'Önleme dinlemesi olsaydı Fırat Yılmaz Çakıroğlu ölmezdi'

İZMİR (CİHAN)- İzmir'de emniyet mensuplarının usulsüz dinleme iddiasıyla yargılandığı davada ifade veren İzmir eski İstihbarat Şube Müdürü Taner Aydın, önleme ve istihbari dinlemelerin faydalarını anlattı. Geçen cuma günü Ege Üniversitesi'nde yaşanan bıçaklı kavgayı hatırlatan Aydın, devletin önleme dinlemesi yapması halinde öğrenci Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nun ölümüne sebep olan kavganın önceden tespit edilerek önlenebileceğini belirtti.

Emniyet mensuplarına yönelik operasyonla ilgili davanın ikinci duruşması, İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Duruşmada, haklarında 10 ile 961 yıl arasında değişen hapis cezaları talep edilen tamamı tutuksuz 32 polisten 26'sı ile iddianamede isimleri müşteki olarak geçen bazı emniyet mensupları ve avukatlar hazır bulundu. Batman eski İl Emniyet Müdürü Hasan Ali Okan ve eski Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Karakayalı'nın da bulunduğu bazı emniyet mensupları duruşmaya katılmadı. Operasyon sürecinde olduğu gibi İzmirliler, dava sürecinde de duruşma salonunu tamamen doldurarak polislere destek verdi. Duruşmada polislerin kimlik tespitinin ardından savunmalara geçildi. Duruşmanın başında Mahkeme Başkanı Hamdi Çiftçi, yargılanan polislerden İzmir eski İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Taner Aydın'a dinlemelerle ilgili mahkemeye gönderilen fotokopi belgelerin altındaki imzaları göstererek kendisine ait olup olmadığını sordu. Kendi imzasına benzediğini ifade eden Aydın, "Ancak fotokopi olduğu için benim olduğunu söylemem net değildir. Bilgisayar ortamından başka bir evraktan alınan imzanın bu evrakların üzerine nakledilmesi mümkündür." dedi. Daha sonra savunmasına başlayan Taner Aydın, istihbari ve önleme dinlemeleriyle adli dinleme arasındaki farkı anlattı. Birçok çocuğu kırsala gitmekten kurtardıkları Hakkari'de iki yıl görev yaptıktan sonra İzmir'e isteği dışında tayin edildiğini anlatan Aydın, "İzmir'de birçok başarılı operasyona imza attık, tonlarca uyuşturucu yakaladık. Terör örgütleri operasyonlarında görev aldık. Bu aşamaya kadar meslek hayatımda hiçbir soruşturma geçirmedik, 2013 yazından sonraki dönem bizim içim milat oldu. O döneme kadar Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın okuduğu notları hazırlayan bizler suçlu olduk, aldığımız nefesi suç olarak gördüler." dedi. Düne kadar emniyetin en kıymetli yerlerde çalışırken bir tarihten sonra örgüt mensubu olarak lanse edilmesinin oldukça üzücü olduğunu da anlatan Aydın, yargılandığı davada 30 telefon numarasının dinlenmesiyle ilgili suçlandığını ancak bu dinlemelerden sadece ikisinden, hakkında ihraç kararı verildiğini belirtti.

'İHRAÇ EDİLENLERDEN DAHA FAZLA İMZASI OLANLAR SUÇSUZ'

Kendisiyle birlikte yargılanan bazı meslektaşlarının da dinlemeler sebebiyle ihraç edildiğini ancak ihraç edilenlerden daha fazla imzası olanların suçsuz gösterilmesine şahit olduklarını kaydeden Aydın, "Bir taraf ihraç edip suçlu bulunurken aynı durumdakilerin ihraç edilmemesi hukuksuzlukların göstergesidir." dedi. Aydın, mevcut İstihbarat Şube Müdürü Kudret Dikmen örneğini de vererek dinlemelerle ilgili belgelerde aynı şekilde birçok imzası olmasına rağmen hakkında ne bir soruşturma ne de dava açıldığına dikkat çekti.

'DEVLETİN VERDİĞİ YETKİYİ KULLANDIĞIMIZ İÇİN SUÇLANIYORUZ'

Savunmasında önleme dinlemesi ve adli dinlemesi arasındaki farkı onlatan Taner Aydın, "Biz önleme ve istihbarat dinlemesi yaptığımız için buradayız ancak adli dinlemelerden suçlanıyoruz. Ortada suç ya da kuvvetli bir şüphe varsa bu yapılan adli dinlemedir ve bu dinleme mahkemede delil olarak kullanılır. Ortada oluşmuş suç varsa bir operasyon olacak ve bunlar sanıklara mahkemede sorulacaktır. Şayet bir delil oluşmamışsa dinleme, dinlenen şahsa tebliğ edilir ve imha edilir. İstihbari dinleme, adli dinlemeden çok farklıdır, 2004 yılında kanunlaşmıştır. Polisin önleme ve istihbari dinlemesi yapması, bunları değerlendirmesi kanunla polise veriliyor. Kanun, 'Değerlendirme sonucunda ihtiyaç varsa dinleyin, bir suç varsa adli mercilere iletin.' diyor. Önleme dinlemesinde suç ve suç şüphesi olmak zorunda değil. Devlet, ihtiyaç duyduğu alanlarda istihbarat toplamak için bu yetkiyi vermiştir. Devletin verdiği kanundaki yetkiyi kullandığımız için suçlanıyoruz. Suçlanmamızın mantığı yok. Önleme dinlemesinde bir sınırlama yok. Dinleme kararını adli mercilerin izniyle yapıyorsunuz. Kanun, dinlenecek kişinin kim olduğuyla ilgili de sınırlama koymamıştır. Devletin kolluğa verdiği yetkidir." sözleriyle anlattı. Adli dinlemelerin savcıya götürülme zorunluluğu olduğunu ancak önleme dinlemesinde savcıya yetki verilmediğini, doğrudan mahkemelerden izin alındığını anlatan Aydın, önleme dinlemelerinde elde edilen bilgilerin hiçbir şekilde delil olarak kullanılamayacağını vurguladı. Dinlemelerin TİB üzerinden otomatikman silindiğinin de altını çizen Aydın, mahkemeye müşteki olarak çağırılmış kişilerle ilgili arşivlerinde hiçbir kayıt olmadığının da iddianamede geçtiğini dile getirdi.

'ÖNLEME DİNLEMESİYLE ÜNİVERSİTELİ ÇAKIROĞLU'NUN ÖLÜMÜ ÖNLENEBİLİRDİ'

Önleme ve istihbari dinlemelerin ülke için faydalarını anlatan Aydın, geçen cuma günü Ege Üniversitesi'nde yaşanan bıçaklı kavgayı örnek vererek, önleme dinlemesiyle öğrenci Çakıroğlu'nun ölümüne sebep olan kavganın önceden tespit edilerek önüne geçilebileceğini söyledi. Aydın, "İstihbarata verilen yetkiyle önceden çalışma yapılarak böyle bir kavganın olabileceğini öğrenilip tedbir çalışması yapılır. Rektörlük, emniyet uyarılır ve yazı yazılır. Polis oraya gider, Fırat'ı da korur. Dinlemelerin önemi bu tür olaylarda ortaya çıkıyor." diye konuştu. Ege Üniversitesi'nin duvarlarına yazılan PKK yazıları ve son dönemde yaşanan olayları örnek veren Aydın, "Geldiğimiz noktada sokakların durumu ortada. Yerimize gelen arkadaşlar, yarın bizden hesap sorulur diye dinleme de yapmıyor. Sokakların bu hale gelmesinde bunun da etkisi olduğunu düşünüyorum." dedi. Aydın, geçmişte birlikte yaşadığı amirlerinin başına gelenleri gören memurların, başlarına böyle bir şey geleceğini düşünmesi halinde hiçbir şeyin altına elini koymayacaklarını da belirtti.

Yargılanmalarına sebep olan evrakların hepsinin değerlendirme notu olduğunu, kendilerine suç uydurmak için çalışan bir istihbarat şube müdürlüğü olduğunu da kaydeden Aydın, haklarında iddianamede hazırlayan Savcı Okan Bato'ya sorduğunda, kendisinin istihbaratla ilgili bilgisi olmadığını beyan ettiğini anlattı. Aydın, "Özel bir kanun var ve kanunun verdiği yetkiler var. Bu yetkiyle çalışmalar yapıyoruz. Çalışmanın neden yapıldığını bilmeyen insanlarca değerlendirmeye tâbi tutuluyoruz ve anlamadıkları evraklarla suçlanıyoruz." diyerek, çalışma sistemleri hakkında bilgi verdi.

'İSTİHBARATÇILIK OYNAMAYI BIRAKSINLAR, İSTİHBARATÇI OLSUNLAR'

Mahkeme kararıyla görevlerine iade edilen meslektaşlarının görevlendirdikleri yerlere, neler konuştuklarını öğrenmek için dinleme cihazı yerleştirildiğini iddia eden Aydın, "Bu arkadaşlar istihbaratçılık oynamayı bıraksınlar. Eğer gerçekte istihbaratçılık yapacaklarsa, gitsinler Ege Üniversitesi'nde bu işi yapsınlar. İnsanların şehit olmasını engellesinler." dedi.

Türkiye'nin geldiği noktada bir kurban arandığını, bunların Hasan Ali Okan ve Ramazan Karakayalı, Memduh Tosun ve kendisinin olduğunu da mahkemede anlatan Aydın, "Yaşamaması gereken, aileleri sürülmesi gereken insanlar kategorisine baştan almışlar. Herkes birbirini delikanlı olmaya çağırıyor ya, burada oturmaktansa cezaevinde olmaya razıyım. Eşim de çocuklarım da bunu kaldıramaz ama ben her şeyi yapmaya razıyım, suçumuz olmamasına rağmen. Keşke bu arkadaşlar şubede olsaydı, ben cezaevinde yatsaydım. Bu ülkeyi böyle seviyoruz, bize makam verecekleri için değil. Devletin parasıyla lüks lokantalarda yemek yemedik, sokakta roket yedik, kurşun yedik. İlla birileri olacaksa sizlere de kesinlikle baskı yapacaklardır. Belki yapmışlardır, belki yapılacaktır. Yaşanan süreçte bunu ihtimal dahilinde görüyorum, garipsemiyorum." diye konuştu. Yakup Saygı'nın gözamtına alındığı operasyondaki 10 kişi dışında herkesin istihbaratta görev yapanlar olduğunu da kaydeden Aydın, bu kişilerin PKK'ya operasyon yapan kişiler olduğunu ancak bunun dışında sebepler uydurulduğunu belirtti.

ÖRGÜT İDDİASI İLK DURUŞMADA ÇÖKMÜŞTÜ

İzmir'de 19 Ağustos 2014'te, Savcı Okan Bato'nun talimatıyla önleme dinlememsi yapan 32 emniyet mensubuna yönelik operasyon yapılmış, 11 polis tutuklanmıştı. Bato'nun hazırladığı iddianamede Hasan Ali Okan, Ramazan Karakayalı, Memduh Tosun, Taner Aydın, Tarkan Kolik ve Haldun Çabuk hakkında, 31 mağdur ve müşteki için her suçlamadan 31'er kez ayrı ayrı, toplam 310 yıldan 961'er yıla kadar hapis, diğer 26 sanık için 10 ile 713'er yıl arasında değişen hapis cezaları istemişti. Polislere suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek, örgüte üye olmak, şahsi verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, suç uydurmak, iftira, resmi görev ve yetkinin kötüye kullanılması yoluyla gerçeğe aykırı belgeler düzenleyip mahkemelerin dinleme kararları vermesini sağlayacak şekilde kamu görevlilerinin resmi belgede sahtecilik, elde edilen ilgili, ilgisiz ya da özel yaşama ilişkin verileri suç örgütünün çıkar ve amaçlarına hizmet etme odaklı olarak arşivleme ve kullanma yoluyla hukuka aykırı olarak şahsi verileri kaydetmek gibi suçlamalar yöneltmişti. Tutuklu polislerin tamamı, itiraz sonucu İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, "Değil somut delil, olgu dahi yok." tespiti yapılıp örgüt suçlaması için de, "hukuki garabet" denerek tahliye edilmişti. 3 Kasım 2014'te yapılan ilk duruşmada davanın kumpas olduğu, polislerin ifadeleriyle ortaya çıkmıştı. Davada yargılanan polislerden Tamer Karaman, 18 Ağustos gecesi kendisinin de arasında bulunduğu bir grup polisin istihbarat şubeye çağrıldığını belirterek, "Bize, sabah operasyon yapılacağını söylediler. Bizi koruyacaklarını, avukat dahi tutmamıza gerek kalmayacağını, savcıyla konuştuklarını, buna karşılık, 'Amirlerimiz bize usulsüz dinleme yapmamız için emir verdi, baskı yaptı.' dememiz istendi." diye konuşmuştu. İddianamede örgüt iddiasına temel oluşturan üç polis de mahkemedeki ifadelerinde örgüt suçlamasını kabul etmemişti.

YARGILANAN POLİSLERE 27 OCAK'TA İKİNCİ OPERASYON YAPILMIŞTI

İzmir'de aynı suçlamalarla aynı emniyet mensuplarına yönelik 27 Ocak 2015'te ikinci operasyon yapılmıştı. Aralarında 17'si ilk operasyonda gözaltına alınan 26 polis hakkında yakalama kararı çıkarılmış, 24 kişi gözaltına alınmış, 22 polis adliyede serbest bırakılmış, emniyet müdürleri Taner Aydın ve Memduh Tosun ise tutuklanmıştı. Tutuklanan polis müdürleri, avukatlarının nöbetçi sulh ceza hakimliğine yaptığı itiraz üzerine 48 saat sonra tahliye edilmişti. Tahliye kararlarına imza atan nöbetçi İzmir 1. Sulh Ceza Hakimliği'nin gerekçeli kararında, son derece önemli tespitlere yer verilmişti. Kararda, söz konusu soruşturmayla Anayasa'nın 123 ve 138. maddelerinin açıkça ihlâl edildiği belirtilerek, "İdarenin, hakimin takdir yetkisinde bulunan bir hususu değerlendirme yetkisi yoktur.", ayrıca, "Önleme dinlemesine dayanak teşkil eden raporların şüpheliler aleyhine yargılamada delil olarak kullanılması ve resmi evrak sayılarak tutuklamaya gerekçe yapılması, gerçekten hukuken izah edilemez." denilmişti. CİHAN
23 Şubat 2015 12:50
DİĞER HABERLER