiyle Hollanda’dan çıkmayınca çağrılan çekici ile sınırdışı edildi.

Neresinden bakarsanız rezalet bir durum…

BÜYÜK GÜNAH

Daha vahimi ise Müslüman bir ülkenin elçisini, Müslüman bir Belediye Başkanı’nın yalancılıkla suçlaması…

Burada, ‘kutsal devlet’ elaleme rezil oldu diye endişe edenlerin dikkatinden kaçan bir ayrıntı var.

O da şu…

İki Müslüman devlet adamından biri yalan söylüyor.

Ya bizim Başkonsolos…

Ya da Rotterdam Belediye Başkanı…

Ama sonuç değişmiyor.

Müslüman yöneticilerden biri ya da her ikisi “politik çıkar” uğruna yalan söylüyor.

Halbuki yalan, hemen hemen bütün dinlerde en büyük günahlar arasında sayılıyor.

Modern dünyanın da “ayıp” kabul ettiği bir davranış biçimi…

Kim söylerse söylesin kötü bir alışkanlık yani…

Söyleyin bakalım şimdi bu ayıbı kim temizleyecek?

Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed EbuTalib mi?

Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız mı?

Yoksa…

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Kaya mı?

BU LEKE TEMİZLENMELİ

Bence bunu yapacak birinci kişi Bakan Kaya olmalı…

Neden?

Bakan olarak hem devleti temsil ediyor hem de tesettürlü haliyle İslam’ı…

Hakikat ne ise açıkça beyan etmeli…

Siyasi endişe ile hareket etmemeli.

Son dönemde “terör” kelimesiyle yan yana anılan İslam dini ve Müslüman imajının bu kez “yalan” sözcüğüyle kirletilmesine izin vermemeli…

Denilebilir ki…

“Ne demek istiyorsun sen şimdi? Bakan Kaya bir politikacı… Hanımefendi’ye dini bir kisve giydirmen ve sorumluluk yüklemen doğru değil.”

POLİTİKACIYA İMTİYAZ YOK

Mantıklı bir yaklaşım gibi duruyor; ama öyle değil.

Maalesef Türkiye’de politikacılara, dini hükümler konusunda “tolerans” ve “imtiyaz” verilmiş gibi bir kanaat var.

Mesela…

Normal bir insan yalan söylediğinde ayıplanır.

Ama politikacı, oy ütmek için yalan sö

ylerse, ucuz vaatlerle seçmenini aldatırsa ayıplanmaz.

Aksine işini çok iyi yapıyor diye alkışlanır.

Elbette siyasetçi kutsal bir din adamı  değildir.

Fakat Müslüman kimliğini siyasi rekabette kullananların da dinin hükümlerine riayet etmesi gerekir.

Onlar Allah’ın yalanla ilgili hükmünden muaf değiller yani…

Ortada bir yanlış kanaat olduğu da muhakkak…

Hafta sonu Akif Emre, Yeni Şafak’ta Sultan İkinci Abdülhamit’le ilgili güzel bir yazı kaleme aldı.

“Kızıl Sultan mı Yeşil Sultan mı?” başlıklı yazısında, Osmanlı Devleti’ni 33 yıl yöneten Abdülhamit’i, ideolojik bir yaklaşımla göklere çıkaranları da yerin dibine batıranları da eleştiriyor.

Abdülhamit ismi etrafında adeta kutsiyet halesi oluşturulduğunu dile getiriyor.

Akif Emre’ye göre Abdülhamit, özel hayatına, zevklerine, dünya görüşüne bakıldığında batılılaşmanın tüm etkilerinin yaşandığı bir saltanat ailesinde büyümüş, saray çevresinin zevklerini, yaşantısını benimsemiş biri…

MODERN MUHAFAZAKAR

“Elbette mümin biridir. Ancak o her şeyden önce bir siyasetçidir. Batı müziğinden, operadan hoşlanan, elbiselerini bile Avrupa’dan getirten bir padişahtır. Sanılanın aksine ve o dönem bunlar yadırganmayan pratiklerdir… Sonuçta modern bir muhafazakardır.” diyor.

Yazısını “Kızıl sultana karşı çıkarken yeşil sultan icat etmeye gerek yok.” cümlesiyle bitiriyor.

Gayet güzel bir yazı.

Eleştirilecek bir yanı da yok.

Benim üzerinde durduğum iki cümle var bu yazıda…

Akif Emre, bir durum tesbiti yaparken, belki farkında olmadan, bambaşka çağrışımlara kapı aralıyor.

Sultan Abdülhamit’in kutsanmaması gerektiğinden bahsederken diyor ki…

-Elbette mümin biridir. Ancak o her şeyden önce bir siyasetçidir.

Yani…

-Abdülhamit bir politikacıdır. Siyasetçi kimliği mümin vasfının önündedir.

-Haliyle onu değerlendirirken bu kıstası dikkate alın.

-Abdülhamit’e kutsallık atfetmeyin.

SİYASAL İSLAM’IN AÇMAZI

Akif Emre, politikacıların ve Siyasal İslamcılar’ın karşı karşıya olduğu ikilemi dile getiriyor aslında…

Müslüman yalan söylemez; ama Müslüman politikacılar söyleyebilir.

Müslüman hırsızlık yapmaz; ama Müslüman politikacılar yapabilir.

Müslüman rüşvet almaz; ama Müslüman politikacılar alabilir.

Müslüman devlet malına el sürmez; ama Müslüman politikacılar sürebilir.

Müslüman iftira atmaz; ama Müslüman politikacılar atabilir.

Müslüman başkasının malına çökmez; ama

Müslüman politikacılar çökebilir.

Çünkü…

Müslüman politikacılar elbette mümin insanlardır ama onlar her şeyden önce bir siyasetçidir.

Meseleye böyle yaklaşınca yani siyasi kimlik mümin vasfının önüne geçince işlenen suçlar da yapılan zulümler de meşruiyet kazanmış oluyor.

Onları yargılayacak dini değerler kalmıyor çünkü…

O zaman kolayca yalan da söylenebiliyor, iftira da atılabiliyor.

Ne de olsa yalancı ve müfteri politikacılar önce siyasetçi sonra mümin…

Allah hepimizi ıslah etsin.

Vehbi Şahin/ tr724
14 Mart 2017 09:36
DİĞER HABERLER